Skip to main content

Dijital çağı sadece yetilerde artışla, bilgi düzeyinde ilerlemeyle ilişkilendiren tek yönlü yaklaşımların ötesine geçmeliyiz!

Bu sene Covid-19 dolayısıyla online olarak düzenlenen Uluslararası Amber Festivali, “Post-Dijital Cehalet” temasıyla aylar önce, 10 Mart’ta düzenlendi. Amber Fest’21, Berlin’den Oyoun ve İstanbul’dan amberPlatform tarafından düzenleniyor.

10 Mart ila 16 Mayıs’ta Berlin Oyoun’da gerçekleşen festival amberPlatform’un (İstanbul), Darağaç’ın (İzmir, New Media Society’nin (Tehran), DAH Projesi’nin (Şiraz), KounAktif’in (Kasablanca), BAAB’ın (Khartoum), Shahraban’ın (Baalbek), Bişkek Çağdaş’ın (Bişkek) ve ADEF’n (Kahire, Berlin) ağlarından yayınlandı. Hibrid, yani dünyanın farklı mahallerinde hem çevrim-içi hem çevrim-dışı olarak etkinlikler gerçekleştirecek olan A’21, pandeminin daha da aciliyet kattığı “ağ” yapısını bir merkezsizleşme deneyimi olarak yaşama imkânı veriyor bizlere. Gerçekten de pandemi ile birlikte online kanallara olan ihtiyaç oldukça arttı, eğitim alanında hâlâ online entegrasyon açısından sorunlar yaşansa da dünyanın dört bir yanında gerçekleşen, aksi takdirde belki de yol ve diğer masraflar dolayısıyla katılamayacağımız etkinliklere iştirak etme imkânı da bulduk. A’21, bu deneyimi bir üst noktaya taşıdı: dünyanın dört bir yanında gerçekleşen ve online ağlarda paylaşılan bir festival!

A’21, 10 Mart ila 18 Nisan 2021 arasında gerçekleştirilen LAB ile başladı ve LAB’den elde edilecek çıktıların 16 Mayıs’a kadar Oyoun’da sergilenmesiyle devam etti.

Post-dijital bilmezliklerimiz

Post-Dijital Cehalet teması dijital çağın beraberinde getirdiği bilinmezlikleri, belirsizlikleri, bilme-me veya unutma biçimlerini masaya yatırıyor. Bu temayı düşündüğümde aklıma kendi atölye çalışmamın konusu olan maddiyat algımıza dair dönüşümlerin yanı sıra James Bridle’in Yeni Karanlık Çağ (Metis Yayınları, çev. Kemal Güleç) isimli kitabı gelmişti. Bridle bu kitapta “otomasyon yanlılığı” diye bir kavramdan bahsediyor. Bridle artan dijital dolayımla birlikte giderek daha da yaygınlaşan “işlemleme” prosedürünün kültürü büyütmekle veya çerçevelendirmekle kalmadığını bizzat bu kültür haline geldiğini ifade eder:

“Google önce insanlığın bildiği her şeyi kataloglamaya koyulup sonra bu bilginin kaynağına, belirleyicisine dönüştü: İnsanların fiilen düşündüğü şey haline geldi. Facebook önce insanlar arasındaki bağlantıların haritasını -sosyal grafik- çıkarmaya girişip, sonra bu bağlantıların kurulduğu platform haline geldi ve toplumsal ilişkileri geri dönülmez biçimde yeniden şekillendirdi. Tıpkı göçmen kuş sürülerini bombardıman filoları zanneden bir hava kontrol sistemi gibi, yazılım da kendi dünya modeli ile gerçekliği birbirinden ayırt edemez ve bir kez şartlandığımızda, aynı şey bizim için de geçerli hale gelir.”

