Romantik, biyokimyasal, muhafazakâr, kapitalist, bencil, devrimci, tekinsiz… Her haliyle güzel olan aşkın, her halini yeniden keşfetmek için soruyoruz: Aşk mı dediniz?
Tüm karmaşasına rağmen hepimizin bildiği bir gerçeği var aşkın… O hep bizimleydi. Şarkılara ve türkülere konu olan, şiirle ve romanla buluşan aşkla ilgili çok şey söylendi. İnsanın olduğu her yerde adından söz ettiren, tarihin en çok kodlanan ve üretilen kavramı aşk, tüm devrimlerden daha devrimciydi bazen. Savaşlara, ölümlere ve acılara rağmen engellenemedi, yok olmadı, direndi.
İnsan doğası farklı sistemler içinde şekillendikçe, her duyguyu kendine ait yaklaşımla yeniden anlamlandıran insanın içini boşalttığı bir kılığa büründü aşk da. Evrimleşti. Her evriminde yeni bir perspektif sundu bizlere. Biyolojide, psikolojide, kültürde ve sanatta yıllarca yeniden üretildi. Zira kimse için net bir tanımı olmadı. Hatta yıllarca her tanımı eleştiri konusu oldu. Okları ona çevirdiğimizde yeri geldi aşkın kimyasından bahsettik, hangi bedende hangi anlamı bulduğunu düşünmeden; yeri geldi ekonomisinden söz ettik tüm anlamları yok ederek. Ardında bıraktığı tüm bu karmaşaya rağmen kalbimizi yerinden oynatan bu hissi Şubat sayımıza taşıdık bizler de. Yılın ikinci sayısında zamansız bir duyguya yer verdik ve sizler için şu başlıkları derledik:
• Aşk ve devrim
• Romantik komedi yerini süper kahramanlara bırakıyor
• Robotik günlerde aşk
• Sürrealist buluşmalar
• Asırlık bir aşk, sonsuz bir sanat yolculuğu
Kültürde bu ay…
Pandemi milyonlarca kişinin geçim kaynağını, iletişim ve dokunma ihtiyacını elinden aldı. Kamusal alanları sanat galerilerine dönüştürmek ise bir meydan okumanın yanı sıra minnettarlığın göstergesi haline geldi. Üstelik dünyanın neredeyse her yerinde duvarların sesi, sokağın ritmi ve tekrarlanan eylemlerimiz sanata ve simgelere yansımaya devam ediyor. Yerel sanatçılar kent duvarlarını ve kaldırımları tuval olarak kullanırken toplumda hissedilen korku, öfke, dayanışma ve umudu resmediyor. Grafiti ise şimdiye dek hiç bu kadar güçlü ve acil bir eylem planına dönüşmemişti. Peki, pandemi kent ile nasıl birleşti ve hangi toplumlar, hangi kentlerde, hangi mesajları verdi?
Duvarların ardından bir başka hikâyeye, bir başka sanata odaklandık bu ay. Yeryüzünde var olan nesnelerin taklit edilmesiyle oluşan somut şekillerin de toplumların dünya görüşlerini, sosyo-kültürel yapılarını, duygularını yansıttığı soyut şekillerin de yüzyıllardır anlatı aracı olarak kullanıldığını biliyoruz. Mağaralar, taşlar, duvarlar, tabletlerin dile geldiği gibi sanat tarihindeki birçok akım da imgelerin gücünden yararlanarak kalıcı izler bırakmayı amaçladı. Halı ve kilimlerin üzerinde okunan bu kompozisyon unsurları, yani motifler de aynı amaçla bir araya gelerek desenleri oluşturdu. Kısacası onlar dokurken bir hikâye anlatarak iz bırakmak istedi dünyaya. Kullanılan motiflerin ve desenlerin ardındaki gizli dil ise bu izi sürmek için bir fırsat sundu bizlere.
Müziksiz olur mu? Elbette olmaz. ‘Hatırlanmaya pek ihtiyacım yok. Umarım müzik hatırlanır’ diyen Jeff Buckley’i andık. 30 yaşında gizemli bir şekilde hayata veda eden sanatçının ölümünden 24 yıl sonra bugün, mirası hâlâ filmlere, belgesellere ve kitaplara konu olmaya, sevenlerine ilham vermeye devam ediyor.
İzleri unutulmayan bir başka eser ise American Gods. Neil Gaiman imzalı American Gods fantastik edebiyat tutkunlarıyla 20 yıl önce buluşmuştu. Birleşik Devletlerin harcındaki etken bileşen olsa da -yükselen popülist söylemlerin de etkisiyle iyiden iyiye- göz ardı edilmeye çalışılan göçmenliğin merkezî bir tema olarak yer aldığı eser, şimdilerde üçüncü ve son sezonu başlayan dizi adaptasyonuyla yeniden gündemde.
