Skip to main content

İnternet Londra’dan İstanbul’a başlayan bir yolculuk benim için… Cafe Cyberia’da başlayan bu yolculuk sırasında nasipte Türkiye’nin ilk internet dergisini yayınlamak, Google’ın doğuşuna, Netscape’in çöküşüne şahit olmak ve hepsinden önemlisi “internetin babası” dediğimiz Mustafa Akgül hocamla tanışmak da varmış… İşte, benim gözümden Türkiye’de internetin 25 yıllık hikâyesi…

Londra, 1994…

Biraz eğitim, biraz iş, biraz da İstanbul’dan kaçmak için geldiğim bu kentte canım sıkıldıkça kendimi Westend’e atıyorum… Leicester Square’da sinemalar, Tottenham Court Road’da eğlence mekânları Londra kazan ben kepçe… Bir gün Eritreli bir arkadaşım, “Seni Cafe Cyberia’ya götüreceğim. Hem kahve içer hem de internete bağlanırız…” diyor. Bilgisayarlı kafelere alışkınım… Zaman zaman rutin işlerimi yapmak için ziyaret ettiklerim var… Ama internet cafe bambaşka bir olay… Cafe Cyberia, yani Londra’nın ilk internet cafe’si açılalı birkaç ay olmuş ve ben kendimi orada buluyorum…

Gariptir ama ilk girdiğim internet sitesi Disney’inki… Nedendir, hâlâ bilmiyorum…

Türkiye’nin ilk internet dergisi: .net

Türkiye’ye dönüyorum… Milliyet Dergi Grubu’ndayım ve dergi grubundaki yayınların çeşitliliğini artırmak için bir “publisher” gibi çalışıyorum. Kadın dergileri, otomobil dergisi, ev dekorasyon dergileri için dünyanın dört bir yanındaki yayıncılarla temas halindeyim…

Grubun bilgisayar altyapısına da el atınca, yayın grubunun genel müdürü Muhittin Kazımoğlu, “Haydi bir bilgisayar dergisi çıkartalım… Bunu da ancak sen yaparsın…” diyor.

Aradan birkaç gün geçiyor ve bende yanıt: “Bilgisayar dergisi değil, internet dergisi çıkartalım… Bir tane buldum bile… Yazışmalar tamam… Beni anlaşma imzalamak üzere Londra’ya bekliyorlar…”

Ve 1997 yılında Türkiye’nin ilk internet dergisi .net benim yönetimimde piyasaya çıkıyor…

Birkaç sayı yayımladıktan sonra günlerden bir gün ayağında sandaletleri, yüzünde ışıltılı bir gülümseme ile gazetedeki odamın kapısından içeri Mustafa Akgül hocam giriyor. Mekânı cennet olsun…

Bugün Türkiye’de internetin 25. yılı kutlanıyorsa, bunda en büyük pay sahibi olanlardan biri de Mustafa Akgül hocamdır…

Bu vesileyle, internetin 25. yılı münasebetiyle Mustafa Akgül hocam adına pul bastıran PTT yönetimini de bu jestlerinden dolayı tebrik ederim…

Türkiye’den ilk TCP/IP bağlantısı

Ben, 1994’te Londra’da internet cafe’de Disney’in web sitesine 9,6 Kbps bağlanmaya çalışırken aslında Türkiye’de internet adına önemli gelişmeler yaşanmıştı…

12 Nisan 1993 yılında ODTÜ Bilgi İşlem Daire Başkanlığı’nda National Science Foundation Network’e (NSFNet) Türkiye’nin ilk internet bağlantısı TCP/IP protokolü üzerinden gerçekleştirilmişti. Bu bağlantıda kullanılan kiralık hattın kapasitesi 64 Kbps idi yalnızca… Ve biliyor musunuz ki, bu hat çok uzun süre bütün ülkenin yurtdışına tek çıkışı olmuştu…

1997 yılında dergiyi çıkarttığımızda 33,6 Kbps kapasiteli olan US Robotics marka modemimiz, bir yazılım güncellemesiyle 56 Kbps’ye çıktığında ne kadar mutlu olduğumuzu dün gibi hatırlıyorum.

