Skip to main content

Bu seneki South by Southwest için tek bir odaktan bahsetmek çok kolay değil ama özellikle robotların, insansız taşıtların, yapay zekanın, otomasyonun, kişiselleştirmenin ve özel yaşam (privacy)’nin öne çıktığını söyleyebiliriz.

SXSW 1987’den beri her ilkbaharda Teksas Austin’de düzenlenen, ilk önce film ve müzik festivali olarak başlayan ama daha sonra içeriğine dijital, teknoloji ve interaktif dünyanın da katılması ve hatta domine etmesiyle daha da büyüyen çok önemli bir festival. Gelecek yılların trendlerinin konuşulduğu, büyük fikirlerin habercisi olan dijital dünyanın en dikkat çekici etkinliklerinden biri.

Geçtiğimiz yıllarda ABD eski Başkanı Barrack Obama’yı, Elon Musk’ı ve daha birçok ünlü ismi konuk eden South by Southwest bu sene de çok önemli isimlere, çok önemli oturumlara ev sahipliği yaptı. Bu yıl dikkat çeken sunumlardan bir tanesi Future Today Institute Kurucusu Amy Webb’in bu sene 12.si yayınlanan Teknoloji Trendleri Raporu paylaşımı idi. Amy Webb’in üstünde durduğu en önemli konu The Big Nine olarak bahsedilen dokuz büyük şirketin (Google, Amazon, Microsoft, Apple, IBM, Facebook, Baidu, Alibaba, Tencent) her şeyi kontrol edeceği bir geleceğe doğru ilerlediğiydi. Üstünde durduğu 48 gelecek senaryosunun 17’si iyimser, 20’si nötr ve 11 tanesi felaket seviyesinde risk barındırıyordu.

Bir diğer dikkat çeken söylem de gizliliğin öldüğüydü; orijinal ifade ile “Privacy is dead”. Çoğunuz bildiği bu yaklaşımı hatırlayacak olursak; her an binlerce veri üretiyoruz ve bu verinin nasıl depolandığı, nasıl kullanıldığı, kimlerin elinde olduğu ile ilgili en ufak bir fikrimiz yok. Fikrimiz var ise de kontrolümüz yok. İnsanı paronayaklaştıracak seviyede ya da tamamen vurdumduymaz olmamızı gerektirecek bir geleceğe doğru hızla ilerliyoruz.

Geleceği şekillendirecek yedi trend

Geleceğe ışık tutmaya çalışan benzer bir oturum da Rohit Bhargava’nın “7 Non-Obvious Trends Changing The Future in 2019” sunumuydu. Kısaca bu yedi geleceği şekillendirecek trendden bahsetmek gerekirse;

1) Retro Trust: Tüketiciler genellikle hangi markaya güveneceklerinden emin olmadıklarında köklü bir geçmişe sahip markalarla ya da kendilerinin kişisel bir geçmişi olan markalarla deneyim kurmayı tercih ederler.

2) Muddled Masculinity: Kadınların güçlenmesi ve cinsiyetin yeniden değerlendirilmesi, günümüzde erkek olmanın ne demek olduğu konusunda yaygın bir karışıklığa ve endişeye neden oluyor.

3) Innovation Envy: Korku, girişimcileri ve kurumları rakiplerini kıskanmaya ve yeniliğe hayranlıkla ve çaresizlikle yaklaşmaya yönlendiriyor.

4) Artificial Influence: Şirketler ürün satmak, hükümetler halkın algısını değiştirmek için sanal yollar deniyorlar.

5) Enterprise Empathy: Şirketler için empati çok önemli bir inovasyon ve gelir yaratan faktör haline geldi. Ürünler, hizmetler, deneyimler hatta işe alımlar için çok önemli bir farklılaşma noktasına dönüştü.

6) Robot Renaissance: Sanal gerçeklik ve diğer teknolojiler empatiyi artırmaya odaklanan insan girişimleriyle birleşiyor.

7) Back-storytelling: Organizasyonlar insanları markalarının ardında tutuyor ve müşterilerinin ve çalışanlarının sadakatini artırmak için tartışmayı teşvik ediyor.

Instagram’ın kurucularını terleten “privacy” soruları

En dikkat çeken oturumlardan bir tanesi de Instagram’ın kurucuları olan Kevin Systrom ve Mike Krieger’in Tech Crunch editörü Josh Constine ile gerçekleştirdikleri söyleşiydi. Bu oturumun Instagram’ın dünya çapında sunucularının çökmesi ve yaklaşık yarım gün çalışmamasından tam bir gün önce gerçekleşmesi de enteresan bir ayrıntı oldu. Zamanında Instagram’ı 1 milyar dolara Facebook’a satan bu arkadaşların özellikle “privacy” konusunda sıkıştırılmaları, son zamanlarda üzerinde çok konuşulan Facebook, Instagram, Messenger ve WhatsApp’ın verilerinin ortak kullanılacağı söylentisi hakkındaki dikkatli yorumları enteresandı. Kevin ve Mike’ın uyumu ve birbirlerini tamamlamaları da bir girişimin en önemli başarı kriterinin ekip olduğunu tekrar hatırlattı.

