Skip to main content

Black Mirror bazılarına göre bir distopya, bazılarına göre distopya kılığına girmiş bir bugün öyküsünü konu alıyor

Bazı diziler vardır, alttan alta yürür ve büyürler. Yazıda söz mevzusu olan dizi Black Mirror adeta Twin Peaks, Battlestar Galactica, Twilight Zone ve Firefly şeklinde kült dizilerle aynı noktada buluşmuş olduğu için tam olarak bu şekilde bir takım… Game of Thrones, The Walking Dead ya da Lost şeklinde popüler ve her kesimden seyirciye hitap eden dizilerin yanında tek boynuzlu bir at misali şahlanan Black Mirror, Netflix’le anlaştıktan sonrasında seyircisinin aklında tek bir sual vardı; “Bizim tek boynuzlu atımız aynı şekilde koşmaya devam edecek mi?”

Black Mirror, İngiliz yapımı olmasının tesiri ile değişik bir yol çizmeye ilk bölümünden başlamıştı. Hala çoğunluğun dizinin en şok edici bölümlerinden biri olarak düşündüğü ilk bölüm, en kuvvetli gördüğümüz siyasetçilerin dahi sanal dünyadan gelen tehditlere iyi mi boyun eğmek zorunda bulunduğunu göstermişti. Geçtimiz günlerde Donald Trump’ın Amerika Başkanı seçilmesi ile “Where is Waldo?” kısmı oldukca konuşuldu. Dizinin yapımcıları Trump’ın başkan seçilmesi hakkında “Bu viral değil, bu bir bölüm değil, bu senaryo değil. Bu tamamen gerçek!” diye bir tweet attılar. Zira Donald Trump’ın başkan seçilmesi mevzusunda en oldukça meydana getirilen yorumların özeti “Black Mirror kısmı gerçek oldu, adeta bir Black Mirror senaristliği kadar inanılmaz!” diyebiliriz. Seyirci üstündeki algısı bu kadar yüksek olan bir dizinin tahminleri yalnız global değil, toplumun en ufak çekirdeği olan bireyler hakkında da “Adamlar haklı!” diyebileceğimiz önermeleri var.

Teknoloji bizi ne hale getirdi?

Netflix ile anlaşmasından ilkin yedi kısmı gösterilen dizinin her bir kısmı beyaz perde filmi olacak kadar derindi. Geriye dönerek baktığımızda “Teknoloji bizi ne hale getirecek?” sorusunu binlerce kez cevaplamış diziler, filmler, kitaplar hatta tiyatro oyunları var. Black Mirror’ın yanıt verdiği sual ise başka… Dizi “Teknoloji bizi ne hale getirdi?” sorusuna yanıt veriyor. Yeni sezonun açılış kısmı Nosedive, Swarm, Facebook, Tinder ve Foursquare benzeri bir uygulamanın insanların birbirlerini puanladıkları versiyonu ile dünyanın iyi mi bir hal alacağını acıta acıta gösteriyor. Her ne kadar görüşüne başvurulan bir oldukca eleştirmen “Netflix’le anlaşmadan ilkin bu bölüm yayınlansa canımız daha oldukca acırdı ve oldukca daga sert bir bölüm izlerdik.” dese de hikayenin anlatılış şeklinin ve oyunculukların yeterince iyi bulunduğunu söylemek gerek. Hatta bölümün verdiği bildiri ile toplumsal medya hesaplarımızla aramıza mesafe koymanın ya da işi fazla duygusallaştırmamanın ne kadar mantıklı bir iş olacağını da görüyoruz. Nosedive’dan bahsederken şu detayı da atlamamak gerek, Çin Hükümeti’nin üstünde çalmış olduğu bir uygulama vatandaşlara puan kazandıracak ve Çin Halkı vatandaşlık puanına gore kredi çekebilecek, ona gore cezaları ertelenecek, kimi mekanlara o puan yardımıyla girecek vs… Nosedive’da gördüğümüz puan yükseltmek adına meydana getirilen paylaşımlar, düzmece gülümsemeler ve sekiz saat çalışmanın yalnız koltuk üstünde vakit geçirmek olduğu dönem tahminimizden daha yakın bir yerlerde bizi bekliyor olabilir. Bir nevi kast sisteminin teknolojik hali de diyebiliriz.

