İnternet yazım tarzımızı ve iletişim yollarımızı değiştirdi. Dilimizin olağan evrimi online dünyada daha bir hız kazandı. Yazım kurallarının yerini, online dünyada temel bir kural olarak sunulan mecra kısıtlamaları aldı. Bir zamanlar kalabalık bir ordu olan “–de ve –da’ları” birleşik yazanları eleştiri bombardımanına tutan grupların yerinde şimdi yeller esiyor. Dilimiz hızla evriliyor, bu geçiş sürecini uzaktan izleyenler ise yabancı bir dil ile karşılaşıyormuş gibi telaşeli.
Dilimizin kötüleşmesinden endişe duymalı mıyız?
Evrim, yaşayan bir dil olmanın da doğal süreci. İnternet, bu evrimin hızlanmasında çok önemli bir rol oynuyor. Bir metinde kullandığımız dilin yüzde doksanı standart Türkçe veya dilimizde bolca yer bulan lehçelerden oluşuyor. Bununla birlikte iletişim tarzımız; noktalama işaretleri, söz dizimi, kullandığımız kısaltmalar, emojiler, içeriğimize ve iletişim kurduğumuz ortama da bağlı.
Sınırların kalktığı günümüzde, en özgürce ve doğal olarak yazıştığımız dilimizi, sosyal mecralarda daha görünür kılıyoruz. Bazen hatalarımız ortaya çıkıyor, bazen ise bu yaptığımız hatalar özgünlük olarak kabul edilip, başkaları tarafından da kullanılıp, yaygınlaşıyor. İnternette sıkça rastladığımız argo ve yaygın kısaltmalar, anlam bütünlüğünden kaymalara da sebep oluyor. Tıpkı “Örneğin” kelimesinin günlük konuşma ve yazışmalarda “atıyorum, sallıyorum” şeklinde kullanılmaya başlanması gibi. Argoyu sürdürme hali ise okul kitaplarına bile girdi.
Birbirimize e-posta, mesaj ve sosyal medya aracılığıyla yazmak, iletişim biçimimizi değiştirdi. Ünlem tüm zamanların ötesinde rağbet görüyor, internet dilinde kullanımı ise gittikçe yaygınlaşıyor. Attığımız tweetlere üç-beş fazladan ünlem koymayı görev sayıyor, daha fazla ilgi çekmeye çalışıyoruz. Donald Trump ise adeta ünleme yer vermeden cümle kuramıyor. Üstelik bunu kendine has bir özellikmiş gibi tüm dünyaya benimsetiyor.
Bazen duygularımızı ifade etmek için ünlem de yetmiyor, bir cümleyi bitirebilmek için daha fazla seçeneği zorluyoruz. Emojiler, kısaltmalar, simgeler cümlelerimize daha fazla duygu katıyor, üzerindeki olumsuzluk havasını alıp götürüyor.
Emoji’lerin mucidi Shigetaka Kurita’dır.
IRC döneminde smiley :) :/ :( … ile başlayan duygusal yolculuğumuzun son noktası emojiler, 1999 yılında bir trend olarak Japonya’da doğdu. Duyguları sembollerle ifade etmeye yarayan Emoji’lerin mucidi Shigetaka Kurita’dır.
Emoji’ler, duygusal açıdan hepimizi standart şablon üzerinde bir araya getirdiği için önemlidir.
Gülmekten gözleri yaşaran emoji (an itibari ile) 193 milyon 252 bin 800 defa kullanılmıştır.
Bu yazışmalara maruz kalan yaşı daha büyük olanlar ise endişeli ama bu değişim ve evrim her zaman böyleydi. Kullandığımız kısaltmalar da bu endişeleri tetikliyor.
Kısaltmalar evrenseldir.
1998 yılında hayatımıza giren “slm, asl, nbr, f, m” yıllar içinde çok gelişti.
İşte en çok kullanılan kısaltmalardan bazıları.
YOLO: “you only live once” Dünyaya bir kere geliriz anlamına gelen ve özgürlüğü cesaretli olmayı desteklemek için kullanılıyor.
AFAIK: “as far as I know.” Bildiğim kadarıyla demek.
FOMO: “fear of missing out.” Sosyalleşmekten, dışarı çıkmaktan çekinenler için kullanılıyor.
