Skip to main content

Yapay zekâ çalışmalarının geçmişi 1940-1950’li yıllara uzansa da, bu alandaki esas hızlanma 1970’li yıllarda PC’lerin piyasaya çıkmasıyla gerçekleşti. Günümüzde ise finanstan sağlığa, eğlenceden savunmaya değişen çeşitli sektörlerde yapay zekâ çalışmalarına şahitlik ediyoruz. Dosyamızda akademi dünyasının yapay zekâya bakışını ele alıyoruz.

“Yapay zekâ” yı (artificial intelligence-AI) en basit şekilde insanın düşünme yöntemlerini analiz ederek bunların benzeri yapay karar alma yazılımları şeklinde anlatmak mümkün. Diğer bir anlatımla,  yapay zekâ, makinelerin karmaşık sorunlara insanlara benzer şekilde çözümler bulmasıyla ilgilenen bilim dalı. Bunun için ise insan zekâsının özelliklerini alarak, bilgisayara algoritma olarak aktarılıyor. Bilgisayarlara bazı sabit programlanmış kurallar atanarak,  mekanik hesaplama için uygun hale getiriliyor.  Zeki bilgisayarlar insanların yapmasına uygun olmayan sıkıcı işleri doğru ve etkili bir biçimde yapıyor. Buna karşılık karmaşık sorunlar karşısında işler zorlaşıyor. Buna gerekçe olaraksa bilgisayarlar insanlardan farklı olarak özel durumları algılama ve yeni durumlara uyum sağlama süreçlerini gerçekleştiremiyor. İşte, bu noktada yapay zekâ devreye giriyor ve karmaşık görevlerde bilgisayarların davranışlarını geliştirmeyi amaçlıyor. Öte yanda, yapay zekâya ilişkin gerçekleştirilen çalışmalar, insan davranışlarını daha iyi anlamaya yardımcı olabiliyor.

Bununla birlikte insanların problem çözme alanında soyut düşünce, bilinçli tümevarım ve yapıları anlamaya dayanan farklı yaklaşımları bulunuyor. İşte, yapay zekâ bu süreci tekrarlayarak anlaşılmasını ve bunun ardından mevcut kapasitenin üstüne çıkması noktasında yardımcı olabiliyor. Günümüzde, insan zekâsına ilişkin niteliklerin tamamıyla ortaya çıkarılamadığı için yapay zekânın yaratılması için mümkün olamıyor. Öte yandan, mevcut durumda yapay zekâ ağırlıklı şekilde yalnıza kazanca odaklanan ve bu yeteneğin bütününe ihtiyaç duyulmayan özel alanlara yoğunlaştığı görülüyor. Bunun için ise yapay zekâ alanındaki çalışmaların henüz başlangıç aşamasında olması ve bunun sonucunda da çalışmacıların riski almamasını gerekçe olarak gösterebiliriz.

Yapay zekâda potansiyel kullanım alanları

Kısaca yapay zekânın kullanım potansiyeli olan alanlara baktığımızda bağımsız kontrol ve hedef belirlenmesi gibi askerî uygulamalardan bilgisayar oyunlarına kadar değişen geniş bir yelpazede kullanım alanları olduğunu görmek mümkün. Diğer bir kullanım alanıysa bankacılık, sağlık ve sigorta şirketleri. Yapay zekâ bu sektörlerde müşteri davranışları ve eğilim belirlenmesi gibi birçok bilgi işlenmesi gereken alanlarda da kendine kullanım alanları bulabilir. Bu arada, “yapay zekâ” kavramının geçmişine de kısaca göz attığımızda, aslında çağdaş bilgisayar bilimi kadar eskiye dayandığı sonucuna ulaşmak mümkün. Yapay zekânın fikir babası ise “makineler düşünebilir mi,” sorusunu ortaya atan İngiliz  matematikçi Alan Turing. Kendisi bu soruyla makine zekâsını tartışmaya açtı.

