Skip to main content

Dijital çağa uygun İK yönetimi anlayışıyla çalışan mutluluğunu artırma konusunda öne çıkan firmalardan Yapı Kredi’nin Genel Müdür Yardımcısı Hakan Alp konuştuk.

İş dünyasındaki dijital dönüşüm süreçlerinde kuşkusuz işin en önemli ayaklarından biri insan kaynakları. Türkiye’de çalışanına değer veren ve dijital çağa uygun İK yönetimi anlayışıyla çalışan mutluluğunu artırma konusunda öne çıkan firmalardan Yapı Kredi’nin Genel Müdür Yardımcısı Hakan Alp konuştuk.

İK’nın yaşadığı dijital dönüşüm ve trendler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ben trendlerle ihtiyaçların birbirine karıştırıldığına inanıyorum. Trendlerin ne işe yaradığını öğrenip gerçekten ihtiyaçlara cevap veriyorsa kullanmak başka bir şey, sadece trend olduğu için kullanmak başka bir şey. Artık modayı takip ediyoruz trendi bile değil. ABD ve Avrupa’dan iki yıl geride gidiyoruz. Dijital dönüşüm üzerine saatlerce konuşabiliriz. Ama sonuçta odağımız insan. Yüksek performans gösteren çalışanlarla iyi sonuçlar üretilmesi ihtiyacı insan kaynaklarında değişmiyor. Her zaman birilerinden daha iyi olmak zorundasın. Bunu yaparken bazen dışarıdan kopya çekiyorsun, bazen kendini geliştiriyorsun. Bir yerde yapılan iş orada olumlu sonuç vermeyebilir ama oradan çıkarılan sonuç ile sektörde ders çıkarabiliriz veya farklı bir yerde aynı uygulama başarılı olabilir. İşin bu tarafı daha kritik bence.

Dijital dönüşüm çalışan işveren açısından verimliliği artırmak kadar çalışanın mutluluğunu ve motivasyonunu artırmak adına da önemli değil mi?
Tamamıyla öyle. Şöyle söyleyeyim çalışana rağmen işi yapma şansınız var mı? Yok. Yaptığınız işi kim için yapıyorsunuz? Müşteri. Çalışan bu işten anlamıyorsa ve bu işten korkuyorsa, bunu müşteriye anlatması pazarlaması işini yapması mümkün değil. Bu ara sürekli şunları konuşuyoruz: “Eskiden bin kişinin yaptığı işi yarın 200 kişi yapacak.” Bunu konuşmaya gerek yok. Teknoloji insan içindir; insana karşı imajını yaratan biziz.

Yapı Kredi çalışanlarını dinleyen bir banka. Peki yeni nesil çalışanlarınız sizden ne bekliyor?
Tüm şirketlerde çalışanlar iki önemli tutum bekliyor: Açıklık ve adalet. Bunu gören çalışan zaten sizinle devam ediyor. Diğer yandan herkesin adeletten anladığı farklı. Kimine göre biri aynı konumda kalırken diğerinin sürekli yükselmesi, kimisine göreyse sabahlara kadar çalışmasına rağmen yaptığı fazla mesainin değer görmemesi adaletsizlik. Sonuçta adalet hakkını alma isteğidir. Biz maalesef adaletle eşitliği kavram olarak birbirine karıştırıyoruz. Biz her zaman çalışma arkadaşlarımıza yöneticilerden beklediklerini onlardan talep etmelerini söylüyoruz. Eğer daha fazla geri bildirim almak istiyorsan veya farklı bir talebin varsa bunu açıkça yöneticinle görüşmelisin diyoruz. Burada önemli olan özellikle yönetim kademesindeki X ve Y kuşağının bir araya gelmesi. Çalışana gidip ne istediğini sormak gerekiyor.

Son dönemde İK tarafında çok fazla konuşulan yetenek göçü konusu var…
Aklında yurt dışında iş tecrübesi yaşamak olan kişiyi vazgeçirmeye gerek yok, zaten vazgeçiremezsiniz. O kişi bu tecrübeyi gençken yaşamazsa, “50 yaşında çok büyük bir hayali vardı gerçekleştiremedi” gibi hissedecek. O hayali yaşamak zorunda. Hayal kırıklıkları tamir edilemiyor. Dolayısıyla böyle bir isteği varsa insanın, gidip yurt dışı tecrübesi yaşamalı ve görmeli.

İK’da dijitalleşmenin önündeki engellerden en önemlisi değişime direnen çalışanlar diyebiliriz. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Açıkçası ben itiraz etme hakkını kullanan insanları önemsiyorum. Sesi çıkmayanın itirazı olmadığını, kabullendiğini, işini yaptığını zannediyorsun ama yanılıyorsun. Aklına yatmadığı için o işi yapmayabiliyor. Bu nedenle itiraz önemli. Örneğin ben Gebze’de 4 bin 500 çalışanla video konferans yoluyla da yapabilirim işlerimi. Ama hayır orayı tam olarak anlamak için orada olmalıyım. Çalışanı orada yakalamam lazım. Her şey insan için. Biz iç iletişim portalını çok büyük çaplı değişimler için değil, çalışanların günlük yaşamını kolaylaştırmak için yaptık. Bu noktada “Çalışanların yüzde 70’i önümüzdeki 30 yıl içinde yok olacak” söylemi beni kızdırıyor. Şube çalışanlarının operasyonel işleri azalabilir, ama insanlarla iletişime geçtiklerinde daha fazla danışmanlık becerisine ihtiyaçları olacak.

Yapı Kredi 75. yıl kapsamında kendi iç dünyası ve çalışanları için neler planlıyor?
Sadece 75. yıl olarak bakmıyoruz. İnsan kaynakları olarak iletişim faaliyetlerimiz şu ana dek biraz dağınık parça parça kalmış, bunları işveren markası adı altında bir yelpazede birleştiriyoruz. Gündemimizde çalışanın iş yaşamını ve iş dışı yaşamını diğer çalışanlarla birleştirebileceği bir platform var. Bu platformda birkaç farklı boyut olacak. “Çalışanların iş yaşamıyla ve iş dışı yaşamını nasıl birleştiririz?” Bunun üzerinde duruyoruz. Örneğin özel günler. Sadece çalışanın kendi doğum gününü değil, çocuğunun doğum gününü de kutlamak. Ya da çoğumuz büyük şehirlerde yaşıyor ve buralarda birçok etkinlik konser oluyor. Bilet satışı yapan markalarla anlaşma yapacağız, 200-300 bilet alıp bunları da Yapı Kredi çalışanlarına indirimli olarak sunacağız. Bunun dışında, spor kulüpleri, fotoğraf kulüpleri gibi birçok aktivite olacak. Yapı Kredi’nin ‘Profilim’ diye bir sayfası var, çalışanlar sadece temel bilgilerini değil, ilgi alanlarını da orada belirtip işaretleyebiliyorlar. Biz bu verileri bu şekilde çok daha anlamlı kullanacağız. Çalışanlar yıl sonunda bu platformda neler yapmış, ne kadar indirim kazanmış hepsini görebilecek. Ayrıca YouTube’a benzer olarak ‘BizTube’ adında bir kanal kurduk, orada insanlar kendi eğitim videolarını çekip paylaşıyorlar, isteyen çiçeğime nasıl bakıyorum videosu, isteyen iş süreçlerini kolaylaştırmaya yönelik başka bir video. Mevcut fiziksel veya dijital alanda sunduğumuz eğitimlere ek olarak sadece çalışanlara özel bir kanal. Eğitimde kendi sistemini yaratır hale getirirsen senin onlara işini öğretmene gerek kalmaz.