Skip to main content

Uluslararası vergi anlaşmaları ticarî kazançların vergilemesinde yetkiyi şirketin yerleşik olduğu ülkeye vermektedir. Çifte vergilemeyi önleme amacıyla imzalanan uluslararası vergi anlaşmaları uyarınca, bir devlet herhangi bir şirket kendi ülkesinde bir işyeri vasıtasıyla ticarî faaliyette bulunmadıkça, elde ettiği ticarî kazançları vergilendirememektedir.

Geçtiğimiz ay TÜRSAB’dan yapılan bir açıklama turizm gündemine bomba gibi düştü. Açıklamada TÜRSAB tarafından açılan davada booking.com’un haksız rekabet oluşturan faaliyetlerini durdurma kararı verildiği belirtildi. Ayrıntısı ve sebepleri ayrı bir tartışma konusu.

Booking.com halen açık, ancak Türkiye’den siteye giriş yapanlar Türkiye’deki otellere rezervasyon yapamıyor. Booking şirketi “Not: Bulunduğunuz ülkeden Türkiye’deki tesisler için rezervasyon yapmak şu an ne yazık ki mümkün değildir” şeklinde bir uyarı koyarak, tüm otel bilgisini kaldırmış durumda.  Karara esas gerekçelerden birinin de booking.com’un Türkiye’de elde ettiği kazanç üzerinden vergi ödemeyerek haksız rekabet yaptığı eleştirisi. Geçtiğimiz yıllarda Youttube, Google ve Twitter ile de benzer sorunlar yaşanmıştı. İlgili firmaların Türkiye’de vergi ödememeleri eleştirilmişti.

23 Nisan’dan Anadolu Ajansına açıklamada bulunan Maliye Bakanı Naci Ağbal, elektronik ticaret yapan uluslararası firmalar nezdinde vergi incelemeleri yaptıklarını belirterek, “Türkiye’de kazanılan ve vergisi ödenmeyen tutarlarla ilgili muhataplara gerekli tebligatlar yapıldı.” dedi.

“Bugün küresel ticaretin vergilenmesi konusunda uluslararası düzeyde herkesin üzerinde mutabık kaldığı bir modeli henüz yakalayabilmiş değiliz. Mevcut durumda vergileme hakkı bizde olmalıdır diyen birtakım ülkeler var. ABD de bunun başını çekiyor. Küresel vergileme sistemi bakımından kazanç nerede elde ediliyorsa, aslında orada vergilemenin yapılması prensibi daha hakkaniyete uygun bir çözüm fakat mevcut durumda bazı ülkeler özellikle bundan kaçınıyorlar. Burada belki en fazla gayret gösteren, bu konu üzerinde çalışan platform OECD. ”

Ağbal, OECD düzeyinde ülkelerin talepleri olduğunu ancak gelinen noktada bir sonucun bulunmadığını anlatarak, bu konuda uluslararası düzeyde bir mutabakatın sağlanması gerektiğini, Maliye Bakanlığı olarak da ilk andan itibaren ‘ülkede kim para kazanıyorsa, vergisini ödemeli’ prensibiyle hareket ettiklerini dile getiren Ağbal, bu kapsamda Türkiye’de sanal ortamda ticaret yapan uluslararası e-ticaret firmalarının vergilendirilmesi konusunda hukuki değerlendirme ve teknik çalışmalar yaptıklarını kaydetti.

Ağbal, Türkiye’nin birçok ülke ile çifte vergilendirmenin önlenmesi anlaşmalarının da bulunduğuna dikkati çekerek, “OECD’nin bir model anlaşması var ona uygun olarak yapılıyor. Oradaki en kritik kavram iş yeri, iş yerinin nerede olduğu. İş yeri deyince biz bir büro arıyoruz hâlbuki,  sanal ticaret buna uymuyor, bir büro yok ortada. Öyle ya da böyle Türkiye’de bu işi yapanlar, bir şekilde araya bir daimi temsilci koyuyor.” ifadelerini kullandı. Ağbal, Bakanlık olarak, iş yeri ülkede olmasa bile, ülkede ticari faaliyet yürüten, para kazanan ve bu işini de bir şekilde aracılar vasıtasıyla yapan firmalar bakımından vergileme hakkının Türkiye’de olduğuna inandıklarını belirten Ağbal, bu konuda bugüne kadar bu işi yürüten firmalar nezdinde vergi incelemeleri yaptıklarını söyledi:

“Bir kısmı gelip, bunu anlaşarak ödemek istedi, bir kısmı da dava etti. Bu konuda gerek hukukî değerlendirmelerimizi yapmış bulunuyoruz. Vergisini kendiliğinden ödemek isteyemeyenlere karşı da gerekli vergi denetim mekanizmalarını kullanıyoruz. Bir grup şirket Türkiye’nin bu konudaki tavrını gördüğü için Türkiye’de ofis kurdu, mükellef oldu ve vergisini ödüyor ama ısrarla ‘Türkiye’de ticarî faaliyet yapmıyoruz, ofisimiz yok’ diyenlere karşı da gerekli raporları yazdık, bunları takip ediyoruz. O firmalar da Maliye idaresindeki arkadaşlarımızla görüşüyorlar. Bir ara bana da geldiler, kendilerine çok açık ve net söyledik, uluslararası vergilendirme kurallarına göre vergilerini burada da ödemek durumundalar.”