FTW: “for the win” Kazanmak için oyna demek.
ILY: “I love you.” Seni seviyorum teriminin yeni kısaltması.
LOL: “laughing out loud.” Kahkaha atmak, yüksek sesle gülmek anlamına geliyor.
Sosyal medya dilimizi nasıl değiştiriyor?
Sosyal medya hakkında yazan biri olarak, sadece bu çevrimiçi platformların ne kadar hızlı değiştiğinin yanı sıra yazdığım dili nasıl etkilediklerinin de farkındayım. Günlük hayatımızda bizi çevreleyen kelimeler, online platformlarda kullandığımız kelimeleri de etkiliyor. Gördüğümüz yazı dilinin çoğu bilgisayarlarımızın, tabletlerimizin ve akıllı telefonlarımızın ekranlarından bize ulaşıyor. Dil ise artık teknolojiyle olan etkileşimimiz aracılığıyla kısmen gelişiyor.
Birbirimizle iletişim kurmak için kullandığımız dil, “belki” biçimsel yazımdan daha kolay uygulanabilir olduğu için, belki de sosyal medya tarafından sağlanan kişisel iletişim imkânının cazibesi ile birlikte hızlıca değişiyor. Eski kelimeler için yeni kelimelerin yeni anlamlara getirilmesinden, iletişim kurarken meydana gelen değişikliklere kadar, sosyal medya varlığını her anımızda hissettiriyor.
Sosyal medyada herkes göçmen
Tweet, post, mention etmek, selfie çekmek, snap’lemek, profil ayarlamak, paylaşım yapmak, repost, hikâye atmak, yayına almak, hashtag, emoji ve daha fazlası günlük hayatımıza hızlıca yerleşti. Üstelik bu yeni kavramların çoğu evrensel ve kendi alfabesini oluşturuyor.
Sosyal medyada herkes göçmen. Yeni bir mecraya ulaşan her göçmen, hâkim dili hızlıca öğrenip kendi çeşitliliğini oluşturuyor ve yeni dil, bildik versiyondan elbette farklı oluyor. Ortak iletişim kurma ihtiyacı ve arayıştan doğan bu karma form ise Türkçe-İngilizce karışımı yeni kelimeler ile sürdürülüyor. Artık daha az kelimeler kullanarak daha kısa cümleler kurar hale geldik. Kayıp giden hızlı ekranlar üzerinden metinlere göz gezdiriyor, kitap okumayı bir kenara bırakıyoruz.
Yeni okuma alışkanlıkları yeni teknik terimler
Karma formun etkileri okuma ve yazma alışkanlıklarını da değiştiriyor. 2007 yılı sonlarında tanıştığımız Wattpad, okuyucuları ve yazarları bir ağda buluşturup ortak – etkileşimli hikâye ve kitaplar yazmalarına vesile oluyor. Buradan çıkan kitaplar edebi eserler olarak kabul edilmese bile genç yazarlara deneyim kazanma fırsatı sunuyor.
Wattpad dünya genelindeki en büyük hikaye paylaşma ve keşfetme platformudur. Ücretsiz olan wattpad ile okuyucular ve yazarlar ortak bir ağda buluşma şansı yakalarlar.
Bazen dedemin kütüphanesinden kalan kitapları karıştırıyorum. Kitapların ilk birkaç bölümü ilginç geliyor ama sonrasını getiremiyorum. Adeta okunamayan kitaplar. Dil “evet keyifli” ama ağdalı, esnetilmiş ve odaklanmak zaman istiyor. Dedem için de durum farklı değildi. O her zaman, “ah o eski kitaplar” dedi. Ben tüm bunlara dilin evrimi ve çağa ayak uydurma çabası olarak bakıyorum. Bu hep böyleydi… Dil hep gelişti, dönemin ihtiyaçlarına göre adapte oldu çeşitlendi ve daha güçlü bir şekilde kendini yenileyerek ayakta kaldı. Günümüzde çevrim içi o kadar fazla içeriğe ve bilgiye maruz kalıyoruz ki kitap okuma ihtiyacı bile duymuyoruz. Beni en fazla endişelendiren kısmı bu…
Yorumlar