Skip to main content

Türkiye’de taraftarlık kültüründeki dönüşümü ve sosyal meydanın bu bağlamdaki rolünü NTVSpor’un değerli yorumcuları Nebil Evren, Mert Aydın ve Emrah Kayalıoğlu ile masaya yatırdık.

Son yıllarda medyada yaşanan dijital dönüşümün etkilerinden spor medyası da nasibini aldı. Türkiye’de spor eşittir futbol gerçeğinden yola çıktığımızda dijitalleşmenin futbol ile ilgili içerikleri diğer haberler gibi anlık tüketen ve anlık olarak sosyal ağlarda paylaşan tarafları da dönüştürdüğünü söyleyebiliriz. Ve maalesef bu dönüşüm çok da pozitif bir yönde olmadı. Sosyolojik açıdan da tartışılması gereken pek çok nedenden ötürü kısa bir zaman zarfında sosyo-ekonomik açıdan fark etmeksizin özellikle gençlerin ağırlıkta olduğu bir kitlenin sosyal ağlar, sözlükler, forumlar gibi dijital platformlarda çok daha agresif, saldırgan tavırlar sergilemeye başladığına şahit olduk, bu fanatizmin de ötesinde holiganizme doğru evrildi bizce. Ve gelinen noktada sosyal medyada her biri kendi krallığını ilan eden, herkese her şeyi söyleme cesaretini kendinde bulan negatif anlamda bir taraftar 2.0 profili var karşımızda. Türkiye’de taraftarlık kültüründeki bu dönüşümün ana hatları ile sosyal meydanın bu bağlamdaki rolünü NTVSpor’un değerli yorumcuları Nebil Evren, Mert Aydın ve Emrah Kayalıoğlu ile masaya yatırdık.

Savaş Önemli: Son birkaç yıldır başta sosyal medya olmak üzere tüm dijital mecralarda genç yaşlı vatandaş spor yöneticisi fark etmeksizin ağırlıkla futbol üzerinden dönen tartışmaların, laf dalaşlarının ciddi bir şekilde arttığını gözlemliyoruz. Küfürün, hakaretin gırla gittiği bu ortama nasıl gelindi?

Mert Aydın: Biz toplum olarak şunu bekliyormuşuz; “Şu sosyal medya gelsin de biz birbirimize girelim.” Burada en acı olan şey insanların küfür etmesi ya da hakaret etmesi değil; insanların hadlerini bilmemesi. İnsanlar uzmanı olmadıkları, hatta çoğunlukla ilgisi dahi olmadıkları konularla ilgili o işin uzmanlarına karşı çok fazla ahkam kesmeye başladılar. Sadece futbolda da değil, bu her konuda böyle. Türk insanında empati yapma diye bir şey yok. Basit bir örnek vereyim: Bu sabah saat 7’de Emek Ege bensiz olarak programa başladı. 7’den 8’e kadar sadece Beşiktaş hakkında konuştu. Ardından 8’de ben girdim. 8’den 9’a kadar son 5 dakika hariç sadece Beşiktaş konuştuk. Erken çıkmam gerektiği için ben 9 bölümüne girmedim. Emek de o bölümde sadece Beşiktaş haberlerini okudu. Twitter’dan gelen bir yorumu söylüyorum size; “Beşiktaş’tan bir haber okudun, hemen bitirdin.” Emek de şöyle yanıtladı tabii: “Sizin TV’niz kapalıyken de bu kanal çalışıyor”. İnsanlar böyleler. Geçenlerde bir programda şöyle bir espiri yaptım; “Herhalde bu yabancı sınırlamasının kalkmasını da Arda istedi” Biri cevaben şöyle yazmış: “Niçin orada Arda ismini kullanarak algı yaratmaya çalışıyorsunuz?”. Buyur buradan yak.  Hadsizlik ve insanların uzmanlık alanına saygı duymama bu işin özeti bence.

