Skip to main content

Hiç kimsenin tam olarak bilgi sahibi olmadığı, pandemiyle ilgili sorulara en yetkili kişilerin bile kesin yanıtlar veremediği bir süreçten geçtik. Belki de hiç ihtiyacımız olmadığı kadar bilginin peşine düştük.

Tarihçi Eric Hobsbawm kopuş ve ivmelenmelerle nitelenen 20’nci yüzyılı ‘kısa 20’nci yüzyıl’ diye tanımlamıştı. Küresel salgın ve peşi sıra gelen krizleri içinde toplayan 2020 yılını da ‘en uzun yıl’ diye tanımlardı.

Gerçekten de 2020 yılı hepimiz için uzun bir yıl oldu. Sebebi sadece evlere kapanmamız değildi. Çünkü evlere sadece bir kısmımız kapandık. Kimimiz Covid-19’la mücadele etti, kimimizin yakını bu mücadeleyi kaybetti, kimimiz işinden oldu, kimimiz de hayallerinden vazgeçmek zorunda kaldı.
Hepimizi ortaklaştıran birçok nokta var. Salgın döneminde bilgiyle kurduğumuz ilişki de bunlardan biri. Hiç kimsenin tam anlamıyla bilgi sahibi olmadığı ve pandemiyle ilgili sorulara en yetkili kişilerin bile doyurucu ve kesin yanıtlar veremediği bir dönemin içinden geçtik. Belki de hiç ihtiyacımız olmadığı kadar bilginin peşine düştük. Aklımızdaki binlerce sorunun yanıtını aradık. “İlk vaka nerede görüldü”den, “Hangi maske daha faydalı”dan başlayan bu soru akışı günümüzde aşı tartışmaları ile devam ediyor. Aşı tartışmasıyla ilgili tüm cevapları bulduğumuzda bu sefer de salgından sonra hayata nasıl adapte olabileceğimizle ilgili sorularla karşı karşıya kalacağız. Muhtemelen adaptasyonun ardından gelecek yüzlerce soru daha olacak.

Böyle bir dönemde teyitçi olmanın yükü ağır

Ve tabii onlara eşlik eden yanlış bilgiler de. Ancak biz teyitçiler olarak şüphe etmeye ve soru sormaya devam edeceğiz. Özellikle hiç kimsenin tam anlamıyla bilgi sahibi olmadığı ve sorulara yanıt vermekte zorlandığı bir dönemde bunu yapmak oldukça önemli. Çünkü soru sormanın kendisi başlı başına önemli.
Böyle bir dönemde teyitçi olmanın yükü ise ağır. Her ne kadar kriz anları teyitçilerin karşılaşmaya ve baş etmeye alışık olduğu dönemler olsa da, kriz daimi bir hal olduğunda insan faktörünün etkisi giderek artıyor.

Elbette teyitçilik bilimsel bilgiyi, kanıtlara dayalı hareket etmeyi ve özenli adımlar atmayı gerektiriyor. Ancak teyitçiler olarak hislerimiz ve sezgilerimiz işimizin aslında oldukça önemli bir parçası. Belirsizliğin ve öngörülemezliğin hakim olduğu bu dönemde teyitçiler olarak nasıl hissettik?

Neredeyse tüm insanlığın kapıldığı ümitsizlik, sıkışmışlık ve bıkkınlık hissi biz teyitçilerde de vardı. Böyle hissetmeyen insanlar olduğunu düşünmek çok zor. Ama bunun yanında küresel bir salgın gibi insanlık tarihinde yer alacak bir dönemde sağlıklı bir bilgi ekosistemi geliştirmek için çalışmak bir noktada hepimizde umut, tatmin ve dönüşüm hissi yaratıyor. Bize gelen mesajlarda veya topluluğumuzun teyitçilik faaliyeti yürüttüğünü gördüğümüzde kapıldığımız olumsuz ruh hali yerini çabucak dirayete bırakıyor.

