ABD’nin uluslararası ulaşım şebekesi şirketi Uber, henüz “Uber şoförlerinin yolcuları taciz ettiği” yönündeki haberler unutulmamışken, yeni bir skandalla gündeme geldi.
Olay, Uber‘in eski mühendislerinden olan ve Aralık ayında şirketten ayrılan Susan Fowler‘ın blog yazısında başından geçenleri paylaşmasıyla patlak verdi.
İşe girdiği ilk günden itibaren, üstlerinin cinsel tacizine uğradığını iddia eden Fowler, kendisine gelen mesajların ekran görüntüsünü alarak insan kaynaklarına şikâyette bulunduğu halde, bu konu hakkında bir işlem yapılmadığını anlattı.
Türk medyası haberi “görmedi”
Başına gelenleri belgelerle kanıtlayabileceğini söyleyen eski çalışanın blogunda yer alan detaylar Batı medyasında önemli bir gündem maddesi olarak yer aldı. İki gündür yüzlerce habere konu olan olaya Türkiye’de “haber” gözüyle bakacak kadar değer atfeden medya organlarının sayısı ise bir elin parmakları kadar bile değil.
Kadın çalışan sayısı kısa sürede yüzde 25’ten yüzde 3’e gerileyen Uber’in CEO’su Travis Kalanick bu iddialara karşı şirket içinde acil bir soruşturma başlattıklarını açıkladı bugün. Elbette bu da haber olmadı bizim medyamızda. Kolluk güçlerinin tecavüze uğrayan kadına “Saat kaçtı?” ve “Üstünde ne vardı?” gibi sorular sorduğu bir ülkede, uluslararası bir firmadaki taciz iddialarının haber olmaması çok da şaşırtıcı değil aslında.
Biz kadın gazeteciler, insani refleksleri sönmüş topluma inat, böyle haberleri ön plana çıkartmalıyız. Uber’in soruşturmasını takip etmeli, sonuçlarını da paylaşmayı ihmal etmemeliyiz. Batı’dakilerden de ağır vakaların yaşandığı ve sürekli olarak görmezden gelindiği bu ülkede, sesimizi gerektiğinde kendi kadınlarımız için de yükseltmeliyiz.
Ses yükseltmek deyince, aklıma gelen ilk isimlerden biri çok sevdiğim ve değer verdiğim bir gazeteci; Necla Akgökçe oldu. Tüm hayatını işçi ve kadın haklarına adayan ve Petrol-İş Kadın Dergisi’nin editörlüğünden emekli olduğunu iddia eden (bence bazı insanlar asla “emekli” olmaz) Akgökçe, Uber haberini Türkiye’de işyerlerinde yaşanan taciz vakaları üzerinden yorumladı.
Bu suçun adı: İşyerinde cinsel taciz
Digital Age olarak biz Uber haberinin başlığında “cinsiyetçi uygulamalar” ifadesine yer vermiştik. Öncelikle onu düzeltti Akgökçe ve Türkiye gerçeklerini okurlarımız için özetledi:
“Öncelikle işe ‘cinsiyetçi uygulamalar’ dememekle başlamamız lazım. Çünkü bunun bir ismi var, belli ülkelerin iş yasalarında da yer alıyor. Bunun ismi ‘işyerinde cinsel taciz’. İşyerinde cinsel taciz Türkiye’de de çok yaygın. 13 yıl boyunca bir sendika bünyesinde kadın dergisi çıkarttım, cinsel tacizin onlarcasıyla karşılaştım. Cinsel tacizi açık etmek ülkemizde çok zor. Kadınlar öncelikle evliyseler kocalarından korkuyorlar, söylemiyorlar. Bekârsalar, baba ve erkek kardeşten korkuyorlar, işe göndermezler bir daha diye. Çünkü bizim İş Yasamızdaki 25. Madde cinsel tacizi ispatladığınızda haklı fesih gerekçesi oluşturuyor. Yani işten ayrılmanız halinde işveren size tazminat verebiliyor. İşten ayrılmak istemediğinizde bir şey yok. İşletme yöneticilerine cinsel tacizi anlatamıyorsunuz, çünkü genellikle kapatma yoluna gidiyorlar. Sendika üyesi iseniz, sendika yöneticileri de erkek olduğu için genel olarak erkeği değil, kadını suçluyorlar. Her durumda kadın suçlandığı için kadınlar susmayı ya da işten ayrılmayı tercih ediyorlar.”
Kanıtlasanız bile davayı kazanamıyorsunuz
Türkiye’de rastladığı bir olayı da şöyle aktardı:
“Kadın işyerinde cinsel tacize uğruyor, belge biriktiriyor, dava açıyor, bunun için sendikadan yardım istemeye gidiyor. Sendikanın şube başkanı kadını suçluyor. Ne yazık ki tecavüz dışında -hatta bazen o da dâhil- cinsel taciz, cinsel saldırı gibi kadının beden bütünlüğüne yönelik saldırılarda mahkemeye gittiğiniz de bile davayı kazanamıyorsunuz. Kimse kadına inanmıyor, kadın hareketi o nedenle ‘kadına yönelik cinsel suçlarda kadının beyanı esastır’ ilkesinin kabul edilmesini istiyor.”
Şikâyetin ardından mobbing süreci başlıyor
Kadınların böyle işyerlerinde kalıp mücadele mi etmesi gerekir, yoksa Uber’de olduğu gibi şirketi “kadınsız bir kurum” haline gelene kadar terk etmeleri daha mı doğrudur, diye sordum. Tercihten çok bir zorunluluk söz konusu olduğunu anlattı Akgökçe:
“Kadınlar kalıp mücadele edemiyorlar. Bunun sebebi iş ortamlarının erkek egemen olması. Buradaki erkek egemen hiyerarşilere kadınlar da çoğu kez boyun eğiyorlar. Yasalar sizden yana değil, sizi destekleyecek bir sendikanız yok çoğu zaman, erkekler ‘kim bilir bu iddiayı ortaya atan kadın da ne yapmıştır’ diye mobbing süreci işletiyorlar hakkınızda. Ve dahası, işyerinde sizi savunacak bir tek kadın bile yok. Cinsel taciz ve onu takip eden mobbing süreci onu açığa çıkarma zaten psikolojinizi zorluyor, kadın maalesef tek başına kalıyor ve oradan bir an evvel uzaklaşmak istiyor. Hiçbirimiz süper kadın değiliz, neticede.”
Kadının kadına desteği çok önemli
“İşyerinde bir tek kadının bile, cinsel taciz ve saldırıya maruz kalan kadının yanında durması, mağdur kadına cesaret verebiliyor ve bu durumda yasal yollara başvurabiliyorlar… Kadın dayanışması önemli fakat çoğu zaman bunu bulamıyorsunuz… İşyerlerinin kadına yönelik cinsel taciz ve saldırılardan arındırılması için o işyerinin ve o işyerinde bulunan sendikanın ciddi bir kadın politikası olması ve tarafların bunu uygulamada kararlı olması ile mümkün ancak.”
Yorumlar