İlk İnternet Servis Sağlayıcı (ISS) olan TURNET, 1996 yılında hizmete girmişti… Aradan bir yıl geçtiğinde ISS’lerin sayısı 80 civarına ulaşmıştı…

Ancak birçok kullanıcı gibi ben de ODTÜ (metu) ve Boğaziçi Üniversitesi (boun) hesaplarını kullanarak başlamıştım…

Şimdikiler pek bilmez ama o günlerde “çevirmeli ağ bağlantısı” adı verilen bir sistemle ağa bağlanıyordunuz. Telefon hattınız üzerinden bir numara çevriliyor, sizdeki modemle, karşıda yer alan modemin “el sıkışması” sonrasında hattınız açılıyordu. Aslında bunun da biraz gürültülü ama keyifli bir sesi vardı… Birçoğumuz için o ses, duyduğumuz en güzel şarkıydı adeta…

Daha Google bile yokken…

Google yoktu daha… Aslında internet tarayıcısı olarak Netscape kullanıyorduk genellikle… Netscape Navigator…

Windows 95 işletim sisteminde interneti bir anlamda yok sayan Microsoft, Windows 98 işletim sistemiyle durumu toparlamaya çalışıyordu…

İşte, tam o sıralarda Microsoft, Internet Explorer adını verdiği tarayıcıyla sahneye çıktı… Mosaic ve Netscape Navigator’ın pazarını elinden almak için internet tarayıcısını işletim sistemiyle bütünleştirdi. Tabii, bu ciddi anlamda rekabet ihlalleri davaları getirdi ama Microsoft, bunları göze alacak kadar güçlü bir şirketti… Nitekim 2000 yılına gelindiğinde pazarın yüzde 95’i Internet Explorer’ın olmuştu…

Türkiye’de de o günlerde Microsoft’un ilgili yöneticileri ziyaretimize geliyor, dergide kullandığımız ekran görüntülerinde Netscape Navigator internet tarayıcısı yerine mümkünse Internet Explorer kullanmamızı, bunu yapamıyorsak, internet tarayıcısını fotoğraflarda kesmemizi istiyorlardı.

Yahoo da bir arama motoruyla o güne kadar kullanmakta olduğumuz AltaVista’nın önünü kesmeye çalışıyordu. Ama tüm bu yaşananları dikkatle izleyen ve “açık kaynak” ilkesiyle yola çıkan iki genç bangır bangır geliyorlardı. Stanford’da öğrenim gören Larry Page ve Sergey Brin, Google’lamaya başlıyorlardı.

Büyük sermayenin internet yarışı

Tam o sırada Türkiye’de büyük sermaye de internet işine ilgi göstermeye başlamıştı. Turkcell ile GSM alanında önemli bir vizyon gösteren Çukurova Holding, 1995 yılında Superonline Telekom’u kurdu. 1997 yılında ilk internet erişim paketi olan “Super Start”la çok popüler olmuşlardı.

Doğan Grubu da “e-Kolay.net” ile “ömür boyu internet aboneliği” gibi ilginç bir kampanya sunmuştu. Reklamlarında ünlü komedyen Kemal Sunal’ın oynadığı “e-Kolay.net” Türkiye’de internetin 25 yıllık mazisinde unutuldu gitti…

Doğuş Grubu, 2000 yılında Superonline’dan ayrılan Babür Özden’in yönettiği ixir.net ile piyasaya girdiğinde hepimiz çok heyecanlıydık. TV’de dönen, hâlâ bir kesimin hatırladığı kestaneci, kokoreççi reklamları, Banu Alkan’ın “Ay ben ne anlarım siteden. Hem ben mühendis miyim,” diyerek arzı endam etmesi, “Chivi kızları” gibi ilk sosyal röntgencilik projeleri bile ixir’i ayakta tutamadı…

Sabancı Grubu da TurkNoktaNet’le bu yarışta var olmak için devreye girdi. Ancak 2004’te bir marka ve vizyon değişikliğine giden şirket, 2008’de Çelebiler Ailesi tarafından Sabancı’dan satın alındı…

Türk Telekom, TTNET ile 2006’da özellikle geniş bant internet konusunda büyük bir sıçrama yaptı ve abonelerini hızla milyon seviyesine çıkarttı. Ancak iki yıl önce TTNET markası da geride bırakıldı.

I kiss you Mahir

1999 yılında nur topu gibi bir fenomenimiz oldu. Kısıtlı HTML ve İngilizce bilgisine rağmen “I kiss you!” diyen Mahir, bir anda tüm dünyanın ilgi odağı haline geldi. Aslında kendine yurtdışından kız tavlamak için bu siteyi açan “İnternet Mahir” daha Facebook, Twitter ve hatta Google bile ortalarda yokken, 2000 yılında günde yaklaşık bir milyon kişinin ziyaret ettiği bir blog yaratmıştı. O günlerde Türkiye’de toplam internet kullanıcısı 1 milyon 750 bin civarındaydı.

Geçen 25 yılda, mIRC ve ICQ gibi hepimizin hayatında yeni ufuklar açan “chat” (sohbet) araçları da yerlerini WhatsApp, Viber, Telegram, Messenger gibi uygulamalara bıraktılar…

Yazacak şey çok ama yer kısıtlı… Türkiye’de internetin 25. yılı kutlu olsun…

Cem Kıvırcık