Skip to main content

Çocuklara matematiğin en temel kavramlarını en kolay algılayabilecekleri şekilde oyunlarla sunan Çocuklar için Oyunlarla Matematik Atölyesi isimli programın geliştiricisi Can Gürses ile Türk eğitim sektörünü yeni teknolojiler ve oyun ekseninde konuştuk.   

Teknolojiyi eğitim süreçlerine entegre etmek çok konuştuğumuz bir konu. Özellikle çocukların eğitiminde teknoloji işin neresinde, ne kadar olmalı?

Teknolojinin eğitim süreçlerinde rol alması günümüzde artık kaçınılmaz bir durum. Eğitim aşamasındaki en büyük sorunlardan biri aslında genelde eğiticilerin teknolojiyi nasıl kullanacakları konusunda yeterli deneyimi olmaması. Diğer bir konu da Türkiye’deki eğitim sürecinin her aşamasında çocukların bir sınava tabi olması. İnternet ve teknolojinin getirdiği olanaklar ile sınav sisteminin eninde sonunda ölçtükleri arasında bir kopukluk var. Yalnız her şeye rağmen, bugün bir eğitmen özellikle de anlattığı herhangi soyut bir konuyu, çocukların daha net anlayabileceği bir şekilde, görselleştirme imkanına sahip. Çocuklar ancak somut örnekleri ve günlük hayat bağlamını gördüğünde bir konuya ilgi duymaya başlar, aslında hepimiz gibi. Dolayısıyla teknolojinin getirdiği soyut kavramları somutlaştırma açısından getirdiği sınırsız olanaklar, eğitim sürecini destekleyeceği en önemli noktalardan biri.

Eğitimde oyunun rolü ve önemini değerlendir misiniz?

Oyun, özünde, çocukların yetenekleri, yaratıcılıklarını gösterebilecekleri bir alan aslında. Bir nevi hem fiziksel hem de düşünsel egzersiz yapabilecekleri olanaklar sağlayan, bunu yaparken de kendilerini ifade etmelerini sağlayan bir alan. Dolayısıyla eğer eğitim sistemi, bireyin kişisel gelişimine önem veriyor ve kendini en iyi ifade edebileceği alanı bulmasında yardımcı olmak istiyorsa, oyunun eğitimdeki yeri büyük bence.

Eğitim, oyun ve teknoloji üçgeninde sizce hangisi daha kritik: Ebeveyn mi öğretmen mi?

İkisini ayırmak çok zor. Çocuklar eğitim sürecine girdiği andan itibaren günlerinin önemli bir bölümünü öğretmenleriyle geçiriyorlar. Çocukların herhangi bir alana olan ilgisini veya ilgisizliğini tetikleyecek çok önemli bir oyuncu tabii ki öğretmen. Ancak geri kalan tüm zamanındaki davranışlarının şekillendiricisi de ebeveyn. Özellikle de teknolojiyi kullanma aşamasındaki izinler, ebeveyn tarafında. O yüzden aslında eğitim dediğimiz oyunda, ebeveyn ve eğitimci aslında aynı takımda ortak bir amacı güdüyorlar. Birbirleriyle olan iletişimleri bu açıdan çok önemli.

Eğitimin dijital geleceğini nasıl görüyorsunuz? Robotlar, yapay zekalar ve diğer dijital unsurlar geleceğin eğitim sisteminde nasıl konumlanacak?

