Skip to main content

Şu anda kullanılan teknolojilerle kıyaslandığında çok önemli avantajlar sağlayan yenilikçi bir teknoloji akımı olan deep tech girişimler, Ar-Ge tabanlı; mevcut teknolojilerden daha yenilikçi ve farklı bakış açılarının getirdiği avantajları sunan yeni nesil teknolojiler. Dünyanın her yerinde gelişme aşamasında olan deep tech alanında Türkiye de yarışın bir parçası ve daha da önemli bir rol oynayabilir. Ama nasıl?

Linkedin’in kurucusu Reid Hoffman girişimciyi şöyle tanımlıyor: “Girişimci bir uçurumdan atlayıp aşağıya düşerken uçak inşa eden kişidir.” Tam olarak öyle olmasa da yeni nesil kahramanlar kesinlikle girişimciler ve aslında deep tech girişimciler olacak. Yani, yeni teknolojileri icat eden, amacı teknolojiyi tüketmek değil üretmek olan girişimcilerden bahsediyorum. Bir düşünün, ya girişimciler beyin ve omurilik implantları üretip felç olmuş insanların tekrar yürüyebilmesini sağlasa, dikey bir şekilde kalkıp inen elektrikli uçaklar geliştirse ya da drone ile milyonlarca ağaç dikebilse ve gezegenimizin oksijen dengesini geri kazandırabilse? Bunlar kulağa bilim-kurgu gibi mi geliyor? Hayır. Bunlar gerçek prototipleri olan girişimler ve giderek daha fazla hayatımıza dokunacakları aşikar.

Aslında deep tech; şu anda kullanılan teknolojilerle kıyaslandığında çok önemli avantajlar sağlayan yenilikçi bir teknoloji akımı. Deep tech girişimler, Ar-Ge tabanlı; mevcut teknolojilerden fazla yenilikçi ve farklı bakış açılarının getirdiği avantajları sunan yeni nesil teknolojiler. Ve deep tech dünyanın her yerinde gelişme aşamasında.

Türkiye olarak global deep tech haritasında neredeyiz?

Girişimcilik ekosistemimiz daha çok genç olmakla birlikte barındırdığı fırsatları da çok büyük. Elbette Silikon Vadisi, Boston ya da Londra’daki girişimcilik ekosistemi ile bir kıyaslama yapmamız sağlıklı değil. Biz, kendi avantajlarımız ve hem zayıf hem güçlü noktalarımızı anlayıp yeni modelimizi sunmalıyız. Ama belli noktalarda dünyanın pek çok ülkesinden ve girişimcilik ekosisteminden daha da ilerideyiz. Güçlü bir altyapımız var. Bunu ne kadar verimli kullanmayı öğrenebilirsek ve eğitimi, Ar-Ge’yi, işgücünü ve fonları doğru şekilde yönetebilirsek, o kadar hızlı deep tech ekosistemimizi geliştiririz.

Peki nasıl?

Güçlü ekosistem inovatorlerini, Ar-Ge faaliyetlerinde bulunan teknoloji merkezleri, üniversiteleri ve Ar-Ge kuruluşları ile buluşturmalıyız. Buralardan çıkan bilgileri, bulguları, patentlenmiş teknolojileri daha hızlı bir şekilde piyasada yer bulmasını sağlamalıyız.

Deep tech neden şu an yükselişte?

Deep tech, önümüzdeki yıllarda özellikle yapay zeka, biyoteknoloji, blockchain, dronelar, robotlar, fotonik ve elektronik, kuantum computing gibi belli sektörlerde hızla gelişme gösterecek. Bunun şu anda yayılmasının arkasında birkaç tane temel sebep var: Özellikle veri, yazılım, donanım, biyoloji ve disiplinlerarası işlemler “entry barrier”, yani rekabet etme seviyesini, düşürüyor ve daha mümkün kılıyor. Böylece geçmişte sadece büyük Ar-Ge bütçeleri olan dev kurumların rekabet ettiği bir sektörde artık girişimciler hızlı ve önemli bir rol almaya başladı. Bu gelişmelerin altında makine öğrenmesi, yapay zekadaki gelişmeler, donanım maliyetlerinin gözle görülür şekilde düşmesi (örneğin 3D yazıcılar daha kolay erişilebilir bir noktaya ulaştı), nesnelerin internetinin kullanımının eksponansiyel bir hızda artması gibi kilit faktörler yatıyor. Diğer yandan biyolojide genetik sekanslama ve gen düzenlenmesi yepyeni kapılar açtı. Disiplinlerarası araştırma, uygulama ve açık inovasyon pratiklerinin yaygınlaşması ile bu kapılar daha da farklı dünyalar açacak.

Bu faktörlerle birlikte dünyada yeni bir çağın oluşumunu izliyoruz. 1900’lü yılların son 10 yılı ile 2000’e geçişle birlikte, silikon cipler, desktop bilgisayarlar, internet ve mobil teknolojiler gibi belli başlı gelişmeler, birçok endüstrinin temelden dönüşümüne yol açtı.

Timur Topalgökçeli, Hello Tomorrow Türkiye Kurucusu