Sezonun ikinci kısmı Playtest ile suni zeka mevzusuna değinen Black Mirror’un üçüncü kısmı Shut Up And Dance ise toplumsal medyada en oldukca konuşulan bölümlerden biri oldu. “Bilgisayarınızın, tabletinizin kamerasını kullanmadığınız vakit yara bandı ile kapayın!” kod adlı güldüğümüz eğlendiğimiz Facebook paylaşımlarının gerçek olup olamayacağını sorgulatan bölüm sezonun en oldukca akılda kalanlarından ve konuşulanlarından biri oldu. Sezonun dördüncü kısmı San Junipero suni bir dünya ve ölümden sonrasında yaşam mevzusuna Black Mirror’dan beklenmeyecek bir duygusallıkla yaklaştı, hanım izleyicilerin geneli kısmı oldukca beğenirken adam seyirciler fazla etkilenmedi diyebiliriz. Bölümün 80’lerden başlayarak, 90’lar 2000’ler hatta 2010’lar içinde yapmış olduğu geçişler ve müzikler ise fazlasıyla dikkat çekici… Beşinci bölüm Men Against Fire Nazi Almanya’sının “Ari Irk” meselesini teknolojik ve Avrupa’nın en büyük problemi olarak kabul edilen Sığınmacı meselesinin etrafından dolanarak işliyor. Sezonun en sert bölümlerinden biri olarak kabul edilen Men Against Fire Black Mirror’a ödül getirebilir. Altıncı ve son bölüm olan Hated In The Nation ise bugüne dek izlediğiniz en büyük toplumsal medya eleştirisini yapıyor olabilir. Hani deniyor ya “Takipçi satın almak artık bir moda değil, zorunluluk. Bundan dolayı bir fikri kabul etttirmek için kalabalık olmak gerekiyor!” diye… Söz mevzusu kısmı izledikten sonrasında oldukca takipçili hesapların yalnız bir ürünü, bir diziyi, bir eğlence mevzusunu değil bir ülkenin hatta dünyanın kaderini iyi mi değiştirdiğini görebileceksiniz.

Distopya ile öpüşen bir günümüz güzellemesi

Black Mirror bazılarına göre bir distopya, bazılarına göre distopya kılığına girmiş bir bugün öyküsünü konu alıyor. Teknolojinin tam gaz yürümüş olduğu günlerin getirdiğine bakacak olursak distopya ile öpüşen bir günümüz güzellemesi de demek yanlış olmaz. Dizinin yapımcısı Charlie Brooker “İnsanlar benim teknolojiyi sevmediğimi düşünüyor olabilirler sadece ben teknolojiyi seviyorum. Bu iCloud’a hareket çekmek şeklinde rahat bir şey değil doğrusu!” diye fikrini açıklamış. Bu noktada dizinin isminin ve jeneriğinin de herhangi bir teknolojik aleti kapadığınızda (tv,telefon,tablet,bilgisatar şeklinde..) oluşan siyah ekrandan geldiği bilgisini de vermiş olalım. Buradan da anlayabileceğiniz şeklinde dizinin konsepti başından sonuna kadar belli bir çizgide aşama kaydediyor. Birbirinden bağımsız gösterilen bölümlerin küçük ayrıntılarla birbirine bağlanması (Bir bölümün başrolünün öteki bölümde bir haberin altyazısı olması şeklinde) işi “Akıllı dizi” kıvamına getiriyor. Belki de bu kadar başarı göstermiş ve değişik bir iş olmasının en mühim sebeplerinden biri de budur.

2017’de Netflix’te yeni altı kısmı daha yayınlanacak olan Black Mirror’un fanatikleri tıpkı eleştirmenler şeklinde ikiye bölündü. Kimi Netflix öncesi bölümlerinin daha sert ve daha iyi bulunduğunu korumak için çaba sarfediyor, kimisi de dizinin her bir bölümünün hala beyaz perde filmi kalitesinde hatta oldukca daha ötesinde bulunduğunu söylemekte… Kişisel fikrim Black Mirror’un anlattığı hikayelerin alt metinin daima fazlasıyla dolu olduğu ve üstüne oldukca fazla konuşulabileceği yönünde. Günümüzün insanlarının hayatına yalnız aşk-meşk mevzuları üstünden bakmak istemeyenler, süper kahramanların süperliğinden sıkılanlar ya da dramaların ağırlığından bunalanlar için Black Mirror köprüden ilkin son çıkış tadında bir takım, üstelik bahsettikleri bizzat bizim şeklinde sabah dokuz-akşam yedi yaşayan insanoğlu. Kendimize siyah bir ayna tutmanın ziyanı yok, yalnız ekran karşısında bile kendimizle ve yaşadıklarımızla azıcık yüzleşsek yeter diye düşünüyorum.

Nida Fındık, NoluyoTV