Skip to main content

Covid-19 iş dünyasında tüm endüstrilerin iş yapış biçimlerini gözden geçirmesine neden oldu. Bu bağlamda pandemi sonrası hızla dijitalleşen dünyada adaptasyonu sağlayamayanların maalesef oyun dışı kalacağı yeni dönemde spor endüstri nasıl bir dönüşüm yaşayacak?    

Hizmet ve ürün çeşitliliği ile geçtiğimiz yıl 100 milyar dolarlık bir hacime ulaşan spor endüstrisinin bundan sonraki yıllar içerisinde, var olan hacminin her yıl eksponansiyel bir şekilde artacağı öngörülüyor. Sponsorluk gelirlerindeki bu artışın 2019 yılından 2023 yılına dek geçen sürede ilk yıl için yüzde 4,5 ve sonrasında katlanarak artacağı tahmin ediliyor. Sadece Kuzey Amerika’daki artışın bile yüzde 36 olacağı hesaplanıyor. Bunun altında yatan temel sebep ise dijitalleşme ile gelen hizmet ve ürün çeşitliliği. Genç yaştan itibaren eli klavye tutan herkesin katılabildiği elektronik oyunlar dünyasında (e-games) teenage’lerin şu anda spor endüstrisine katkıları yıllık 800 milyon doları buluyor, ki bunlar daha ısınma turları.

Homosapien’in fiziksel limitlerine ulaşılması sonrasında günümüzde uluslararası müsabakalarda yıllar önce kırılan rekorların yanına bile yaklaşılamaması reytinglere yansırken ortaya çıkan sonuçlar sponsorları memnun etmiyor. NBC’nin yaptığı araştırmada göre; 2016 yılında Brezilya’da gerçekleştirilen Rio Olimpiyatları’nın reytingleri (ben de Rio’da 23 gün boyunda sportif danışman olarak görevliydim) 4 yıl öncesinde İngiltere’de gerçekleştirilen Londra Olimpiyatları’ndaki reytinglere kıyasla yüzde 15 düştüğü belirlenmişti. Bu da sponsorları, farklı spor dallarının ve liglerinin oluşturulması konusunda bir kez daha tetikledi.


2017 yılında İsviçre’de gerçekleştirilen ‘Cybathlon’ organizasyonu ise yakın gelecekte mücadelelerini izleyeceğimiz yarı insan yarı dijital bütünlüğe sahip transhuman’ların primitif bir versiyonu gibiydi. Bu organizasyonun en büyük özelliği fiziksel engelli kişilerin yer aldığı bir müsabaka olmasıydı. Ancak bir farklılık vardı. Bu kişilerde robotik protezler, beyin – bilgisayar ara yüzleri, biyonik ekipmanlar ve güçlendirilmiş exoskeleton’lar kullanılmıştı. Kısacası Harari’nin de Homodeus kitabında ısrarla savunduğu Homosapiens’in sonu geldi sıra Homosibernetikus’da teorisinin bir prömiyeri gibiydi. Yarışmacılar daha önce görmediğimiz parkurlarda yarıştılar. Bu yarışmacıların, Transhumanizm teorisi kapsamında önümüzdeki yıllarda ne tip gelişmeler göstereceğini hep birlikte şaşırarak izleyeceğimizi düşünüyorum.

Dijitalleşmenin spor endüstrisine başka ne tip katkıları olabilir?

Aynı yıl Dubai’de ‘World Future Sports Games’ organizasyonu düzenlendi. Bu organizasyonda ise insansız drone yarışları, robotik futbol, cyber atletik yarışlar, sürücüsüz araba yarışları, otonom araç yarışları düzenlendi. Kısacası insan neredeyse yok gibiydi. Tüm bu gelişmeler, içlerinde birçok güneş yüzü görmemiş aktiviteyi barındırarak gerçekleşirken ve yeniliklerin ardı arkası kesilmezken sponsorların şu aralar gözbebeği olan drone yarışlarının son şampiyonasında 15 yaşındaki Luke Bannistar’ın şampiyon olması ise uluslararası arenada dijital spor endüstrisinin kapılarının herkese açık olduğunun bir kanıtıydı. Drone organizasyonlarının geçtiğimiz yıl spor endüstrisine katkısı 700 milyon dolardan fazlaydı ve yakın geçmişe gittiğimizde ilk drone’ların 2012 yılında keyif için uçurulmasından bu yana geçen süreye baktığımızda 8 yıllık bir süreç içerisinde devasa bir endüstriye dönmesi bizi şaşırtmasın. Çünkü az önce belirttiğim gibi bundan sonraki süreç lineer değil eksponansiyel şekilde gelişecek.

Sizler bu yazıyı okurken dünyada teknolojik gelişmelere yatırım yapan yüzlerce şirket, patent almaya ve ürünlerini geliştirmeye devam ediyor. Sadece MIT’nin koşmak ve yürümek adına eksoskeleton konseptinin geliştirilmesine yönelik yüzden fazla patenti var. Peki dijitalleşmenin spor endüstrisine başka ne tip katkıları olabilir, hani yeni spor dallarından bahsetmiştik ya insanın bilinen sınırlarının ötesine geçmek adına mücadelesi vardı ya işte bu süreçte başka neler yapılabilir? Yapılabilirden çok neler yapıldığını konuşalım çünkü süreç çok hızlı ilerliyor.

Bu kez de genetik bilimine bakalım. İnsan Genom projesi sonrasında genetik şifrelerin çözülmeye başlanması bambaşka ufuklar açtı ve bunun sportif aktiviteye dolayısı ile de insan performansına yansıması için gerekli bilimsel çalışmalar ardı ardına gelmeye başladı. Bir insanın DNA yapısına bakarak bu kişinin hangi tip spor dallarında başarılı olabileceği ön görülebiliyor. Bu şu demek; çocuğunuz doğduğu andan itibaren DNA şifrelerine bakarak kas yapısının, eklem hassasiyetinin, kardiyovasküler kapasitesinin ve daha birçok detayının bilgisine ulaşılabiliyor. Bu bilgilere göre çocuğun gelecekte hangi spor dalları ile ilgilenmesinin onun başarısında etkili olabileceği öngörülebiliyor.

Kısaca; dijitalleşen dünyada adaptasyonu sağlayamayanların maalesef oyun dışı kalacağı bir dönemde spor endüstrisinin gelişmelerini yakından takip etmek ve bu bilgiye göre proje üretmek hem kişisel hem de ülke bazında vazgeçilmez olmalıdır ve unutmadan belirtmek isterim, ilerleme daimi bir değişim gerektirir.

Hakan Demiray, Spor Fütüristi & Yönetim Danışman