Skip to main content

Metaverse’ü, NFT’leri, oyun ekonomisini, dijital okuryazarlığı ve günümüzün birçok dijital meselesini İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden Doç. Dr. Erkan Saka ile konuştuk.

Dijital dünyadaki birçok yeni atılım, mevcut olanın eksikliklerini kapatarak, mevcut olandan daha barışçıl, demokratik ve insanlığa daha çok şey katma beklentisi oluşturuyor. Web3 de bunlardan biri. Bu tür beklentiler içerisinde olmak ne kadar gerçekçi?  

İnternetin daha çok insanı medya üreticisi haline getirdiğine ve özgürleştirici bir yanı olduğuna inanıyorum. Lakin bunu romantize ya da idealize etmekten çekiniyorum. Bu, teknolojik altyapı açısından daha barışçıl ve demokratik bir alan yaratılmasına imkân verebilir. Bir süredir bu decentralized (gayri merkezi) yapıları gözlemliyoruz ama bir teknolojinin tek başına var olması yeterli olmuyor. Daha demokratik bir yönetişim olması gerekiyor. Bir de bu yeni teknolojilerin nereye doğru evrildiğini yakın gelecekte göreceğiz. Her blok zinciri aslında kamusal (public) değil, özel (private) blok zincirleri de var. Muhtemelen şimdiki teknoloji tekelleri de big tech dediğimiz global teknolojik platformlar da özel blok zincirlerini kullanacaklardır diye düşünüyorum. Ve muhtemelen, daha organize ve daha kullanıcı dostu seçenekler sunacakları için çoğu insan gayri merkezi seçenekler yerine onları tercih edebilir. Bu ihtimal hâlâ yüksek. Web 3.0’a dair bugünkü coşkuyu anlıyorum ama web 1.0 ve 2.0’da da benzer duygu durumlarına tanık olmuştum. Bununla birlikte web 3.0’a gelmeden önce “özgür yazılımın” altını çizmek isterim. Özgür yazılımın kaderine ve nasıl evrildiğine bakmak gerek. Günün sonunda bu denli teknoloji monopollerine neden maruz kaldık? Bu noktada insan davranışının değişeceğini öngörmüyorum. Kısacası elimizde özgür yazılım seçenekleri varken daha kolay olduğu için insanlar bu büyük teknoloji platformlarını seçti. Yarın yine bu tekrarlanabilir.  Bu sebeple büyük beklentiler içinde değilim ama en azından daha özgür bir internet kullanımı için teknolojik altyapı oluşacak, bence ümit veren tarafı bu.

Kesin öngörülere sahip olmak hızla değişen dünyada elbette mümkün değil ama sizce Metaverse’ün kaderinde ne var?

Metaverse ve benzeri mecraların neye evrileceği akademik açıdan oldukça heyecanlı. Markalar ve iletişim dünyası için bu denli olmayabilir çünkü onlara bir sürü yeni iş çıkıyor. Örnek vermek gerekirse Facebook ilk çıktığında iş modeli bile kesin hatları ile belli değildi. Facebook’un reklamsız zamanını hatırlarsak genel olarak kervan yolda düzülüyor diyebiliriz. Oyun ekonomisinin günümüzde bu denli büyük olacağı tahmin edilmiyordu. Metaverse’ten çok önce benzer bakış açısıyla tasarlanan Second Life oyunu iyi bir örnek. Bu oyunun bu kadar büyük bir dijital ekonomiye, oyun ekonomisine yol açması çoğu kişiyi şaşırtmıştı. Second Life’taki sistemin sadece markalara değil kullanıcılara da bir iş modeli sağlamış olması önemli ve bu açıdan güzel bir örnek. Artık bu tarz girişimlerin alt yapısının daha gayri merkezi bir noktaya evrilebileceğinden bahsediyoruz. Metaverse benzeri her mecranın gayri merkezi olması da gerekmiyor. Elimizde şu an çok daha fazla teknolojik imkân var, bunlardan bir tanesi de NFT. Orada pazarlanacak ve satılacak şeyin teknolojik dayanıklılığı daha güçlü gözüküyor. Bu açıdan imkânlar ve ihtimaller oldukça fazla. Son kullanıcı açısından sosyal mecraları değerlendirirsek, TikTok’tan bahsetmek gerek. Kendi alanında bir devrim yaptı diyebiliriz. Diğer mecralara göre çok daha fazla ve farklı sosyal kesimlere ulaştı. Algoritması, içeriği ve iş modeli ile bunu başardı. Metaverse ise kendiliğinden herkese ulaşamayacak. İlk etapta göz çarpan cihaz eşitsizliği. Bu bağlamda herkesin dahil olabileceği bir alana ne zaman dönüşür bekleyip görmek gerek. Şu an için lüks bir uğraş gibi geliyor bana. Birden bir sıçrama ile değil de evrim geçirerek yaygınlaşacaktır.

