“Başlangıçta bir-iki fikir adamı vardır.. Şahane fikirleri vardır bilişim ve yeni teknolojiler alanında… lakin paraları yoktur… aylak aylak gezerler… Gün gelir şahane fikirlerini pazarlarlar capital risk işindeki bir kaç amcaya.. bu amcalar ağır abilerdir.. her projeye inanmazlar ama bu işte para var diye inanmak isterler genç fikir adamlarına.. Derken şartlar optimize edilir, silicon valley’de yer tutulur, start up kurulur, esas çocuklar CEO olur.. Sonra Capital Riskçi amcalar işin içinden çıkarlar..” (Sarapis adlı sözlük yazarından alınmıştır). İşte tüm hikaye bu; bir fikri büyütüp önce CEO olup, sonra satabilmek. Acaba start-up ruhu ve amacı sadece bundan mı ibaret?
Henüz Türkçeye tam girmemiş olan bu kelime genel olarak bolca “girişim” kelimesiyle karıştırılıyor ancak aynı değiller. Yabancı kaynaklara bakıldığında, “Ölçeklenebilir ve tekrar edilebilir bir iş modeli bulmak için oluşturulan yapı” veya “Çözümü belli, başarının ise garanti olmadığı bir cevabı bulmayan çalışan şirket” gibi tanımlara rastlıyoruz. Bu ve benzeri birçok tanımda ortak en önemli konu, bir fikrin veya şirketin start-up olabilmesi için “ölçeklenebilir” olması gerekliliği.
Peki, eğer Türkiye’de start-up fikriniz varsa hayat sizin için nasıl? Bunu 4 maddede özetleyeyim;
- Gerçek Teknoloji İnkılabı: Start-upların çıkış noktası olarak bilinen Silikon Vadisi’nin kuruluşunun temellerinde, transistörün keşfinde en büyük faydayı sağlayan kişilerden biri olan William Shockley var. NASA’nın uzay programını hayata geçirebilmek için bulunan transistör teknolojisi, bölgeyi bu tür teknolojileri büyük şirketler veya küçük kurumlar tarafında farklı bir dünyaya taşımasına olanak sağlayacak bir üs haline getirdi. Türkiye’de teknokentler ile bu tür ortamlar yaratılmaya çalışılsa da, çıkış amacı bir problemi çözmek olan değil zengin olmayı birincil öncelik yapan kurumlarla dolup taşıyor ve sistem tarafından destekleniyor. Gerçek Teknoloji İnkılabı için yapılması gereken daha somut şeyler var ki bu da başka bir yazımın konusu olacak.
- Devlet Kurumlarının Start-up Olması: Devletin birçok noktasında desteklerin verildiği kurumlara rastlıyoruz ama bunların merkezi bir programla desteklenmesinden çok uzağız. İstenen ve verilen desteğin içeriği sadece paradan ibaret. Bu haliyle ne desteği alanın ne de verenin başarılı olmasını beklemek birkaç örnek dışında zor. Devletin kendi kurumlarını bu düşünceyle çalıştırmaya başlaması ve hem içeri, hem dışarı tek bir programa dönmesi sadece start-upları değil tüm Türkiye ekonomisini değiştirebilecek kadar önemli.
- Yatırımcıyı Beyaz Atlı Prens olarak Görmek: Fikri kafaya koyanların %90’ı işini satacağı yatırımcı kim olur diye düşünerek başlıyor. İleriyi düşünerek adım atmak yanlış değil ancak satmak için iş yaratmaya çalışmak başarısızlığı çoğu zaman ilk günden getiriyor. Yatırımcı, cinsi ne olursa olsun her zaman tek çözüm değil. Yeni kurulan her şirket için nakit akışı önemlidir ama yatırımcıya konsantre olmadan önce hangi problemi, nasıl çözdüğüne odaklanmak daha faydalı. Yatırımcılar tarafında da durum farklı değil. Hayatında değerleme yapmamış insanların bu furyada neler kaybettiğini çokça gördük. Ekosistem olarak karşılıklı gelişmesi gereken bir alan.
- Eğitim ve Özel Sektör Desteği: Özel sektör desteğini sadece parasal destekler olarak algılamamak lazım. Bir ülkenin ekonomisinin gelişmesi için bu kadar önemli bir yapı taşı olan konunun gerektiğinde regülatif konularda da desteğe ihtiyacı olduğu net. Özel sektörde birçok farklı alanda korumacı ve defans ağırlıklı bir yaklaşımdan sektörleri büyütecek ve yol açıcı ortak çalışmayı destekleyen düşünce yapısına geçilmesi önemli olacak.
Yazının başlığında yazdığım gibi; evet start-upın varsa başta çok derdin var ama tutku ve düzgün bir iş planı ile aşılamayacak hiçbir şey yok.
Yorumlar