Yapay zekâ insanlık için bir tehdit mi?

Doç. Dr. Sanem Sarıel yapay zekâyı insanlık için bir tehdit olarak görmediğini söylüyor ve insanlığa yardımcı olacak sistemlerin geliştirilmesinde yardımcı olacağını düşünüyor. Doç. Dr Esra Erdem ise yapay zekâ teknolojilerinin gelişimine ayak uydurabilmek için, getirebileceği sorunları önceden ele alıp bazı stratejiler belirlenmesi gerektiğine dikkat çekiyor

İTÜ Bilgisayar ve Bilişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sanem Sarıel, yapay zekâyı insanlık için bir tehdit olarak görmediğini söylüyor. Doç. Dr. Sanem Sarıel, yapay zekâ araştırmalarının dijital ortam, ev ve ofis, fabrika, otoyol ve dünya dışı gezegenlerin araştırılmasında ve insanlar için erişilmesi zor ortamlarda yardımcı olacak sistemlerin geliştirilmesi için çok önemli araçlar sunduğunu ve sunmaya devam edeceğini düşünüyor. Doç. Sarıel, “Fakat çoğu teknolojide olduğu gibi etik dışı uygulamalarda araç olarak kullanılmaları mümkün. Bu kontrolün de yine insanın elinde olduğunu unutmamak gerekiyor. Dolayısıyla yapay zekâdan insanlardan korktuğumdan daha fazla korkmuyorum” ifadesini kullanıyor. Yapay zekâ araştırmalarının belirli etik kurallar çerçevesinde yürütülmesi ve uygulamalarının da etik kurallara uygun olması gerektiğini düşünen Sarıel, Isaac Asimov’un robot yasalarında belirttiği şekilde yapay zekâ sistemlerinin insanlığa zarar vermeyecek şekilde geliştirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Bu alanda özellikle robot araştırmacıları, robotların tasarımı ve kullanımı konularında robot etiği kurallarını geliştirdiğini belirten Sarıel, kendilerinin de araştırmalarını bu çerçevede yürüttüğünü aktarıyor.  Sarıel ayrıca robotların ortamlarında güvenli çalışabilmeleri için kendi hatalarını sezebilmeleri ve bu hatalarından deneyim kazanarak hata yapmamayı ve ortamlarına zarar vermemeyi öğrenmeleri üzerine çalışmalar yürüttükleri bilgisini veriyor.

Yapay zekânın getireceği kaygıları önlemek için strateji belirlemek şart

Sabancı Üniversitesi Bilgisayar Bilimi ve Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Esra Erdem, yapay zekânın özellikle bilim kurgu kitaplarının ve filmlerin de etkisiyle, geçmişten bu yana hem büyüleyici hem de ürkütücü olarak algılandığını söylüyor. Doç. Dr. Esra Erdem, “Son yıllarda, bilim ve teknolojideki hızlı gelişmelerin sosyal ve ekonomik açılardan etkileri daha net gözlemlendikçe, yapay zekâ teknolojilerinin de insanları kaygılandırmaya başladığını görüyorum” ifadesini kullanıyor. Doç. Erdem’e göre, bu tür kaygılar, her çığır açan teknolojinin geçirdiği sürecin bir parçası oldu ve insanlar kaygılarını azaltacak şekilde bu teknolojilerin gelişmesine yön vererek ve uyum sağlayarak, bu teknolojilerle yaşamayı öğrendi. Erdem ayrıca yapay zekâ teknolojilerinin hızlı gelişimine yön verebilmek ve ayak uydurabilmek için, her yeni teknoloji gibi beraberinde getirebileceği sorunları önceden ele alıp bazı stratejiler belirlenmesi gerektiğine dikkat çekiyor ve ekliyor: “Nitekim bu amaçla çeşitli alanlardan bilim insanlarını biraraya getiren organizasyonlar ve araştırma merkezleri kuruluyor ve toplantılar düzenlenmekte ve stratejiler belirleniyor.”