Bu yeni mecra türleri ile dijital pazarlama iletişimi arasındaki ilişkinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Dijital pazarlamanın araçları oturmuş bir işleyişe sahip ilerlerken şimdi karşımıza yepyeni bir mecra türü çıkıyor. Buradaki pazarlama iletişiminde bugün sosyal medyada izlenen yollar değişecektir. Peki bizi ne bekliyor? Aslında girilen metaverse’ün yapısına göre sil baştan birtakım teknikler denemek gerekecek. Örneğin belki de billboard taktikleri geri gelecek. Dijital pazarlamacıların her gelişmeyi yakından takip etmesi gerek çünkü ortada bir rehber yok. Burada tekrar blok zincirlerine dönmek istiyorum. Eğer bu yeni mecra türleri blok zincirlerine dayanacaksa, bu blok zincirleri birbiriyle konuşabilecek mi? Bu günlerde en çok kafa yorduğum konulardan biri de işte bu; “interoperability” (birlikte işlerlik) sorunu. Rahat bir geçiş olmaz ise her blok zincirinin kendine özgü yapısı için ayrı bir pazarlama tekniği gerekecek. Şurası kesin ki bu yeni alan somut bir çekim gücüne sahip ve kimlerin buraya geleceğini, bu profili anlamak için bir piyasa araştırması yapmak da gerekecek.

Bu yeni dijital oluşumlar tüketim ve ticaret anlayışını sil baştan değiştirebilir mi? Bu mecralarda geleneksel mülkiyet ilişkisi devam edecek mi?

Şu an için teorik olarak devam ediyor. Nasıl Mona Lisa’nın bir tane sahibi varsa ve onun replikaları her yerde bulunabiliyorsa burada da benzer bir hikâye var. Bir blok zinciri üzerinde bir tane orijinal veriye biri veya birileri sahip olacak. Bu açıdan mülkiyet değişmiyor. DAO’ların (decentralized autonomous organization, merkeziyetsiz özerk organizasyon) NFT’leri kolektif olarak satın alması oldukça ilginç. Lakin çevrimdışı dünyada da ortaklaşa satın alım yapmamıza paralel sonuçlara ve işleyişe sahip. Burada ön plana çıkan tek olumlu değişkenlik, web’in sahibinin kullanıcıların olabileceği. Bugün dünyadaki internet sitelerinin üçte birine hosting veren tek bir şirket var ve bozulursa hepsi bozuluyor, örneklerini yaşadık. Eğer web’in sahibi kullanıcılar olursa teorik olarak geleneksel mülkiyet yapısının değişeceğini söyleyebiliriz fakat metaverse ve benzer mecra türlerinin bu geleneksel yapıyı değiştireceğini düşünmüyorum.

Son olarak da bu kavramlar silsilesinde, bu devasa bilgi akışı arasında dijital okuryazarlık bireysel anlamda insana neler katıyor, neden önemli?

Medya okuryazarlığı üst kavram olarak yerleşmiş olsa bile dijital okuryazarlığın unsurları değişmeye ve dönüşmeye devam ediyor. Bu unsurları açıklamaya başlasam üç yıl önce önceki ile üç yıl sonraki detaylar birbirinden farklı olacak. Öngöremediğimiz yeni alanlar çıkıyor ve bu nedenle açık uçlu bir yanı mevcut. Sözgelimi dijital okuryazarlığı öğrendim diyorsunuz, web 2.0 çıkıyor ve sil baştan irdelemek gerekiyor. Fakat elbette evrensel kurallar da var, hayatımızın kaosa sürüklenmesini engelleyecek… Bireylerin, toplulukların, kurumların yeni formatlara göre kendilerini eğitim seferberliğine tabi tutması lazım. Bu çoğu zaman formal bir eğitim değil, biraz sahada öğrenilecek bir durum. Dezenformasyonun yayılması gibi iyi bilgi de yayılabilir. Sosyal medyadan da gördüğüm üzere, insanlar aslında bu araçları iyiye ve güzele yönelik de kullanabiliyorlar. Bu bağlamda sürekli bir alarm hali olmalı. Bazı sivil inisiyatifler, teyit kuruluşları gibi, bu büyük bilgi akışında önemli bir rol oynuyorlar.  Dilimize bile “teyit” kelimesini soktular, yaygınlaştırdılar.

Kişisel anlamda ise bu büyük bilgi akışında, hatta enformasyon çöplüğünde, insanın ruhsal durumunu dengede tutabilmesi oldukça önemli. Bazı mikro taktikler burada devreye giriyor; eğer seni strese sokuyor ise bildirimleri kapatmak, buna yardımcı olan uygulamaları kullanmak gibi… Bu bilgi akışında “neleri kaçırdım” hissiyatından uzaklaşmak için Türkiye’de de başarılı örneklerini gördüğümüz e-bültenler var. Yahut “digital disconnection” (dijital bağlantıyı kesme) da faydalı bir eylem, hem de öyle uzun süreli değil, sadece bir saatlik bir ara insanın zihninin toparlanmasına yardımcı oluyor. Bu enformasyonu organize etmemizi ve bizim küçük dünyamızda daha mutlu olabilmemizi sağlayacak taktikler geliştirmek yahut mevcut olanları denemek gerek ki bir denge yakalandıktan sonra web insanlar için hem kullanışlı hem de keyif veren bir hale gelsin.