Nebil Evren: Ben burada bu tepkiyi veren insanlara kısmen şöyle hak veriyorum. Maalesef bizlere karşı da bir güvensizlik var. Ve bu güvensizliğin sebebi Emrah Kayalıoğlu ya da Mert Aydın’ın kendisi değil. Genel olarak medyaya olan güvensizlik neticesinde ağzınızdan çıkan herşeyin yaptığınız her yorumun altında bir algı yaratma aranıyor. Veya sen aslında şu takımın taraftarsın o yüzden bunu söylüyorsun deniliyor. Sen aslında bu düşünceye sahipsin o yüzden böyle söylüyorsun deniliyor. Maalesef böyle bir yaklaşım var. İzleyici ya da takipçide bu algının oluşmasında maalesef medyanın kabahatı var. Başka bir deyişle geleneksel medyanın bu durumu körüklediğini söylemek durumundayız.

Savaş Önemli: Futbolda taraftarlar arasındaki gerginlikler tarih boyunca tüm mecralarda oldu evet, özellikle büyük kulüp taraftarlarının atışmaları kimi zaman fiziksel anlamda saldırılara kadar giden üzücü olaylara sebebiyet verdi. Ancak söylediğiniz gibi sosyal medyada olmanın verdiği rahatlıkla her konuda ahkam kesmeyi kendinde hak olarak gören bir kitle işi son dönemde kulüp takımlarının da ötesine taşıdı. Örneğin FB Basketbol Kulübünün Euro League şampiyonluğu sonrası yapılan yabancı-yerli oyuncu tartışmaları ya da A milli futbol takımı üzerinden dönen özellikle sosyal medya odaklı laf dalaşmaları.. Türkiye’de taraftarın içinde giderek büyüyen bu kin ve nefretin başka bir sosyolojik boyutu var sanki..

Mert Aydın: Bizim insanımız özellikle futbol kulübü taraflarımız şu yapıda. Bir hakem hata yapıyorsa benim kulübümün lehine yapsın. Öbürlerine yapmasın. Kendi aleyhine olunca hep duyar yapılıyor. İşte haksızlık, emek saygısızlık vs deniliyor. Kendinde olunca ise görmezden geliniyor. Bunu eksiksiz tüm taraftarlar yapıyor. Şunu da söyleyeyim, bu ortamda geleneksel medya cidden zor bir durumda. Örneğin gazetelerin hala çözemedikleri bir durum var. Bir kısmı anlamıyor, bir kısmı anlıyor ama bir çözüm bulamıyor. Diyelim bugün saat 14:00’te Galatasaray Kulübü Başkanı önemli bir açıklama yapacak. 14:30’da TV’den seyretmeyenler de dahil herkes o konuşmanın içeriğini internet üzerinden, sosyal medyadan bir yerlerden öğreniyorlar. Sen bir gün sonra gazeteyi aldığından aynı haberi görüyorsan, artık o gazete sana hiç bir şey vermiyor demektir. Bu tüm medya için geçerli ama spor özellikle de  her an tetikte ve hiç bir şey kaçırmayan bir takipçi grubunun yoğun olduğu futbol gibi alanlarda iş yapmak emin olun çok daha zor.

Nebil Evre: Sosyal medya nabız tutma açısından önemli ama sandığınız kadar güçlü değil

Savaş Önemli: Bir de troll de diyebileceğimiz konudan ilgisiz hatta bağımsız paylaşımlar yapan, yorum kasan, tartışmaların içinden çıkmayan bir profil var. Buna ne diyeceksiniz?

Nebil Evren: Bu sosyolojik olarak incelenmesi gereken bir kitle aslında. Sonuçta her yaş grubunda ekonomik ve sosyolojik olarak ciddi problemler yaşayan bir toplumuz. Eskiden statlarda edilen küfürler için; “Erkekler de gidiyor deşarj oluyor kardeşim, ne var burada, fazla karışmayın derlerdi.” Bugünlerde sosyal medya biraz böyle. 15 yaşında çocuklardan tutunda 45 yaşında eğitimli insanlara kadar bahsettiğiniz profilde çok fazla insan var. Ve hatta çok hanımefendi bildiğimiz kadınlar da var böyle. İnsanlar sosyolojik açıdan bakıldığında burada deşarj olabiliyor diyebiliriz. Oh be diyor, ben Mert Aydın’a verdim veriştirdim, rahatladım.