Makineye duyulan inanç

Bu, Fransız bilim felsefecisi Gilbert Simondon’un ortamın teknikleşmesi dediği sürecin post-dijital hali olsa gerek. Teknoloji salt bir araç olmadı hiçbir zaman, her daim aynı zamanda ortamın (milieu) ta kendisi haline gelerek insan deneyimini ve öznelliğini kurucu bir konum da üstlendi. Bu süreç de teknoloji üretimi için gereken teknik bilginin artmasıyla birlikte ironik olarak teknoloji dolayımındaki ortamın sakinlerine yeni bilinmezlikler ve belirsizlikler katıyor. Gündelik hayatımızı düşündüğümüzde gerçekten de teknik ve teknolojik olarak nasıl işlediğini tam olarak bilmediğimiz makineleri ve işlemleme süreçlerini kendi uzuvlarımız veya zihinsel süreçlerimizin uzantıları gibi kullanıyoruz. Okunmazlık, yaygın kullanımla birleşiyor.

Otomasyon yanlılığı, Bridle’ın hemen akabinde dediği üzere, “makineye duyulan inanç onu kullanmanın ön koşuludur” ifadesinin tekabül ettiği gerçekliğin beraberinde getirdiği cehalet biçimlerini çok güzel örneklendiriyor: İşlemlemeye dayalı her alanda -otopilot, GPS, otomatik imla denetimi vs.- kendi yargılarımızdan çok otomasyonun kararlarına güvenme eğilimdeyiz, bu bizi ciddi hatalara sürüklese de. Okunmaz bir işlemleme süreci gündelik yaşamımızın “ortamı” (milieu) oldukça otomasyona beslenen inanç, bizleri tuhaf cehaletlere sürüklüyor. Mesela Bridle yüksek teknoloji ile donatılmış uçak kokpitlerinde pilotların oto-pilota olan güveninin ne tür kazalara neden olduğunu anlatıyor: Kore Hava Yolları’na ait bir uçak, 31 Ağustos 1983 tarihinde Alaska’dan havalanır ve kısa süre sonra programlanan rotaya göre kontrolü oto-pilota devreder. Ancak artık hangi hatadan kaynaklanıyorsa oto-pilot belirlenen rotayı izlemez. Bunun normal olduğunu düşünebiliriz, sistemler hataya açıktır. Lakin bu hikâyede ilginç olan pilotların apaçık yanlış rotayı izlediğini fark etmelerine rağmen son ana kadar oto-pilota güvenmeye devam etmeleridir. Nihayet Kamçatya Yarımadası üzerinde Sovyet askeri sahasına girerler. Tam üç saat bu sahada seyrettikten sonra Sovyetler tarafından vurulurlar. Bridle bunun bir istisna olmadığını ifade ediyor. Yapılan araştırmalara göre deneyimli pilotlar bile otomasyon uyarılarını hatalı olduklarını net bir şekilde gözlemleseler bile dikkate alma eğiliminde. Sözüm ona yangın uyarısı veren bir otomasyon yüzünden, yangın olmadığı birkaç kez teyit edilse bile rota değiştiren pek çok pilot var.

Bilgi düzeyindeki artış?

Bu otomasyon yanlılığı yüzünden yaşanan “GPS ölümleri” de var. Bir Japon turist grubu, Avustralya’da bir adaya GPS yardımıyla ulaşmaya çalışır. Sırf GPS öyle gösterdi diye aracı sahile sürüp denize uçarlar. 2017 yılında Lin et al., International Conference on Human Factors in Computing Systems (CHI) isimli konferansta yaptıkları sunumda buna benzer 158 GPS kazasını ele alır. İnsanlar neden önlerinde yol olmadığını açıkça görmelerine rağmen navigasyon sisteminin talimatlarını ölesiye izlemeye devam ediyor? İşte post-dijital cehaletimize bir örnek!

Uluslararası A’21 festivali, işlemleme (computation) mantığının yaşamımızın kurucu bir öğesi olduğu bugünlerde bu durumun beraberinde getirdiği bilinmezlik hallerine pek çok disiplini bir araya getirerek ışık tuttu. Festivalde bu tema etrafında düzenlenmiş pek çok ilginç sunum, atölye, ders ve sanatsal çalışma vardı.

Dijital çağı sadece yetilerde artışla, bilgi düzeyinde ilerlemeyle ilişkilendiren tek yönlü yaklaşımlar bir yana giderek karmaşıklaşan ve okunmaz olduğu kadar vazgeçilmez bir hal de alan teknolojilerin beraberinde getirdiği cehalet biçimlerine göz gezdirmek isteyenlere duyurulur.