Skip to main content

“Çekirdek aile” olarak bilinen yerleşik kavram yerini yavaş yavaş ‘dijital aile’ olgusuna bırakıyor. Çocukları özellikle çok yoğun biçimde sosyal medya, internet, video ve oyunlarla meşgul olması; anne-babaların ise ekseriyetle kendi dünyalarında kalmayı tercih etmesi ve çocuklarından kopmaya başlamasıyla körüklenen ve artık sonucunda pedagojinin baş edemediği psikoloji uzmanlarına havale edilen onlarca vaka herkesin etrafında rastlanabilir

Geçtiğimiz ayının sonuna doğru VKV Özel Koç Lisesi 2. Ebeveyn Kongresi’ni düzenledi. Kongrenin teması “Dijital Çağda Anne-Baba Olmak” şeklinde belirlenmişti. Organizasyon komitesi beni de konuşmacı olarak davet etti. İşin aslını söylemek gerekirse dijital dünyanın hem ciddi ve yetişkinlere has dijital diplomasi gibi aslında ağır sayılabilecek, hem de çocuk ve ergenlerle ilgili eğitim teknolojileri ve pedagojik konularını profesyonel ilgi alanı olarak seçmiş birisiyim. Eski bir Millî Eğitim Bakanlığı danışmanıyım. Ancak buna rağmen dijital çağda anne-baba olmak hakkında yüzlerce öğrenci velisinin önünde konuşmaya başlayana kadar bu sunumu diğerlerinden ayırmamıştım. Konuşmanın hemen başından itibaren ise ebeveynlerin ilgi, merak, kaygı karışımı pür dikkat bakışlarıyla muhatap kaldıkça aslında çok önemli bir konuyu tam da yeri olan bir eğitim kurumunda tartışılması gereken en uygun insanlarla ele aldığımın çok daha fazla farkına vardım. Tek taraflı olmasını o noktadan sonra istemediğim tartışma ilerledikçe yeni dijital çağda anne-baba rolünün ne kadar irdelenmesi gereken bir gerçek olduğu ortaya çıkmaya başladı. O zaman farkına vardım ki, dijital ebeveynlik en az dijital diplomasi kadar somut bir dijital çağ sorunu ve bizler bu kendi fırsat ve risklerini içinde barındıran durum hakkında daha fazla kafa yormalıyız.

Eğitim başlığıyla uğraşan insanlar, eğer benim gibi biraz da dijital çağ avukatlığını üstleniyorsa genelde “Bırakın, çocuklar ne yapmak isterlerse yapsınlar” havasındayızdır. Kendi kararlarını verebilecek bir ortam ve zeminin olduğuna inanırız. Dijital çağda olgunluğun da kimlik değiştirdiğini, olgunluk yaşının aynen dijital nimetlerden dolayı girişimcilikte rastlandığı gibi düştüğünü falan söyleriz. 17-18 yaşlarında dijital girişimlerini birkaç milyon dolara satan gençleri örnek gösteririz. Ayrıca, Türkiye’de hiç eleştirel gözle bakılmadan ve sorgulanmadan kutsanan çocukların “dijital yerliler”, 30-35 yaş üzeri insanların ise “dijital göçmenler” olduğuna dair bir önyargı ve ünlü dijital pedagoji uzmanı Marc Prensky’nin çalışmalarına dayandırılan genel bir kanı bulunuyor. Bunun yanına bir de çocukların dijital araç ve yeni medya mecralarını çok daha yoğun kullandıkları eklenince ortaya işte “dijital liberalizm” diyebileceğimiz bir durum çıkıyor. Akıllı telefonsuz gencimiz neredeyse kalmadı. Harvard’lı ünlü eğitim bilimci Howard Gardner’in tabiriyle yeni bir “App Kuşağı” doğdu.

“Çekirdek aile” yerini “dijital aile”ye bırakıyor

Dijitalleşme neticesinde veri tabanlı, yazılım ve tasarıma dayalı iş kollarının ortaya çıkışı, sensör ve nesnelerin interneti temelli uberleşme çağında bugünün okula başlayan çocuklarının birçoğunun daha icat edilmemiş işlerde çalışacak olması elbette ebeveynleri çocuklarının kariyeri konusunda kaygılanıyor. Böylelikle, gelecek ve bugün kaygılarının birbirine karıştığı, dijital ebeveynlik çıkmazı diyebileceğimiz çatışma biraz daha fazla hissedilmeye başlar. Ortaya çıkan bu duruma bir de ebeveyn ve çocuk arasında açılmaya başlayan dijital angajman, bağlanırlık ve erişim farkı eklenince çözümü çok kolay gözükmeyen bir tablo belirir. Nitekim “çekirdek aile” olarak bilinen yerleşik kavram yerini yavaş yavaş “dijital aile” olgusuna bırakıyor. Çocukları özellikle çok yoğun biçimde sosyal medya, internet, video ve oyunlarla meşgul olması; anne-babaların ise ekseriyetle kendi dünyalarında kalmayı tercih etmesi ve çocuklarından kopmaya başlamasıyla körüklenen ve artık sonucunda pedagojinin baş edemediği psikoloji uzmanlarına havale edilen onlarca vaka herkesin etrafında rastlanabilir.