Emrah Kayalıoğlu: Toplumumuzun tarihine baktığımızda 80’lerden sonra futbol sahalarına düdüklü tencerenin gazının çıktığı tıpa gözüyle bakıldı. Özellikle halk oraya yönlendirildi. Kötü tezahüratlarla başlayan süreç kavgalarla devam etti. Bu aslında çok kolay önlenebilecek bir durumken, dünya bu konuda çözümler geliştirirken biz hiç bir şey yapmadık. Hala da yapmıyoruz. Passolig ve diğer farklı uygulamalarla futbol sahaları bir şekilde biraz daha denetim altına girdikten sonra bu defa düdüklü tencerenin gaz tıpası sosyal medya olmaya başladı. Bu kuralsızlık da devam edecek bence.

Savaş Önemli: Peki sizce sosyal medya zaman zaman spor kulüplerine ciddi önlemler dahi aldıracak derece de güçlü mü?

Nebil Evren: Hepimiz sosyal medyayı kullanıyoruz, eleştirileri, yorumları takip ediyoruz. Ama bence sosyal medyanın gücü olduğundan çok daha fazla abartılıyor. Mesela bir taraftar grubu tepki gösteriyor ve bir konu TT oluyor. Bakıyorum, 10-15 bin kişi o konu üzerinde konuşuyor oluyor. Arkadaşlar, Türkiye 80 milyon. Bütün planı programı bu 15 bin tweet’e göre yapmak bu bağlamda çok doğru bir hadise değil. Tabii ki nabız tutma açısından sosyal medya çok değerli, ama haddinden çok fazla değer veriliyor bence. 80 milyonluk ülkede atılan 10 bin tweet’le herkes böyle düşünüyormuş sonucu çıkarılamaz. Ama ne oluyor bu 5-10 bin tweeet’ten çıkan bir şey alınıyor gazetelere, spor sitelerine her yere manşet yapılıyor. Bu iş böyle olmaz.

Mert Aydın: Kulüplerin sosyal medya hesapları zaman zaman en fanatik taraftardan daha fanatik olabiliyor

Savaş Önemli: Peki kulüpler bu meseleyi nasıl yönetmeli? Sonuçta taraftar gruplarının diğer mecralarda olduğu gibi online’da da sözüne en fazla itibar ettiği birim kulüpler ve yöneticiler.

Mert Aydın: Bildiğiniz gibi kulüplerin hem web siteleri var hem de sosyal medya hesapları. Onlarda zaman zaman o hesapları kontrol eden arkadaşlar kendi fanatizmlerine yenik düşebiliyorlar. Orada espiri ile hakaret arasında çok ince bir sınır var. Avrupa’daki kulüpler bunu çok daha kıvamında yapıyorlar. Ve kimse bunu bir hakaret olarak algılamıyor. Ama bizde maalesef zaman zaman sınırlar aşılıyor ve kulüplerin sosyal medya hesapları en fanatik taraftardan daha fanatik hale gelebiliyor.

Emrah Kayalıoğlu: Aslında bizde de Avrupa’da bu sosyal medya işini iyi yapan kulüpler var. Örneğin Beşiktaş’ın esasında taraftarlardan çıkan sonrasında iyi kurgulanan “come to Beşiktaş” videoları güzel bir akım oldu. Şampiyonlar Ligi ön elemesinde Başakşehir ile Sevilla’nın atışmaları da çok güzeldi. Ancak bazı kulüpler o atışmaları basın alıp haber yapınca alınganlık gösterebiliyorlar.

Savaş Önemli: Peki sizler sosyal medyada konuşulan konuları kişisel olarak değil de kendi işiniz ile ilgili ne kadar dikkate alıyorsunuz? Ve tabii özellikle hangi mecralar sizin için daha önemli?

Nebil Evren: Ben sürekli takip ediyorum. Trend olan başlıklara düzenli bakıyorum. Bazen farkında olmadığım, kaçırdığım bir haberi yakalayabiliyorum. Ben Twitter ve Instagram’da düzenli varım. Facebook’ta ise sadece hesabım var.

Savaş Önemli: Peki forumlar artık nostalji oldu diyebilir miyiz?

