Sosyal medya insanların haber alma, ifade, toplantı hürriyetlerini, sanatçıların, gazetecilerin, bilim insanların haber verme, ifade hürriyetlerini, yüzbinlerce tacirin hizmet ve ürünlerini sunmak suretiyle ticari faaliyetlerini sürdürdüğü bir ortam.
Nitekim bu sebeple Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu, 16 Mayıs 2011’de Avrupa Birliği Parlamenter Meclisi ise 4 Mart 2014’te Internet erişimini temel bir insan hakkı olarak kabul etmiştir.
Aşağıda anlatacağım üzere, Türkiye de bunu üç ayrı Anayasa Mahkemesi kararı ile en yüksek yargı mercii içtihatı olarak tespit etmiştir.
Şu halde, internet erişiminin kısıtlanabilmesi ancak savaş, sıkıyönetim, olağanüstü hal gibi mutlak gerektirici ve yakın bir tehdidin bulunmasını, kısıtlamanın tehdidi gidermek amaçlı ve bununla orantılı olması, kısıtlamanın kanunla getirilmesi ve kanunda amacı, çerçevesi ve süresi belirli olması ve bu şekilde belirlenen sınırlama ve uygulama amacını aşmamalı veya amacı dışında kullanılmamalıdır.
Bunların da üzerine belirtmek gerekir ki söz konusu kısıtlamayı getiren kanun ve bu kanunun uygulaması bağımsız yargı denetimine de tabi olmalıdır.
Sosyal medyanın bir dünyanın her yerinde hükumetlerin ve özellikle otokratik tandanslı siyasetçilerin hedefi haline gelmesinin temel iki sebebinden biri sosyal medyanın güçlü tarafı, diğer tarafı da zaafiyeti ile ilgilidir. Sosyal medya ifade hürriyetine ve şeffaflığa tahammülsüzlüğün hedefidir ama sosyal medya anonimite, kitlelerin profillenebilmesi ve onlara kolay ulaşılabilmesi bakımından da bir risk ortaya çıkarır.
Nitekim sosyal medyanın bu zaafiyeti sebebiyle, sosyal medya üzerinden toplumsal mühendislik, siyasi seçimlere müdahale, gerçeğe aykırı bilginin yayılması, siber zorbalık, siber linç, kişisel veri hırsızlığı ve bu verinin ticari ve toplumsal amaçlı ihlalleri gibi bir çok soruna yol açmış, yeni suç tipleri yaratmış veya mevcut bazı suçların işlenmesini kolaylaştırmıştır. Bunlara en büyük sosyal medya şirketlerinin kasti veya ağır ihmal ile ika ettiği haksız fiiller de eklenince sosyal medyayı hedefe koymuş gruplara gün doğmuştur. Gerçekten de Facebook’un Cambridge Analytica skandalıyla ortaya çıkan durum kabul edilemez bir manzaradır.
Güçlenen muhafazakar eğilimler sosyal medyayı düzenleme eğilimlerini beraberinde getirdi
Yine sosyal medya yer sağlayıcı şirketlerin ticaretlerini sürdürürken yaptıkları rekabet ihlalleri, şirketlerin kişisel verileri işlerken ortaya koydukları ihmaller, unutulma hakkı gibi bir takım temel haklara kayıtsızlıkları, ticari kar için uyguladıkları denetimsiz profillemeye imkan vermeleri, sosyal medya üzerinden oltalama gibi siber saldırıların yapılmasındaki kolaylık gibi gerçekler, sosyal medyanın kullanıcılar aleyhine olan ve kamuya müdahale bahanesi veren ayrı bir boyutudur. Bu sebeplerle dünyada güçlenen muhafazakar eğilimler ve ifade hürriyeti adı altında yapılan yukarıda da örneği verilen ihlaller sebebiyle, Kanada’dan, Japonya’ya kadar en özgürlükçü hukuk düzenlerini ve ülkelerini dahi sosyal medyayı daha sert müdahalelerle düzenleme çabasına götürmüştür. Ülkemizde sosyal medyayı düzenleyen ana mevzuat kamuoyu tarafından “İnternet Kanunu” olarak bilinen 5651 Sayılı Kanun’dur. İnternet Kanunu üzerinde yapılan değişiklikler bu sene özellikle Temmuz ve Ağustos aylarında yine gündemin ilk sıralarında oturmuş olsa da bu tartışmalar ve bu Kanun’da yapılan sansasyonel değişiklikler ilk değildir.
Hepimizce malum olduğu üzere sosyal medya kısıtlama girişimlerinin ülkemiz bakımından anlamı daha özeldir. Zira maalesef ülkemiz daha önce kamu oyu tarafından siyasi amaçlarla yapıldığına inanılan YouTube, Twitter, Wikipedia yasakları, erişimi engellenen yüzbinlerce site, getirilen onlarca haber yasakları, erişimi engellenen binlerce Twitter paylaşımı ve hesapları ile bu tweetler sebebiyle hakkında cezai takibat yapılan veya hapse giren sade vatandaşlar ve gazeteciler ile ünlüdür.
