Skip to main content

Eski normallere dönüş olmayacağı herkesin dilinde, meğer ne kadar da istekliymişiz normalleri yıkıp yeniliklere yelken açmaya. Peki, değişim küresel olacaksa bizi nasıl bir ‘yeni dünya’ bekliyor? ufukta?

Tarihin ders dolu hikayeleri ve anlatıları, geçmişin hataları ve günümüzün belirsizliği. Ne diyordu Harari kitabı Sapiens’de, “Tarihin altın kurallarından biri, geriye dönüp bakınca bariz olarak görünen şeyin olay esnasında son derece belirsiz olmasıdır.” Kendimizi dünyanın ötesinde evrenin efendisi gibi görme kibri ile yaşarken Covid-19 bir anda normallerimizi çarpıtıverdi. Çarpıklık gayet barizken içinde yaşarken bunu anlamakta güçlük çekiyorduk oysa.

Normallerin çarpıklığı, müzmin felaket teorisyenlerinin yıldızını parlattı, zar atmaktan keyif duyan gelecek uzmanlarına da gün doğdu. Sosyal medya ve ana akım medya ile kişisel blog ve videolarda değişimin kaçınılmazlığını kutsamayanı dövüyorlar şu sıralarda.

Peki efendim, anormallikleri gördüğümüze göre daha normal bir dünyayı nasıl kuracağız? Aslında cevap yine tarihin bariz görünen derslerinde saklı. Suçlular arayacağız, onları cezalandıracağız, yaptıkları şeyleri yıkıp, değiştirip, normalleri yeniden yazacağız. Kim yapacak tüm bunları? Kimilerine göre büyük liderler, kimilerine göre Mehdi veya Mesih, kimilerine göre kolektif bilinç, işi abartıp değişimin yularını yapay zekaya verenler bile var.

İnsanlık tarihinin kan ve göz yaşı ile yoğrularak geldiği bu noktada şimdi hamurun cıvık olduğunu görüyoruz, hamura biraz daha acı ve elem eklemek ne kadar gerekli?

Covid-19’un suçlusu kim sorusu sorulduğu zaman ilk akla gelen cevap Çin oluyor. Bize biraz uzak olduğu için, Çin ne kadar büyük bir ülke belki hayal etmekte güçlük çekebiliriz. Biraz gözünüzde canlandırmaya çalışayım, İstanbul’dan otobüs ile Trabzon’a gittiğinizde verilen molalar ile birlikte yolculuk yaklaşık 18 saat sürüyor. Aradaki mesafe takribi bin 200 kilometre. Türkiye’nin genişliği ise yaklaşık bin 660 kilometre. Yüzölçümü ise 783 bin 562 kilometrekare. Peki, Çin? 9 milyon 600 bin kilometrekare büyüklükte bir coğrafya, Nüfusu ise 1,4 milyar civarında ve bu coğrafya ve üstünde yaşayanlar kolektif olarak Covid-19’dan sorumlu, faturasını birlikte ödemeleri gerekiyor. Keşke bu konuda virüsü ilk keşfeden ve bu yüzden ölen doktorun da fikrini alabilsek.

Amerika Birleşik Devletleri’nin görevdeki başkanı Trump’a göre Çin ABD’ye miktarına henüz karar verilmemiş yüksek bir tutarda tazminat ödemeli. Avrupa’daki çeşitli ülke liderleri de benzer düşüncelere sahipler. Diğer yandan ise İtalya’nın Avrupa Birliği’ne soracağı hesap günü henüz gelmedi.

Yeni düzen(ler) mutlaka gelecek

İnsanlık ve insanlar bir suçlu bulmak cezalandırmak, eski normalleri yıkmak ve yenilerini inşa etmek istiyorlar. Değişimi isterken maalesef sadece kendimizi düşünüyoruz ama bütünü görmezden geliyoruz. Dünyanın bir köy haline geldiğini gözden kaçırıyoruz.