Emrah Kayalıoğlu: Forumlar aslında bu platformlar içerisinde derdinizi en güzel anlatabileceğiniz ve en düzeyli tartışabileceğiniz yerler. Tabii bu gidişattan forumlar da kaçınılmaz olarak etkilendiler. Bir ara taraftarların kurduğu sözlükler vardı. Orada kulüplerle ilgili bilgiler, kulüplerin politikaları, transfer önerileri gibi konular seviyeli bir şekilde dile getirilirdi. Forumlar gibi bu tarz sözlük platformlarında da seviye kalmadığı için buraları takip etmeyi çoktan bıraktım.

Mert Aydın: Bir de insanlar anlık tepkiler almak ve daha çok kişiye derdini anlatmak istiyor. Ben 30 sn’de Twitter’dan şu kadar kişiye erişiyorum zaten, ne işim var forumda diyor. Bu bağlamda taraftar sözlükleri dışındaki sözlük platformlarının da eski itibarına sahip olduğunu düşünmüyorum. Bir süredir ciddi anlamda kirli bir ortam var. Bunu sadece sözlükler için değil, tüm dijital mecralar için söylüyorum. Eskiden kahve muhabbeti derdik ama bu yafta bu yeni nesil ortam için hafif bile kalır.

Savaş Önemli: Yeni nesil demişken, bir de daha genç hatta çocuk diyebileceğimiz bir jenerasyonun bugünlerdeki en büyük ilgi alanı olan espor konusu var. Ve bu alanda çok daha seviyeli, kaliteli bir rekabetin ve taraftarlık kültürünün olduğunu görüyoruz. Sizce espor konuştuğumuz tüm bu sorunlara bir kurtarıcı olabilir mi?

Emrah Kayalıoğlu: LOL finalinde FB-GS oynasaydı maç sonu herkes birbirini alkışlar mıydı? Emin değilim

Nebil Evren: Espor yeni bir şey olduğu için yeni bir şeye olan aidiyet duygusu köklü bir şeye olduğu kadar olmaz. Özellikle futbolda kulüplere olan aidiyet, bağlılık yıllardır süregelen dededen babaya babadan oğula devam eden bir bağ var. Esporda o bağın kurulması daha çok zaman var.

Emrah Kayalıoğlu: Mesela FB 1907 Super Massive’i yendi şampiyon oldu, herkes birbirini alkışladı. Ama ya o final FB-GS finali olsaydı, aynı ortam olur muydu? Bundan emin değilim.

Mert Aydın: Taraftar sahadan da, onların yaydığı enerjiden de etkilenir.  Espor oyuncuları futbol ya da diğer sporlardaki gibi agresif değiller. Dolayısıyla taraftar grubu da öyle. Esporun şu anki fanatizm yüklü spor ekosistemine katkısı ya da etkisi şu minvalde olabilir; arkadan gelen nesil futbolla ilgilenmeyebilir. Futboldaki kirliliğin bir parçası olmazlar ve bireysel olarak kurtulurlar.

Savaş Önemli: Peki toparlarsak; sizce sosyal medya Türk sporunda holiganizmin yükselişini hangi açılardan tetikliyor?

Mert Aydın: Empati yok, sevgi ve saygı yok. Sadece sosyal medyada da değil toplumda bu değerler kayıp. Bu bağlamda şu ifade daha doğru, sosyal medya holiganizmi körüklüyor değil, bizde olan şey; “sosyal medya holiganizmi”.

Emrah Kayalıoğlu: Sosyal medyadaki üslup ve hadsizliğin futbolun ötesinde tüm konularda olduğunun bir kez daha altını çizeyim ben de.  Şunu da ekleyeyim biz de en azından; başka ülkelerde olduğu gibi sosyal medya üzerinde buluşmalar ayarlayıp, kavgalar eden taraftar grupları o kadar yok. Şiddetin bu boyutunu düşündüğümüzde bizim durumumuz o kadar da vahim değil. Bizim insanımız sosyal medyada holiganlaşıyor. Dışarıda bir tanısan çok seveceğin adamı Twitter’da tanıyamıyorsun mesela.

Nebil Evren: Evet nabız tutma açısından sosyal medya çok değerli ama sanıldığı kadar güçlü değil, en azından şimdilik.