Skip to main content

Sağladıkları hizmet çeşitliliğiyle varlıklarına ekseriyetle olumlu gözle bakılan super app’lerin negatif etkileri göz ardı edilebilir mi?

BlackBerry CEO’su Mark Lazaridis, 2010 yılında Mobile World Congress’te yaptığı konuşmada, BlackBerry ekosistemindeki uygulamaların gelişkinlik seviyelerini aktarabilmek amacıyla “super app” terimini kullanmıştı. Lazaridis, super app’leri veri bağlantılarını daha verimli kullanan, diğer uygulamalarla entegre olarak yapılmak istenen işlemlerin -genellikle uygulamadan uygulamaya geçmeden- daha hızlı tamamlanmalarını sağlayan ve kullanıcılara “onlar olmadan nasıl yaşadıklarını sorgulatacak” uygulamalar olarak tanımlamıştı.

İlk super app: WeChat

Günümüzdeki anlamıyla ilk super app kabul edilen WeChat, 2011 yılında Çin’de bir mesajlaşma uygulaması olarak piyasaya sürüldü. Kullanıcıların WeChat’te saatlerini geçirdiklerini gören Tencent’in, kullanıcıları uygulamaya daha fazla bağlamak amacıyla günden güne hizmet sayısını artırmasıyla büyüyen uygulama, bugün ödemelerden taksi çağırmaya, test sonuçlarının görüntülenmesinden kredi başvurularına kadar pek çok amaçla kullanılıyor.

Statista’ya göre 2021’in son çeyreğinde aylık aktif kullanıcı sayısı 1 milyar 268 milyona ulaşan WeChat, önce Asya’da ardından da tüm dünyada teknoloji sektöründe yaşanan pek çok gelişimin öncüsü kabul ediliyor. Çin’de Alipay, Japonya’da Line, Endonezya’da Grab ve Gojek, Hindistan’da Paytm’in WeChat’in açtığı yoldan giderek büyüdükleri konuşuluyor.

Batı’nın süperleri

Asya menşeli super app’lerle birlikte aynı anlayışın sosyal medyadaki yansıması hâline gelen TikTok’un -ki TikTok da WeChat gibi Tencent’in geliştirdiği bir uygulama- çoğu Batı menşeli sosyal medya platformlarında köklü dönüşümlere yol açtığı biliniyor. Facebook, Instagram ve WhatsApp’ın sahibi olan Meta’nın kurucusu Mark Zuckerberg, şirketin TikTok ile görülmemiş bir rekabete girdiğini, Twitter’ı satın alan Elon Musk ise Twitter’ı Batı’nın WeChat’i hâline getirmeyi hedeflediğini açıklarken; Snap CEO’su Evan Spiegel, Musk’ın bu yaklaşımını doğru bulmakla kalmıyor, Snapchat’in de aynı yolda olduğunu aktarıyor.

100 milyonlarca kullanıcıya sahip Batılı sosyal medya şirketlerinin ve teknoloji devlerinin, Doğu’da gözlemlenen çıkışa benzer bir çıkış yapamamalarının iki sebebi olduğu konuşuluyor: Veri güvenliğini sağlamaya ve tekelleşmeyi engellemeye yönelik yasaların kısıtlayıcı olması ve farklı hedeflere yönelmesi.

Yasalar bir yana, internetin evriminde bir sonraki basamağı oluşturacağı iddiasıyla metaverse’ü oluşturmaya çalışan Meta’nın, kurucusunun Web3 ve kripto paralara yakınlığından dolayı farklı bir yol izleyen Twitter’ın, e-ticaret devi Amazon’un, Amazon gibi bulut teknolojilere yatırım yapan Microsoft’un ve ürettiği donanımlar ve yazılımlarla kendi ekosistemini yaşatan Apple’ın super app geliştiren Doğulu şirketlerden farklı anlayışlara sahip oldukları aşikâr.

Super app’leşen teslimat uygulamaları

Batı’nın super app’lerinin, beklentilerin aksine, bahsi geçen şirketlerden ziyade farklı bir alanın dijitalleşerek büyümesiyle ortaya çıktıkları görülüyor. Dijitalleşen teslimat sektörünün, dijital ödeme ve finans sistemlerinin etkin kullanımı ile lojistik alanındaki avantajların birleştirilmeleri sonucu kendi yıldız uygulamalarını çıkardığı; bu uygulamaların hizmetlerinde çeşitliliği artırarak super app olma yolunda gittikleri söylenebilir.

