Skip to main content

Snapchat’in başarısının altındaki ana nedeni sanılanın aksine içeriklerin 24 saat sonra silinmesi değil, kullanıcılar en çok kendi hikayelerini anlatma özelliğinden dolayı bu mecrayı seviyor.

Her şeyin görünür olduğu, dahası görünür olması için bizim gönüllü olduğumuz bir dönemdeyiz. Bu kurgu bana kısmi olarak Ursula K. Le Guin kitaplarını ve Black Mirror dizisini hatırlatıyor.

Snapchat ve Instagram Strories, anlık etkileşimin peşinde iki yepyeni mecra biz dijitalciler için. 2017 sosyal medya trendleri sorulunca anlık etkileşimin ve prodüksiyonsuz basit kurguların yılı olacak demiştim. Çünkü her iki mecra da olmakta olanın, olduğu gibi gösterilmesinden yanında.

Snapchat’in başarısının altında “istatistiksel olarak” ne yatıyor?

Bugüne kadar yazılan birçok yazı, Snapchat’in başarısının altındaki ana nedeni, içeriklerin 24 saat sonra silinmesi olarak gösteriyordu. Bu, sosyal medya açısından yepyeni bir durum. Kalıcı olması sebebiyle özenle oluşturduğumuz içeriğin 24 saat sonra kalkacağını bilmeniz, o kadar da özenmemenize sebep oluyor. Yani olanı olduğu gibi göstermek, şaşadan uzak tutmak artık hakkımız.

Bazı araştırmalarda Instagram’ın eski versiyonunu, süslü bir kadına benzettiklerini gördüm. Örneğin bir yemek fotoğrafı koyacaksınız. Kameranın kadrajı, ışık, masadaki tabak, arkasında duran bardak, yetmedi Visco’da kendi filtreniz, altına girip fotoğrafı daha da anlamlı kılmaya çalışacağınız metin. Kolay iş değil! Yemek soğudu bile.

Tatile giderken Instagram valizi hazırlayanlar var örneğin. Daha önce o kombinle sosyal medyada görünmüş olmak, aynı davette aynı kostümle pişti olmak anlamına geliyor influencer’lar için.

Kendi hikayelerimizi anlatma gayreti asıl önemli olan

Snapchat kullanıcılarının, neden Snapchat’i sevdiğine dair verdikleri cevapların en başında %48 oranında kendi hikayesini anlatma fırsatı geliyor. İçeriklerin 24 saat içerisinde kalkıyor olması ise %35 ile üçüncü sırada. Daha önce kaleme alınmış yazıların bir kısmı, “1 gün içinde yayından kalkan post’lar” ile “gençlerin mahremiyetlerini koruma gayreti” arasında bağ kurmaya çalışıyordu. Oysa mahremiyet, gizli kalmayı gerektirir. Bu mecralarda ise “saklama” gayretinden bahsetmek neredeyse anlamsız…

Bence burada temel konu, bugün ne yaptığınızın yarın yayından kalkacak olmasına dair hissettiğimiz gönül rahatlığı değil, bugün ne yaptığımızı “anlık” olarak paylaşma, bunun için “gönüllü olma” gayreti.

Aldığımız her izlemenin bizde yarattığı: Değerli olma, yeterli olma, önemli olma

Genel olarak sosyal medyayı, özel olarak ise anlık hikaye paylaşma gayretimizi dijital bakış açısıyla anlamaya çalışmak yetersiz olur. Bu nedenle İSMER Psikolojik Danışmanlık’tan Psikolog Pınar Ersöz Tezer ve Psikolog Gizem Hünerli Kırımca ile görüştüm. Yazının bundan sonraki aşamasında sık sık kendilerinin görüşüne başvurdum.

Onlar, beğenilmenin temel ihtiyaçlarımız arasında olduğunu ve göz önüne serilen anların, bu anlara gelen beğenilerin diğer insanlar tarafından nasıl algılandığımıza dair bir işaret olduğunu söylüyorlar: “Beğenilme, güç kavramı ile doğrudan bağlantılıdır. Güç ise değerli olma, yeterli olma, önemli olma gibi birçok sıfatı içinde barındırır. Diğer bir deyişle “Instagram’a hikaye atmak” gücü elinde tutma isteğinden fazlası değil.

Yoğun sosyal medya kullanımının temelinde, yalnızlık korkusu yatıyor

İnsanoğlunun görünür ve beğenilir olma ile ilgili bir kaygısı olmalı ki mecranın kullanım frekansının bu denli yoğun olmasını açıklayabilelim. Günlük rutinde bu kullanımı sağlayan çeşitli duygularımız bizi tetikliyor olsa da, sürekli ve her gün kullanımı için motivasyon yaratan, daha büyük bir zemin olmalı. Bu zemin, İSMER’e göre en derinde “yalnız kalma korkusu”.