Benim için hayal kırıklığı ama belki de gelecek adına tarihe tanıklık etme şansı yakaladığım oturum da Starbucks’ın eski CEO’su Howard Schultz’un MSNBC muhabiri Dylan Byers ile yaptığı söyleşiydi. Starbucks’ın hikayesini ve sırlarını dinlemek için uzun bir kuyruk bekleyerek girdiğim oturumda Howard Schultz’un ABD Başkanlığı için bağımsız aday olduğunu öğrenmem ve oturumun tamamının bu propaganda doğrultusunda geçmesi hem hayal kırıklığı ama hem de enteresan bir anekdottu. Çok uzman değilim ama Howard Schultz’un enerjisinin başkanlık için çok yeterli olduğunu söyleyemem.

Gwyneth Paltrow’un girişimcilik hikayesi ilgi gördü

En keyifli geçen oturumlardan bir tanesi de Gwyneth Paltrow’un girişimcilik hikayesini anlattığı oturumdu. CNN muhabiri Poppy Harlow ile olan söyleşide Goop isimli lifestyle içerik ve e-ticaret sitesinin kurucusu ve CEO’su olan eski aktristin bu alanda da ne kadar başarılı ama bir o kadar da mütevazı oluşunu dinlemek oldukça keyifliydi. Üniversite öğrenimini tamamlamadığını ve herhangi bir iş deneyimi olmadan böyle bir maceraya atıldığını söyleyen ünlü oyuncu ilk zamanlarında en zorlandığı konunun toplantılarda onlarca kısaltma ile konuşulması ve kendisinin hiçbir şey anlamaması olduğunu oldukça samimi bir şekilde anlattı. İzleyicileri en fazla güldüren konu; Gwyneth Paltrow’un hayranı olduğu Amazon’un sahibi Jeff Bezos’tan bir elektronik posta alıp ama daha sonra bir daha hiç cevap alamadığını anlattığı anısı oldu. Jeff Bezos’un izleyicilerden oldukça tepki aldığını söyleyebilirim.
Mars’taki yaşamın nasıl tasarlanacak?

En ilham verici ve geleceğe dair biraz da ürkütücü oturumlardan bir tanesi dünyaca ünlü mimar Bjarke Ingels’in sunumuydu. Birçok etkileyici tasarımını sunan Ingels özellikle gelecekte Mars’taki yaşamın nasıl tasarlanacağını çok dikkat çeken bir simülasyonla göstererek izleyicileri oldukça şaşırttı.

Birçok farklı binada gerçekleşen oturumların yanı sıra birçok teknoloji devinin de deneyim alanları ziyaretçilerin beğenisine sunulmuştu. Açıkçası bu deneyim alanlarının kendi adıma beklentilerimin altında kaldığını söyleyebilirim. Öne çıkan deneyim merkezleri olarak; Samsung’un özellikle akıllı saat ve VR ürünlerini sergilediği alanı, LG’nin farklı robotik ürünler ile müşterileri buluşturduğu deneyim merkezini, SAP’nin daha çok katılımcıları yarıştırıp, eğlenceyi ön plana çıkardığı kompleksi sayabiliriz.

Elektrikli scooter’lar festivale damga vurdu

Festivalde en az oturumlar ve dünyaca ünlü konuşmacılar kadar dikkat çeken elektrikli scooter’lara ayrı bir parantez açmak istiyorum. Festival alanında Uber, Lyft, Spin, Lime S, Bird; hepsinin yüzlerce scooter’ı yollarda müşterilerine mükemmel bir deneyim yaşatmak için bekliyorlardı. Deneyim oldukça basitti. İlgili mobil uygulamayı indiriyorsunuz, kredi kartınızı ödeme aracı olarak ekliyorsunuz, en yakınınızdaki scooter’ın üstünde bulunan kare kodu uygulama ile taratıp yolculuğunuza başlıyorsunuz. Kullanımınız bittiğinde de yine uygulama üzerinden yolculuğu bitirip, park ettiğiniz scooter’ın fotoğrafını çekiyorsunuz. Bu kadar kolay. Farklı lokasyonlardaki oturumlara yetişmek için ya da oturumlar arasında biraz mola verip Teksas’ın muhteşem mutfağından tatmak için ya da sadece keyifli bir tur için çok ideal ve uygun bir ulaşım aracı diyebilirim.

2 bin 500’den fazla oturuma ev sahipliği yapan South by Southwest’i bu kadar mükemmel bir organizasyon yapan en önemli unsurlardan biri de şüphesiz katılımcılara sunduğu mobil uygulamasıydı. Tüm içeriği anlık takip edebildiğiniz, yoğunlukları görebildiğiniz, önemli duyurulardan haberdar olabildiğiniz, öncelikli giriş bileti temin edebildiğiniz, diğer katılımcıları tanıma fırsatı bulduğunuz ve en doğru yönlendirmeleri aldığınız çok iyi bir içeriğe sahip SXSW GO uygulaması bu kadar kapsamlı bir etkinlikten en doğru şekilde faydalanması için katılımcıların en önemli yardımcısıydı.

Uğur Sennaroğlu