Pandeminin hızlandırdığı büyümeler sayesinde Getir, Gorillas, JOKR gibi uygulamalar tüm dünyada konuşulmaya başlanırken; Uber Eats ve Amazon Fresh gibi alanın güçlü oyuncuları, normalden daha yüksek büyüme oranlarına kavuştular. Türkiye menşeli Getir, dokuz ülkede faaliyet gösteren bir decacorn olurken; bir unicorn olan Gorillas’ın çalışan sayısı 15 bine ulaştı. Sadece online sipariş almasıyla bilinen Amazon Fresh fiziksel mağazalarla hizmet vermeye, Uber Eats ise havayoluyla ABD’nin dört bir yanına yiyecek taşımacılığına başladı.

Toz pembe büyüme

Super app’lerin, özellikle de teslimat sektöründe filizlenerek bu kategoriye geçiş yapan uygulamaların bıraktıkları intiba ekseriyetle olumlu. Zira bu uygulamalar, kullanıcıların isteklerine olabildiğince kısa sürede ulaşmalarını sağlıyor. Fakat bu erişilebilirliğin olumsuz yönleri şaşırtıcı bir şekilde gündeme pek yansımıyor ya da yansısa bile genel konseptin değerlendirilmesinde pek dikkate alınmıyor.

Kentsel tasarım uzmanı Greg Lindsey ve kentsel kalkınma uzmanı Lev Kushner, Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo’nun “15 dakikalık şehir” konseptine atıfta bulunuyorlar. Her şeye bisikletle en fazla 15 dakikada ulaşılabilen şehirler, super app’ler sayesinde bisikletler olmadan da erişilebilir. Çünkü “gölge mağazalar” sayesinde tüm siparişler göz açıp kapayıncaya kadar teslim ediliyor.

Lindsey ve Kushner, super app’lerin sağladıkları kolaylıkların şehir hayatını ve yaya trafiğini bitirdiğini aktarıyorlar. Küçük ve orta ölçekli işletmelere olumsuz yansıyan bu gelişme, dünyanın bazı bölgelerinde yerel yönetimlerin imar ve iskân politikaları ile engellenmeye, bazen de şirketlerin kendi inisiyatifleri ile ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Örneğin, Getir’in Rotterdam’da bulunan deposunun ön yüzünü tepkiler üzerine sanat eserleri için vitrin olarak kullanmaya başladığı, Amazon Fresh’in depolarını aynı zamanda fiziksel mağaza şeklinde kullanarak farklı alışveriş tercihi olan müşterileri cezbettiği biliniyor.

Çifte zarar

Axios’tan Erica Pandey, gelir adaletsizliğinin teslimat sektörünün yükselişi ile birlikte daha da belirginleştiğine dikkat çekiyor. İmkânı olan kullanıcıların evden verdikleri siparişler düşük gelirli çalışanlar tarafından yönlendiriliyor ve teslim ediliyor. Fakat alınan küçülme kararları ilk olarak kilit pozisyonda bulunan bu çalışanları etkiliyor.

Batı’nın super app’lerinin, beklentilerin aksine, Asya’daki muadillerinden farklı bir alanın dijitalleşerek büyümesiyle ortaya çıktıkları görülüyor: Teslimat uygulamaları.

İnsanlar ihtiyaçlarına evlerinden çıkmadan ulaşabilirken, sokaklar araç çağırma ve teslimat uygulamalarının araçlarıyla dolup taşıyor. Bu konuda ilk bakışta fark edilmeyen bir konu, bu araçların iklim değişikliğine etkisi. Motosikletlerin mi otomobillerin mi çevreye daha zararlı olduğu tartışması alevli bir şekilde devam ederken, teslimat araçları gün içerisinde kesintisiz olarak karbon salımına devam ediyor.

Teslimat uygulamalarıyla ilgili olarak düşünülmesi gereken bir başka konu ise empati. Müşterilerin, çalışanların haklarının korunması konusunda ne kadar duyarlı olduklarına dair bir ölçüm bulmak oldukça zor olmakla birlikte; ülkemizde teslimat koşulları ile ilgili tartışmalar zaman zaman yaşanıyor. Her koşulda teslimatın gerçekleşmesini isteyen müşterilerle hayatı zorlaştıran hava şartlarında teslimatların durdurulması için yerel yönetimlere ulaşan müşteriler karşı karşıya geliyorlar.

Not: Bu makale ilk kez MediaCat dergisinin Temmuz 2022 sayısında yayımlanmıştır.