Teknoloji çağında işin doğası
Mesleklerin geleceği hakkındaki öngörüler, iş dünyasında derin endişeler yaratmaya devam ediyor. İyi haber: Henüz kapıda teknoloji merkezli bir felaket görünmüyor. Aksine meslekler dönüşüme uğradıkça, çok daha fazla insan iyi bir kariyere sahip olabilir. Yakın zaman önce, MIT Work of the Future İcra Direktörü Elisabeth Reynolds, yardımcı yöneticiler David Autor, David Mindell ve ekibi, geleceğin iş dünyasını inceleyen kapsamlı bir rapor hazırlardı. Yeni teknolojileri kalıcı kariyer planlarıyla uyumlu hale getirmenin yollarını incelemek için yola çıkan ekip, çalışmanın geleceğine ve işin doğasına odaklanan analizler sunuyor. Şu ana kadar yapılan tüm incelemeleri tek bir raporla birleştiren MIT, teknolojinin yarattığı distopik hikâyelerin çoğunu reddeden ifadeleri bir araya getirdi. Zira yapılan incelemelere göre yapay zekâ temelli bir iş kıyameti ufukta görünmüyor henüz. Ancak söz konusu çalışmanın geleceği olduğunda, Reynolds, Autor ve Mindell’e göre, önce teknolojik evrime uyum sağlanması gerek.
Küresel ağ toplumu ve iletişimin iktidarı ise odağımızdaki bir diğer konu. Zira insan faaliyetlerinin her alanının, Manuel Castells’in yıllar önce ifade ettiği gibi, ağlar tarafından belirlendiği bir çağa adım attık. Dijital platformların emekleme dönemi, bu anlamda geride kaldı. Üstelik dijital platformlar, son 10 yılda kadınlara yönelik online şiddeti ve nefret söyleminin yayılmasını neredeyse kanıksadığımız olgular haline getirdi. Peki, dünya buraya nasıl geldi?
Bir diğer yanda ise moda endüstrisi duruyor. Dijital platformlar üzerinden hayata katılan birey, daha rahat kıyafetler tercih etmeye başladı. Tam da bu noktada lüks moda markaları, pandemiye uygun pazarlama ve satış stratejileri geliştirmeye başladı. Ancak risk her zaman olduğu gibi yine kapıda gibi görünüyor. Zira sürdürülebilir, kapsayıcı ve duyarlı marka mesajlarının havalarda uçuştuğu bugünlerde, naif adımlar stratejik hatalara dönüşebilir ve karşı çıktığınız değerleri farkında olmadan yeniden ürettiğiniz bir rol oynayabilirsiniz. Christian Loubotin bu tuzağa düşen markalardan biri oldu.
Başka neler var?
Teknoloji ve inovasyon trendleri… Wunderman Thompson tarafından her yıl yayınlanan Future 100 trendler raporunun son baskısı Ocak ayında görücüye çıktı. Rapor, teknoloji ve inovasyona yön verecek mikro trendlerin az sayıda şirket tarafından şekillendirildiğini ortaya koyuyor.
Demokrasi, ifade özgürlüğü ve güç ekseninde ‘big tech’… Big Tech, geri dönüşü olmayacak bir biçimde siyasi muhatap konumuna çoktan yükseldi. Dolayısıyla asıl soru demokrasinin 21’inci yüzyılda nasıl hayatta kalacağı değil, dijital çağa ayak uydurmak için nasıl bir evrim geçirmesi gerektiği olmalı.
0-1’lik bit’lerden kübit’lere… Kuantum bilgisayar neden önemli?
21’inci yüzyılda ‘veganizm’… Google arama trendlerine göre ‘veganizm’ kelimesi, geçtiğimiz 5 yıl içinde yüzde 580 artış gösterdi. 60 yılı aşkın süredir azınlıkta kalan vegan nüfusu ise yükselişte. Farklı felsefelerle yeniden yorumlanan, üretim ve tüketimde etik bir tutuma dönüşen bu yaşam biçimi, 21’inci yüzyılda dünyayı etkisi altına alacak gibi görünüyor.
Kadın yazarların tekrar gelişi… Kadınlar yazmaya yeni başlamadılar; biz onları ayrıksılıklarıyla -ve biraz da tuhaflıklarıyla- taçlandırılmış, yine de hakkının teslim edildiğini söylemenin güç olduğu, sayıca az örneklerinin dışında yeni ayırt edebilmeye başladık. Kısacası Ad Hoc’ta bu ay kadın edebiyatını da mercek altına aldık.
Yorumlar