Maliye Bakanının konuşmasını uzun uzadıya alıntıladım. Zira, ilk kez bir bakan gayet anlaşılır bir şekilde ve ülkenin haklı olduğu tüm hususları belirterek ve uluslararası e-ticaret şirketlerinin vergilemesinde nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini de göstererek konuyu ciddi bir şeklide gündeme getirdi.

Neden işyeri açılmalı?

Uluslararası vergi anlaşmaları ticarî kazançların vergilemesinde yetkiyi şirketin yerleşik olduğu ülkeye vermektedir.

Çifte vergilemeyi önleme amacıyla imzalanan uluslararası vergi anlaşmaları uyarınca, bir devlet herhangi bir şirket kendi ülkesinde bir işyeri vasıtasıyla ticarî faaliyette bulunmadıkça, elde ettiği ticarî kazançları vergilendirememektedir. Bu durum, ilgili ülkede fiziksel varlığı olmadan internet üzerinden müşterilerine iş yapan şirketlerin kazançlarının bu ülkede vergilendirilememesi sonucunu doğurabilmektedir.

Türk vergi hukukunda da dar mükellefiyet esasında ticarî kazancın Türkiye’de elde edilmiş olması, işyerinde sağlanmış olması şartına bağlanmıştır.  Dolayısıyla, bir yabancının ticarî kazancının vergilenebilmesi için, Türkiye’de işyerinin olması ve ticarî kazancın bu yerden sağlanması gerekmektedir. Bu durumda, teşebbüse ait kazanç, ‘’işyerine atfedilebilen miktarla sınırlı olmak üzere’’ kazancın elde edildiği devlette vergilendirilebilir.

İşyeri, ilgili teşebbüs adına hareket edecek temsilcilik/acentelik ilişkisi çerçevesinde de oluşturulabilir. Bahse konu uluslararası şirketlerin bir kısmı Türkiye’de şirket kurdu. Örneği booking.com’un Türkiye’deki otellerle sözleşmelerini yürüten, Bookingdotcom Destek Hizmetleri Limited Şti adında bir şirketi var. Benzer şekilde pek çok uluslararası e-ticaret ve yazılım şirketinin de Türkiye’de pazarlama/kurumsal ilişkileri oluşturma amacıyla kurdukları şirketler var. Peki, neden bu şirketlerden yeterince vergi alınamıyor?

Kazancın ne kadarı vergilenebilir?

Kamuoyundaki genel kanı uluslararası şirketlerin Türkiye’de ofis/işyeri açmaları halinde Türkiye’de elde ettikleri tüm kazancın vergilenebileceği yönündedir.  Bu görüş hatalıdır. Zira, Türkiye’de işyeri açılsa dahi kazancın sadece Türkiye’deki işyerine atfedilebilen kısmı vergilenebilecektir.

Ne var ki, booking.com ve benzer şirketlerin Türkiye’de açtıkları/açacakları işyerlerinde yapılacak faaliyetler daha çok hazırlayıcı ve yardımcı faaliyetler olacaktır ki, uluslararası anlaşmalar bu tür faaliyetlere kazanç atfetmeye uygun değildir.

Kabul etmek gerekir ki, bu şirketlerin kazancının kaynağı sahip oldukları know-how ve yazılımlardan kaynaklanmaktadır. Bu tür gayrimaddi haklar/entelektüel sermayeler ise çoğu zaman gelişmiş ülkelerde uzun yıllar boyu yapılan yatırım harcamaları neticesinde oluşturulan ve sürekli geliştirilen gayrimaddi haklardır. Dolayısıyla Türkiye’de birtakım pazarlama, muhasebe elemanlarından müteşekkil bir ofis açılmış olsa dahi, Türkiye’de elde edilen gelirin pek az bir kısmı, söz gelimi yüzde onu Türkiye’deki işyerine atfedilebilecektir. Bu kazanç ise çoğu zaman işyerinde çalışan personel giderleri ile ofis maliyetlerini karşılamanın ötesinde sınırlı bir net kâra imkân verecektir. Türkiye’de 100 milyon satış yapan şirketin, Türkiye’de şirket kurması halinde dahi elde edeceği kazancın sadece 10 milyonunun Türkiye’deki işyerine atfedilebilmesi halinde, ofis giderleri ve pazarlama harcamaları da düşüldüğünde vergiye tabi kazanç belki sadece iki milyon lira olacaktır.

Daha fazla kazancın vergilendirilebilmesi, Türkiye’de iş üretmeyen içi boş işyerleri açılması ile değil, Ar-Ge odaklı, katma değer üreten işyerleri kurulması özendirilerek mümkün olacaktır. Daha çok vergi için kazancı yaratan asıl artı değerin Türkiye’de üretilmesi gerekir.

Onur Elele