Ağustos ayı içinde yapılan değişikliğin içeriğine ve zamanlamasına, Türkiye’nin internet alanına, ifade özgürlüğüne ve haber alma hürriyetine ilişkin kötü siciline baktığımızda teklif edilen değişikliklerin gerçek suçla mücadeleden, halkın temel haklarını, kişilik haklarını korumaktan ziyade hoşlanılmayan içeriklere derhal ve kesin, İnternet Kanunu’nda getirilen son değişiklikleri tek başına irdelemeye çalışmak hukuken son derece yanlıştır.
Bu tadilatı, daha önce yapılan değişiklikler ve kanunun bütünü, bu kanunla bağlantılı diğer mevzuat, bunların uygulamaları, tabi olduğu yargılama usulleri ve verilen düzenleyici kurum ve mahkeme kararları ile birlikte değerlendirmek şarttır. Bunlar göz önünde tutulduğunda erişim engeli emri verme yetkisinin artık sadece BTK’ya, Cumhurbaşkanlığı veya Bakanlıklara değil, Diyanet İşleri Başkanlığı’na, Spor Toto’ya kadar genişletilmiştir. Bu emirler verildiğinde emri veren kurum emrinin uygunluğunu Sulh Ceza Mahkemesi’ne götürüp onaya sunmaktadır. Bu durum Anayasa tarafından ortaya konan temel hukuk devleti özelliklerinden olan erkler ayrılığı ve idarenin etkin ve bağımsız yargı denetimine tabi olma gerekleri ile çelişkilidir. Yine son bir yıldır çok tartışılan bazı RTÜK düzenlemeleri sosyal medya boyutu ile ele alındığında, bazı yer sağlayıcıların aynı zamanda içerik sağlayıcı statüsüne girerek hürriyeti bağlayıcı cezalarla yerel müdürlerinin muhatap bırakılabileceği, ödenmeyen veya ödenemeyen adli para cezalarının hapse çevrilme ihtimalinin bulunduğu, sert cezalarla ve bu gibi yöntemlerle yer sağlayıcıların derhal erişim engeli getirmesini sağlayacak önlemler alınmaya çalışıldığı sonucuna varabiliriz. Ülkemizde sosyal medya üzerinde yapılan faaliyetin takip uygulamaları ve yapılan bu düzenlemeler gerçek suçla daha etkin mücadele yerine, halkın haber almasında kamu menfaati bulunan içeriğe, bireylerin kendi seçtiği içeriği takip edebilme özgürlüğüne, sanatsal, akademik, politik ifade özgürlüğüne getirilecek daha etkin sınırlamalar anlamına gelebilir.Bu durumdan haklı olarak vatandaşlar ve özellikle gençler git gide VPN kullanımına hatta dark.net’e yönlenecek bu da onları potansiyel kurban ve potansiyel suçlu haline getirecektir. Muhtemelen aynı anda ikisi de olacaklardır. Diğer taraftan sosyal medya yer sağlayıcı şirketlerin Türkiye’den çok ciddi gelirleri var. Ülkemizdeki gidişatın yönünü çok iyi biliyorlardı veya bilmeleri gerekiyordu. Zira kendilerine bizzat anlatıyorduk.
Yeni düzenlemenin getireleri götürüleri neler olacak?
Yeni düzenlemeyle Türkiye’deki yayınlardan adeta sorumlu olacak ve erişim engelini derhal uygulamakla yükümlü temsilciler atamak zorunda kalacak olan yer sağlayıcı şirketlerin sırf bu yüzden veya genel olarak bu düzenlemeler yüzünden Türkiye’yi terk edeceğini zannetmiyorum. Gelirlerinin yüzde 90’ı reklam olan bu şirketlerin, Türkiye’den elde ettikleri geliri, sırf Türkiye’de temel hakları potansiyel olarak ihlal etmek için kullanılabilecek yeni hükümler geldi diye bırakacaklarına ihtimal vermiyorum. Zira bu ilk değil, daha önce de oldu ve işin buralara geleceğini de biliyorlardı.Gelinen noktada, zaten çok kötü bir durumda olan ülkemizin ifade hürriyeti, haber alma hürriyeti, temel hak ve özgürlükler, basın hürriyeti karnesi, bu değişiklikler ve bu değişikliklerin getirdiği keyfi uygulamalarla daha da kötüleşebilir ve dediğim gibi VPN kullanımını, dark.net kullanımını, anonimiteyi, istismarı artırabilir.
Önemli olan madem kanunla bu yetki alınıyor, o zaman bunun eleştiriyi, sanatsal ve akademik ifadeyi baskılamak için değil gerçek suçlarla mücadele edilmesi için kullanılmasıdır.
Av. Burçak Ünsal
Yorumlar