Kutlukhan Perker’in kitabının öncelikle ismi ilginç: “Çevirimiçi.” Türkçe’de “online” karşılığında “çevrimiçi” kelimesini kullanılırken, Perker “Çevirimiçi”ni tercih etmiş. Perker’e bunun nedenini sorduğumuzda, “İnsanların daha çok ‘çevirim’ kelimesini kullandığına dikkat ettim. Telefon çevirmekten yola çıkarak “çevirim” zannediyorlar. Ama, yazılı basında imla kuruluna uyulduğu için “çevrimiçi” şeklinde oluyor. Büyük bir çoğunluk “çevirimçi” dediği için ben de, “çevirimiçi” kelimesini uygun gördüm” karşılığını veriyor. Perker, bununla da yetinmemiş ve birkaç kişiye daha sormuş. Sorduğu kişiler de, “Ağabey, telefonu ‘çeviriyorsun’ ya” demiş. Eskiler, “Telefonu çevirmek” derlerdi, Perker de, ismin oradan geldiğini söylüyor. Perker’e göre, diğer bir noktaysa belli bir kesimin “çevrimiçi”ni düzgün kullanıp, büyük bir çoğunluğun “çevirimiçi” demesi.
Çevirimiçi’nde 100 civarında karikatür var
“Çevirimiçi” bu yıl Şubat ayında piyasaya çıktı. Perker’le görüşmemizde kitabın çıkış hikâyesi üzerinde de durduk. Burada geçmişle şu anki dönemi karşılaştıran Perker, geçmişten şu örneği veriyor: “Eski mizah dergilerine baktığınız zaman şunu görürdünüz: Mesela, adam televizyonda maç seyrediyor, kadın televizyonun önünden geçiyor. Adam da ona kızıyor, ona uygun espri bulunuyor. Mesela, kadın odaya ip germiş ve Tarzan gibi odanın bir ucundan diğerine geçiyor.” Perker şu an bu durumun söz konusu olmadığını ve günümüzde hayatın daha çok sosyal medyada döndüğünü, bunun sonucunda da sosyal medyanın karikatürlerde kullanıldığını ifade ediyor. Bunu çeşitli tarihsel dönemlere uyarlamak da mümkün. Hatta, kitapta şeytanla selfie çektiren adamları görüyoruz. Sosyal medya konulu karikatürlerin sayısı artmaya başlayınca, Perker de bunları kitaplaştırmaya karar veriyor ve 100 civarında karikatürü derleyerek kitabı çıkarıyor.
Perker’i bulmuşken Türklerin teknolojiyi kullanmasının mizahına yansımasını da soruyoruz. Perker bunu daha önce çalışmış olduğu Leman dergisinden başına gelen bir örnekle açıklıyor: “Dergide şu an adını veremeyeceğim bir arkadaşım, Facebook’ta hayvanseverlerle ilgili bir grupta tartışırlarken yaşı büyük bir hanımefendiye bir başkasının küfrettiğini görüyor. O küfredince bizim arkadaşımız da, ‘Küfürlü konuşma!’ diye kızıyor. Adam da, ‘Sana ne!’ diyor. Ben yan odada çiziyorum, o da diğer odada. En son karşıdaki adam da, ‘Tamam ulan, yarın gel, görüşelim’ diye teklifte bulunuyor. Bizimki de, ‘Tamam ulan’ diyor. ‘Nerede görüşelim?’ Atatürk Kültür Merkezi’nin önünde.’ ‘Sen ne giyeceksin?’ ‘Kahverengi fitilli kadife ceket.’ Telefon numaralarını alıp veriyorlar. Ertesi gün oluyor, bizim arkadaş gidiyor. Adam yok, aramış adamı, ‘Neredesin,’ diyor. Adam da, “Ben Ankara’dayım ağabey’ demiş. Meğerse adam, bizim arkadaşla dalga geçiyormuş. İşte, sosyal medyayla imtihanımız bu şekilde.”
Haftada beş karikatür için tablet kullanmaya gerek yok
Türk’ün teknolojiyle imtihanını sorduktan sonra sıra Perker’in teknolojiyle ilişkisini öğrenmeye geliyor. Perker teknolojiden yararlanmadığını ve işlerini kâğıda çizdiğini dile getiriyor. “Ben tabletlerde çalışmayı sevmiyorum, kâğıt üzerinde çalışıyorum. Sadece renklendirme aşamasında dijital kullanıyorum. Baskı teknikleri açısından en uygunu bu, yoksa diğer türlüsü epey meşakkatli oluyor” diyen Perker, Türkiye’de insanların çok tablet kullandığını ama Avrupa ve ABD’dekilerin hâlâ kâğıt üzerine çalıştığını vurguluyor. Perker buna karşılık Japonya’da tablet kullanımının yaygın olduğunu söylüyor ve şu açıklamayı yapıyor: “Japonya’da tablet kullanılmasının bir anlamı var. Nedeni de şu: Orada ayda 400 sayfa çizenler var. Tablette hazır görüntüler mevcut, mesela mutfakta geçen bir sahne olduğunu düşünelim. Bu sahne 20 sayfa sonra tekrar kullanılacaksa, çizer, o mutfağı kopyala-yapıştır yapıyor veya açıya göre yakınlaştırıp uzaklaştırabiliyor.” Tablet kullanımında Japonya ile Türkiye’yi karşılaştıran Perker, Türkiye’de bir karikatüristin köşesinde haftada beş karikatür çizdiğini söylüyor ve ekliyor: “Bunun için tablete gerek yok ki. Her gün gazeteye bir karikatür çiziyor veya iki sayfalık çizgi roman yapıyorsanız, tablete gerek yok. Teknolojiden sıkıştığın zaman faydalanırsın, tembel olduğun için faydalanmaman lazım.” Perker’e ayrıca ABD’deki durumu da sorduk. ABD’de de çizerlerin kâğıt üstüne çalıştığını vurgulayan Perker, bunun gerekçesini, “Çünkü orada çizerlerin hepsi kurşun kalem ve çini mürekkebiyle çalışıp, bunu yayınevine teslim ediyor. Bunun karşılığında sayfa başı bir ücret alıyorlar. Bunun dışında çizimin orijinali çizere ait. Çizim okur veya koleksiyonerlerin hoşuna gidiyorsa, bunları satabiliyorsunuz. Bütün çizerlerin bir ajansı var, bunlar çizerlerin orijinal çizimlerini satıyor” ifadesiyle açıklıyor.
Perker’le görüşmemizde son olarak şu an çalıştığı projelere de değindik. Perker, BBC Türkçe için yaptığı projenin şu an yaz tatilinde olduğunu ve tatilden sonra devam edeceklerini söylüyor. Perker’in diğer bir projesi ise “Fairy Godbrothers” adında bir albüm: “Hangover” filminin senaristinin bir işini alıp adapte ettik. Bu çizgi romanı Matt Damon ve Ben Affleck’in şirketi olan Adaptive Studios için yapıyoruz. Bu şirket farklı eserleri alıp farklı mecralara uyarlıyor.” Gündemdeki diğer bir iş ise Zülfü Livaneli ile “Elia ile Yolculuk” kitabı. Kitapta İstanbul doğumlu ABD’li yönetmen Elia Kazan’ın Livaneli ile Kayseri’ye yolculuğu anlatılıyor. Perker’in bunlar dışında Hürriyet’teki “Ece”, karikatürler ve Haberturk’teki illüstrasyonları ise her hafta devam ediyor.
Yorumlar