Dijital aile aynı zamanda medenî hukuk konusu. İtalya Boşanma Avukatları Derneği Başkanı’nın daha geçtiğimiz günlerde ülkelerindeki boşanma davalarının yüzde 50’sinin hukukî kanıtları arasında WhatsApp’ın bulunduğunu açıklaması pek de şaşırtıcı olmasa gerek. Çocuklar açısından daha temel sorun ise dijital ebeveynlerin kendi aralarında yetişkinliklerinin verdiği olgunlukla medeni hukuk çerçevesinde çözdükleri durumlar, çocukların karşılaştığı birçok istenmeyen halde kriminal birer vakaya dönüşebiliyor. Özgürlük-güvenlik ikilemi ve dengesi, 8-18 yaş grubundaki çocuk ve gençlerin gerek kendi aralarında gerekse daha büyük yaş grubundaki kişilerle internet kullanımı esnasında yaşadıkları angajman söz konusu olunca istismar, kandırılma, cinsel taciz, pedofili, çocuk kaçakçılığı ve organ mafyası gibi yazması bile hoş olmayan sorunları doğurabiliyor. ABD’de çocukların yüzde 70’i dijital davranışlarını ve paylaştıkları içerikleri ebeveynlerinden saklıyor.

Altı tür dijital ebeveynden söz etmek mümkün

Ülkemizdeki sosyal medya kullanımı oranlarında yaşanan patlama ve sosyal medyadaki kirli ve uygunsuz denebilecek dil, kavga, kutuplaşma aslında biraz da ebeveynlerin suçu değil mi? Bu şartlarda hangi dijital ebeveynler dijital nesillerle nasıl bir dil kullanarak iletişim kuracak ve bunu hangi mecra ve platformlarda gerçekleştirecek? Kaçınılmaz biçimde, ebeveynler teknoloji, internet ve sosyal medyayı nasıl konuşuyor, kullanıyor ve tartışıyorsa çocuklarımızın da izlerinden gitmesi büyük bir olasılık. Konuşmamın sonunda ebeveynlere belirttiğim gibi, dijital ebeveynlik önce kendinizi eğitmekle başlar. Neyi-nasıl kontrol edeceğinizi bilmeden işleri çok zor olabilir. Sonrasında Batı’da belirlenen 6 tür dijital ebeveynden kendi rollerini biçebilirler: Korumacı, rol model, sürekli gerçeği öğrenmek isteyen araştırmacı, değer koçu, özgürlük-güvenlik arasında dengeci ve sürekli geleceği düşünen vizyoner.

Sonuç olarak toplum, devlet, çevre, aile dijital serbestliğin ve sınırsızlığın yaygınlaştığı çağımızda zararsızlaşması konusunda işbirliği yapmalı. Birkaç çalışmaya referans vererek bu başlığı daha fazla araştırmak isteyenlere yardımcı olmak isterim. Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın Gençlik ve Sosyal Medya Araştırma Raporu, Aile Bakanlığı’nın Ergen Profili Araştırması okunması gereken kaynaklar. LSE’de yapılan Avrupa Çevrimçi Çocuklar Raporu da (EU Kids Online) incelenebilir. ODTÜ’den Prof. Dr. Kürşat Çağıltay’ın başkanlığındaki ekip bu çalışmayı Türkiye’de gerçekleştiriyor. Yasaklama çözüm değil ancak bilinçlenme şart.

İşte, Türkiye ile ilgili bazı bulgular:

  • Çocukların yüzde 85’i Facebook kullanıyor.
  • Çocukların yüzde 42’si Facebook hesabını herkese görünür şekilde ayarlıyor.
  • Çocukların yüzde 9,6’sı internet üzerinden üzücü bir durumla karşılaştıklarını ifade ediyor. Bununla birlikte ailelerin yüzde 4,5’i çocuklarının bu tür durumla karşılaştığını belirtiyor. Burada ailelerin farkındalığının düşük olduğu görülüyor.
  • Çocukların yüzde 15’i zararlı bilgiler içeren internet sitelerini ziyaret ettiklerini söylüyor.
  • Türkiye’de babaların internet kullanımı yüzde 49 oranındayken annelerin kullanım oranı yüzde 24 olarak ölçümlendi.

Dergimizin yazarlarından Gökhan Yücel’in kaleme aldığı “Dijital ebeveynlik” yazısı Digital Age Aralık 2014 sayısında yer alıyor.