Teyitçilik faaliyetini yürütmenin kendisi tek başına tatmin edici olsa da, yanlış bilginin tıpkı salgın gibi son hızla ve kontrolsüz biçimde yayılabildiğini görmek yer yer bunalmışlık ve umutsuzluk hissini tetikledi. Sağlık alanında düzensiz bir bilgi akışı vardı ve ona infodemi adını verdik.

Her gün gelen “Böyle bir şey gördüm, doğru mu?” ve “Lütfen teyit eder misiniz?” gibi binlerce soru aynı zamanda insanların infodemi karşısında hissettiği şaşkınlık kadar şüphe kaslarının da hiç olmadığı kadar çalıştığının göstergesi oldu. Soru sormanın önemli olduğunu gördük, soru sormak bizi birleştirdi.
Özellikle Covid-19’la ilgili teyitlediğimiz her iddiada, bilginin maskesi, mesafesi ve hijyeni olduğumuzu hissetmeye başladık. Dijital eleştirel okuryazarlık insanlara yanlış bilgiye karşı ihtiyaç duydukları önlemin adı oldu.

Teyitçilik perspektifine her zamankinden çok ihtiyacımız var

Ancak Covid-19 sona erdiğinde toz pembe bir dünyaya, eski güzel günlere döneceğimize dair bir yeterli veriden söz etmek çok zor. 2020 yılı farklı ölçek ve şiddetlerde krizlerin içinden geçtiğimiz bir yıl oldu. 2020 sona erse de etkisi 2021’de ve belki ilerleyen yıllarda da sürecek. Dünya Ekonomik Forumu 2021 Küresel Riskler Raporu, iklim krizi, bulaşıcı hastalıklar ve geçim sorunu gibi hem insanlığı hem de canlı ekosistemini etkileyecek denli geniş çaplı krizlerin bizi beklediğini söylüyor. Etkisi artan ve çeşitlenen krizlere karşı etki yaratacak bir teyitçilik perspektifine ihtiyacımız var. Hakikati yüksek sesle, farklı şekillerde ve defalarca söylemeye ihtiyacımız var. Herkesin teyitçi olmasına ihtiyacımız var. Yani 2020’den edindiğimiz deneyimi dönüştürücü bir güç haline getirmeye.

Böylece bilgi ekosisteminin sorunlu taraflarını tamir edebilir ve hastalıklarını iyileştirebiliriz. Sağlıklı bir bilgi ekosistemi aynı zamanda sağlıklı bireyleri de beraberinde getirecek.

Birbirimize neredeyse bir yıldır fiziken uzak, zihnen ise hiç olmadığımız kadar yakınız. İhtiyacımız olan dönüşümün anahtarı da bu yakınlık. Zihinsel yakınlığın iki terimle tarif etmek mümkün: Şüphe kası ve dijital eleştirel okuryazarlık. Karşılaştığımız bilgilere şüpheyle yaklaşmak ve bilginin doğrusuna ulaşmak için çaba göstermek bu yakınlığı oluşturuyor. Geleceğin dünyasını da bu yakınlık şekillendirecek. Gelecek yılların dünyası toplulukların dünyası olacak.

Covid-19 sonrası dönemde de etki yaratmanın farklı formüllerini düşünmemiz ve hiç olmadığı kadar çok katmanlı hareket etmemiz gerekiyor. Değişimi ve etki yaratma biçimimizi sistem düzeyinde nasıl gerçekleştirebileceğimiz kabul etsek de etmesek de önümüzdeki birkaç yılın en önemli konularından biri haline gelecek.

Gezegenimizin beklediği iklim krizi gibi geniş kapsamlı krizlere karşı ihtiyacımız olan şey ise dirayet. Teyit olarak amacımız herkesi dirayetli kılabilecek etkiyi yaratmak.

Can Semercioğlu, Erişim ve İletişim Direktörü / Teyit