Skip to main content

Organizasyonlarda inovasyonun dış güçlere tepki olarak mı ortaya çıkması beklenir, yoksa inovasyon kültürü işletme liderleri tarafından baştan itibaren mi yönlendirilmelidir?

İnovasyon ve değişim: Bu iki etken iş dünyasında her şeyin kontrolünü elinde tutuyor. Eşi benzeri görülmemiş bu dijital çağda, akla hemen sıkça duyulan bir söz geliyor: Yenilik yap ya da yok ol. İnovasyon ve amacı arasındaki bağıntıyı düşündüğümüzde, bu sözün ne kadar doğru olduğunu görüyoruz.

Organizasyonel bağlamda yenilik platformu olarak teknolojiye önem verilmesiyle beraber ortaya çıkan görünmez tehlikelerden biri de, bunun gerçekte organizasyon açısından ne işe yarayacağını net bir şekilde düşünmeden, yatırımları en son ve en harika teknolojilere odaklamaktır. Daha da net ifade etmek gerekirse, Dell Technologies’in yakın tarihli Dijital Dönüşüm Endeksi, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’daki işletme liderlerinin yüzde 93’ünün üç yıl içinde güçlü teknolojilere yatırım yapmayı planladığını ama sadece yüzde 44’ünün dijital hedeflerini tüm bölüm ve çalışan hedeflerine entegre ettiğini göstermektedir.

Teknolojinin bu denli önemli sayıldığı bu günlerde, inovasyonu sadece teknoloji ile ilişkiliymiş gibi düşünmek kolaydır. Sıkça yapılan hatalardan biri de, inovasyonun sadece bir organizasyonun güncel kalma başarısını etkileyen önemli ve yıkıcı eğilimler olduğunda gerçekleştirilmesi gerektiğini düşünmektir. Süreçlerin güncel gelişmelerle ilişkili olarak tekrar şekillendirilmesi ve daha önce kabul edilmiş yöntemlerin herhangi bir biçimde iyileştirilmesi de bazen inovasyon örnekleri olarak kabul edilir. Bu yaklaşım üç önemli etkenin olmamasından kaynaklanır: Vizyon, Bağlam ve Amaç.

Üç maddelik reçete

İnovasyon, organizasyonun vizyonu ile bağlantılı olmalıdır. Sektörler, ürünler ve yaşam tarzları anlamında bir yıkım döneminde yaşıyoruz. Bir organizasyonun yıkıma tepki verme şekli, vizyonuna ulaşma konusunda ne kadar kararlı olduğuyla ilgili çok şey söyler. Yıkıma tepki olarak inovasyon bu kararlılığı ciddi şekilde test eder ve bu, liderlerin organizasyon hedeflerine ilişkin görevlerini göz önünde bulundurarak üstlendikleri bir sorumluluktur.

Bu, söz konusu inovasyonun bağlamının tanımlanmasına da yardımcı olur: İnovasyon tepkisel mi? Tepkisel ise misyon açısından önemli mi? Proaktif ise sadece inovasyon yapmış olmak için mi kullanılıyor, yoksa müşteri ya da çalışan deneyimini olumlu şekilde etkileyecek mi? Organizasyonlarda bölüm düzeyinde bile inovatif çözüm ya da uygulama talepleri olsa da, büyük resmi görme ve paydaşlara fayda sağlayan inovasyonlara odaklanma sorumluluğu liderlere aittir.

Artık bu inovasyonun misyon açısından önemli olduğuna karar verdiğimize göre son olarak bunun amaca yönelik olduğundan da emin olmamız gerekiyor. İnovasyonun bugün ve öngörülebilir gelecekte gereksinimlerle ilgili olarak amaca uygun olduğunu temin etmek için liderlerin uzun vadeli planlarına göz atmaları gereken nokta burasıdır. Yine bu aşamada, vizyon ya da bağlamla bir çakışma ortaya çıkarsa bu, durmak için bir sebep teşkil eder.

Öncülük edin, yenilik yapın, başarılı olun

Fark ettiyseniz tüm aşamalarda karşılaşılan ortak husus, inovasyonun çok açık bir şekilde liderlerin önceliği olmasıdır. KPMG, kültür üzerindeki etkinin yüzde 70’ini liderlerin kararları, rehberliği ve davranışlarının oluşturduğunu, geri kalan kısımdan da eğitim ve katılım programlarının sorumlu olduğunu tahmin etmektedir. Lider desteği, daha uzun vadeli bir bakış açısı ile inovasyon kültürünü teşvik eder ve organizasyonu yıkılan değil, yıkıcı olmaya hazırlar.

İnovasyon sektördeki yıkıma ya da rakiplerin hamlelerine göre, acele edilerek yapılmaz. İleri görüşlü ve geleceğe hazır bir organizasyon; müşteriler, yatırımcılar ve çalışanlar dâhil olmak üzere her paydaşın hayalidir. İnovasyon rahatlığın zıddıdır ve stratejik inovasyon ise aslında yıkımın getirilme şeklidir.

Mohammed Amin, Dell Technologies Kıdemli Başkan Yardımcısı