Yeni düzen(ler) mutlaka gelecek. Bu mutlak gelecekte önümüzde iki seçenek var; ya bütünsel düşünüp, şu anda, gidecek başka bir dünya olmadığını kabullenerek küresel refah için çalışacağız ya da her ülke olabildiğince kendi sınırları içine kapanarak daha otoriter bir yol tercih edecek. İlk seçenek fazla iyimser, ikincisi ise gereğinden fazla ürkütücü.

Yeni dünya düzenimizde temel unsurun bilgi olması gerekiyor. Bilginin şeffaf şekilde ama kişisel ve toplumsal mahremiyetlere de uygun biçimde dolaşmasına izin vermemiz lazım. Aksi takdirde belki de küçük bir grubun veya yerel bir yönetimin ya da şaibeli bir rejimin veya sadece bir an için hatalı karar almış bir grup insanın günahları ile toplumları yargılamak kaçınılmaz olarak kanlı tarihimizin tekrarlanmasından başka bir seçenek bırakmayabilir.

Ancak temelinde bilgiyi eşit şekilde yaymak ve demokratikleştirmek için kurulan internetin bile bugün gerçek-ötesi algı yönetim aracı haline geldiğini, farklı grupları daha fazla kutuplaştırmaya hizmet ettiğini göz ardı edemeyiz.

Blokzinciri bir çözüm olabilir mi?

Daha iyi bir yeni dünya düzeni için bize lazım olan şey ‘güvenilir’ ve ‘manipülasyonlara kapalı’ şekilde bilgi akışı sağlayacak, bilgiyi üretenlerin onu ‘inkar etme’ seçeneğinin ortadan kaldırıldığı böylece ilgili herkesin ‘hesap vereceği’ bir yapı.

Blokzinciri bir çözüm olabilir mi? Teknik ve teorik olarak bunun cevabı ‘evet’ gibi görünüyor. Blokzinciri güven tesisi için yeni bir araç olabilir, ancak yeni bir dünya düzeni için daha fazlasına ihtiyacımız var. Üstelik pratik olarak bunu hayata geçirmek kısa vadede imkansız. Belki uzun vadede kullanılacak araçlardan birisi olabilir. Ama mutlak tek çözüm olarak blokzinciri kendi başına yeterli olamaz zira bu sistemleri de kuracak olanlar yine bizleriz, hamurunda acı ve kusur bulunan varlıklar.

Gelecek için zar atmadan önce oldukça açık ve net şekilde gözümüzün önünde olan gerçeklere odaklanmalıyız. Yeterli insan ve kaynağa sahip olan ülkeler temel olarak Maslow’un ihtiyaçlar piramidinin en alt katından başlayarak yukarı doğru kendilerine yetecek şekilde bir planlama yapacaklar. Yapmayanlar olacak mı? Mutlaka. Yapmaya gücü yetmeyenler olacak mı? Mutlaka. İşte bu noktada dünya gemisinde hepimizin farklı katlardaki yolcular olduğunu anımsamak zorundayız.

Evrensel insan hakları bildirgesi tek yönlü medeniyetimizin, tarihi geçmiş, diploması haline gelmemeli.
Eğitimi bireyin kendisinden başlayıp toplumlara yayacak şekilde yeniden tasarlamalıyız. Çevresel faktörlerin ve yerel kültürlerin yaşama şeklimizi şekillendirdiğini inkar edecek kadar naif değilim, bunu kısa bir gelecekte mutlak tekilliğe dönüştürmek mümkün olmayacaktır. Ancak Titanik’in sadece bir aşk hikayesi olmadığını, Covid-19’un zengin veya fakir tercihi yapmadığını bizlere hatırlatacak notları ve anıtları görünür bir yerlerde tutmalıyız.

Yeni dünya düzeni ne mutlak tükeniş, ne de mükemmel düzenden ibaret olmayacak. Muhtemelen ikisinin bileşkesi şeklinde karşımıza çıkacak. İşte tam da bu sebepten ötürü başarabilirsek; yeni düzeni rotasına sokacak dümenin yegane kolları bilgi ve güven olacak.