Skip to main content

Son dönemde hayatımıza giren yenilikler içerisinde en çok konuşulanı ve ses getireni kuşkusuz Periscope. Sosyal medyada takipçilerinize canlı yayın yapma imkanı veren bu uygulamanın etki alanı giderek genişliyor. Özellikle Baltimore’daki olayların tüm dünyaya aktarımında çok önemli rol oynayan yeni medyanın parlayan yıldızı, başlarda kendisine karşı biraz çekingen bir duruş sergileyen Türk medyasının da son günlerde radarına girmiş durumda. Başta gazeteciler olmak üzere ünlü isimlerden markalara Periscope herkesin elinde, dilinde bu aralar. İyi kullanım örnekleri olduğu kadar, amatör ve kötü denemeler de çok fazla. Hepsi bir yana belki de çok da farkında olmasak da sosyal medya, veri, vatandaş, drone ve son olarak Periscope gazeteciliği konuştuğumuz bugünlerde yeni medyadaki dönüşümün belki de tam manasıyla “Rönesans”ının tam ortasındayız. Ve çok yakında daha da net anlaşılacak ki 140 karakterin başlattığı vatandaş gazeteciliği çağı yeni medyanın eskilerin akıllarının yetmediği dijital oyuncularıyla asıl şimdi başlıyor. Biz de gündemin bu sıcak başlığını ele aldığımız Temmuz sayımızın kapak dosyası için Periscope’un gazeteciliğe ve markalar dünyasına etkisini konunun uzman isimlerine sorduk

Markalar mesafeli, çünkü dişe dokunur bir veri yok

Cenk Kıran, Generation M Kurucu Ortağı

Periscope ile birlikte gelen en önemli gelişme; yayınlardaki prodüksiyon kalitesi rekabeti de ortadan kaldırmış olması

Sosyal mecralar günlük hayatımızın büyük bir parçasını oluşturmaya başladıklarından beri hepimiz birer yayın kanalı haline geldik ve dünya da her geçen gün iyice küçülmeye başladı. İnsanların birbirine en fazla yedi kişi uzaklıkta olduğu söylenirdi ama Twitter bunu tezi çürüttü ve kendini 140 karakterde iyi ifade edebildikten sonra ulaşıp, dikkatini çekemeyeceğin kimsenin olmadığını bizlere öğretti. Bugün de aynı sosyal medya devrimini Periscope ile bizlere yaşatıyor. Andy Warhol’un “Herkes bir gün 15 dakikalığına ünlü olacaktır” lafı, sanki Periscope’ın getirdiği ve rönesans gözüyle bakılan yeni düzeni görerek söylediğini düşünmeye başladım. Periscope ile birlikte gelen en önemli gelişme; yayınlardaki prodüksiyon kalitesi rekabeti de ortadan kaldırmış olması. İçeriğin, tüm süslemelerden ve çekim kalitesinden daha önemli hale gelerek daha da krallaşmasında ve insanların hayal bile edemeyeceği kişilere ulaşıp onlarla etkileşim kurmasında büyük rol oynadı. Türkiye’de markalar bu bütçesel avantaja rağmen şu an hala Periscope’a mesafeli yaklaşıyorlar, bunun sebebi de elimizde bazı ünlülerin izlenme rakamları dışında dişe dokunur bir verinin olmaması. Birçok markamızla canlı yayın içeren projeleri tercih ettik, ne zaman ki “on-demand” video tüketimi canlı yayınları geride bıraktı o zaman işin canlı kısmını egale ederek, yaratıcı video içeriklere yöneldik. Örneğin 2011 yılında Converse için mağazalardan canlı internet yayınları yaparak bir çok ünlü konuğu ağarladığımız #Seninkinigöster kampanyası, sanıyorum şimdi olsa, Periscope ile çok daha düşük bütçelerde çok daha geniş bir kitleye erişim sağlama şansımız olurdu. Markaların artık tüketicilerine stratejik yönden çok daha kaliteli içerikleri istedikleri frekanslarda yayınlama imkanları oldu. Bunu iyi değerlendirerek önce daha konvansiyonel bir bakış açısıyla marka-tüketici iletişiminde, sonrasında da markalar adına UGC üretecek tüketici-tüketici etkileşiminde kullanan kampanya modelleri geliştirilmeli.

Sayfalar: 1 2 3 4 5 6 7 8 9