“Tek başınalık ile yalnızlık arasında bir fark var. Tek başınalık bir eylem. Yalnızlık ise negatif bir yığın duyguyu tetikleyen bir duygudurum. Görünmek ve bilinmek ile ilgili beklentilerin temelinde, onaylanmak isteği var. En temelinde ise yalnız kalma korkusu. Beğenilmediğini, onaylanmadığını düşünen bir birey yalnızlık duygusu yaşayabilir.”

Dijital kimliğimiz olmak istediğimiz ideal benliğimizi yansıtıyor

Sanırım buraya kadar her şey net. Snapchat kullanıcıları en çok kendi hikayelerini anlatma özelliğinden dolayı bu mecrayı seviyor. Kendi hikayesini anlatma ve görünür olma gayreti, beğenilme-takdir edilme ihtiyacımızı karşılıyor. Bu ihtiyaç, güç duygusu ile başat. Aynı zamanda yalnız kalma korkumuza da bir ilaç. O halde, diğerleri tarafından beğenilme ana hedef olunca, alternatif bir benlik oluşturmamız da kaçınılmaz. Psikologlar buna, olmak istediğimiz, ideal benlik diyor.

Bu bağlamda paylaşımlarımızın diğerleri tarafından görülmesi ve yarattığımız dijital kimliğin fark edilmesi, sosyal ihtiyaçlarımızı doyuruyor, bizi mutlu ediyor, yeterli, başarılı ve değerli hissetmemizi sağlıyor. Buna göre sosyal medya bir mutluluk kaynağı. Görüş aldığım psikologlar yine de değinmeden geçemiyor: “Sosyal medya ve uzun süreli mutluluk arasında hiçbir bağlantı yok. Kısa vadede mutlu hissettirse de uzun vadede bu mecraların sık kullanılması birçok olumsuz duyguyu tetikleyebilir.”

Like dediğimiz şey vücut kimyamızı değiştiriyor

Kaliforniya Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, sosyal medyada beğeni almanın, beynin ödül bölgesini aktive ettiğini göstermiş. Bu, tam olarak şu anlama geliyor: Birinden hediye almak, tatlı yemek, alkışlanmak gibi durumlarda hissettiğimiz duygu, like aldığımızda da ortaya çıkıyor.

Beynin bu bölgesi dopamin salgıladığı için zevk duygusunu hissediyoruz. Tüm bunlar, tekrar ve tekrar paylaşım yapma eğilimimizi artırıyor. Ve işte bu mecraların bir çılgınlığa dönüşmesinin, neredeyse her dakika telefonu elimizden düşürmememizin, başkalarının hikayelerini izleyip kendi hikayelerimizi sürekli anlatmak istememizin sebebini bulduk: Dopamin!

Y ve Z Kuşakları, bu mecraların ana taşıyıcısı

Diğer merak ettiğim konu da bu mecraların neden özellikle gençler arasında yaygın olduğu.

İSMER, bunu tamamen genç bireylerin gelişim dönemleri ile mecraların oluşmasının aynı zamana denk gelmesine bağlıyor. “Sosyal medya yaygınlıktan ziyade artık katılmamız beklenen bir etkinlik. Bahsettiğimiz Y ve Z kuşaklarına baktığımızda, gelişim dönemleri en çok sosyalleşme ihtiyacının doğduğu dönemde bu mecralar ortaya çıkmış ve bu ihtiyacın kolaylıkla karşılanmasını sağlayan bir araç olmuştur. Dolayısıyla diğerlerinin katıldığı bu etkinliğe katılmamak, sosyalleşme ve bilgi edinme ihtiyacımızı gidermeyebilir. Diğer taraftan sosyal medya, insanları erişilebilir bir ağda tutar. Erişilmez olduğunu düşündüğümüz ünlüleri, artık Snaphcat ve Instagram hikayelerinde yemek yaparken veya pijamaları ile evde otururken görebiliyoruz. Erişim ve diğerleri ile etkileşim, bizi sosyal ve kültürel olarak globalleştiriyor.”

Özetle Snapchat ve Instagram hikayeleri sosyal medyanın kullanım matematiğini tamamen değiştirdi. Kullanım frekansımızı ise epey artırdı. Herkesin anlatacak anlık hikayeleri var. 15 dakikalığına ünlü olmaktan çıkıp Snap’te meşhur olanlar listesi kabardı. TV’ler bile kendi yaratamadığı yeni yüzleri buradan yakalamaya çalışıyor artık. Dijitalin yükselişi dedikleri asıl bu olsa gerek.