Bu konu sosyolojik açıdan da değerlendirilmesi gereken bir konu aslında. Hem bizim ülkemizde hem de dünya genelinde, özellikle lisans ve lisans üstü eğitim almak isteyen bireylerin sayısı her geçen yıl artıyor. Bu ihtiyaç yakında K12 tarafında da daha fazla hissedilecek. Fakat giderek artan bu ihtiyacı destekleyecek sayıda akademik kurum açıl(a)maması, yeterli oranda kaliteli ve alan bilgisi olan eğitimci yetişmemesi ve böyle kurumların açılmasındaki genel maliyet vb. sorunlar mevcut. Gidişat gösteriyor ki yakın gelecekte, üniversitelerden başlayarak, eğitim modellerinde ciddi değişiklikler olacak. Geçerliliği olan dijital okullar bu sorunun çözülmesinin bir adayı. Teknolojideki gelişmeler de bunun en büyük katalizörü olacak gibi görünüyor. Yapay zeka gibi bir unsur bir gün gerçekleşirse, her yaştan bireyin evinden de eğitim alabileceği bir sürecin yolu açılmış olur.

Video eğitim platformları, YouTube ve alternatif eğitim platformları sizce hangi açılardan yeterli hangi açılardan yetersiz?

Türkiye’de üretilen içeriğe baktığımızda, eğitimle, bilimsel konularla ilgili kanalların sayısının yok denecek kadar az olduğunu görüyoruz ki mevcutların çoğu ya belli yaş gruplarına hitap etmiyor ya da doğrudan belli sınavların hazırlığına yönelik ortamlar. Dolayısıyla öncelikle yeterli içerik yok. Ancak tabii, içerik üreticisini, bu tarz platformlar kurmaya teşvik edecek bir ekosistem de mevcut değil. Kaliteli içerik üretici adaylarının birçoğu işin zaman, finansal maliyet kısmında eleniyor. Geriye belli ajanslar aracılığıyla içerik üreten kanalları görüyoruz ki bu platformların da ana ekseni eğitim olmuyor. Zaten yapılması gereken şey, mevcut kanalların içeriklerini daha eğitici bir eksene doğruda çekmesini beklemek yerine öncelikle istenen tarz eğitim içerik üreticilerinin gerek kitlesel fon araçlarıyla gerek sponsorlar aracılığıyla desteklenmesi olmalı bence.

Türk eğitim sisteminde özelikle sınıf içinde “bu ne eğitimsizliktir” diyebileceğiniz  hangi temel sorunları sayabilirsiniz? Sizin modeliniz bu bağlamda neleri farklı yapıyor?

Çocuklar için Oyunlarla Matematik Atölyesinde en dikkat ettiğim unsur, çocukların her aşamada doğrudan katılımcı olmasını sağlamak. Bizdeki eğitim sisteminde gördüğüm kritik konuların başında şu var: Sadece öğrenciler değil, okullar ve dolayısıyla eğitimciler de büyük bir sınav başarısı baskısı altında. Bu baskı bazı durumları ister istemez doğuruyor. Eğitimciler dersi, çocuklarla bir konuyu beraberce tartışacakları değil belli bir sürede aktarmaları gereken bir bilgi yığını olarak görüyorlar. Bu psikolojik ortamda çocuğun merak ettiklerini sorması, eğitimcinin bunlara cevap verebilmesi gibi eğitim sürecinin en önemli unsurları geri planda kalıyor.  Eğitimci ders saati boyunca ‘aktarmaya’, öğrenci de bunları ‘not etmeye’ odaklanıyor. Beraberce geçirdikleri o kadar zaman içinde yaşanabilecek etkileşim, beraber öğrenme, tartışma fırsatlarının tamamı ortadan kayboluyor. Konu yetiştirme baskısının getirdiği en önemli handikap, çocukların sorularının çoğu kez yanıtsız kalması. Bu durum bazen çocuklara, onları bir sonraki aşamada hiç sormamaya itecek “böyle soru mu olur!” tarzında bazı geri bildirimler verilerek kemikleştiriliyor. Sınıf ortamının getirdiği bir diğer konu da bu tartışma kültürüne ket vurması. Klasik eğitimde çocuklara işlenen şey “aranızda konuşmayın” temasıdır. Oysa çocukların, eğitim sürecinde bir konuyu öğrenirken aralarında tartışmasından daha değerli ne olabilir.