Türkçe’ye ‘kitlesel fonlama’ diye de çevrilebilen crowdfunding, dünyada son bir kaç yıldır gelişen ve gittikçe de ilgi gören yeni bir finansal kaynak sistemi. Sermayesi olmayan veya maliyeti yüksek kredilerden yararlanmak istemeyen girişimciler / proje sahipleri, bu yeni finansal kaynak sisteminden daha sık yararlanmaya başladı.
Projeden çıkıp artık ürün haline dönmüş Pebble akıllı saatin yanı sıra, izleyiciler tarafından 250 bin dolar ile fonlanan ve başrolünde Lindsay Lohan’ın oynadığı The Canyons filmi (gişede iş yapmasa da) başarılı kitlesel fonlama örnekleri olarak önümüze çıkıyor.
Proje sahipleri, bazen kendi imkânları bazen de belli bir komisyon alan Indiegogo veya KickStarter gibi crowdfunding platformlarında görücüye çıkıyorlar. Türkiye’de ProjemeFon veya FonlaBeni gibi yerel platformların da kurulduğunu hatırlatmak gerekiyor.
Dünyada yaklaşık 3 milyar dolarlık hacme ulaşan kitlesel fonlama yönteminde, her bir proje kendisine asgarî bir hedef belirleyerek, hedefin geçilebilmesi ve kaynak yaratılabilmesi için projelerini var güçleriyle tanıtmaya çalışıyor. Birçok projede destek karşılığında hedef geçildiği an, destekçilerin vermiş olduğu paralar doğrudan projeye aktarılabiliyor.
Türkiye özeline baktığımızda ise henüz kitlesel fonlama yöntemiyle başarılı olmuş bir proje henüz çıkmadı. Türkiye’de bu modelin yeni olması ve yeterince tanınmaması, güvenirliliğin henüz düşük olması ve henüz vergi ve hukukî sorunların bulunması bu yeni finansal kaynağın önündeki en önemli sorunlar olarak duruyor.
Hukukî açıdan, bu tür kitlesel fonlama yöntemlerine engel bir durum ilk başta gözükmüyor. Nitekim, ülkemizde kanuna ve ahlâka aykırı olmadıkça her tür konuda sözleşme yapabilme serbestisi bulunuyor. Bir taraf para desteğinde bulunuyor, diğer taraf da bu paranın karşılığında bir şey vermeyi / sunmayı taahhüt ediyor. Yazılı bir sözleşme olması veya en azından elektronik ortamda teyit edilebilmesi ispat açısından çok önemli.
Ancak, proje sahiplerinin paraları toplamış olmasına rağmen gerekli çalışmaları yapmaması, tüm çalışmaları yapsalar bile yasal izin / ruhsatların alınamaması, ekonomik, teknik veya hukukî sorunlardan dolayı projenin başarısızlığa uğraması durumunda destekçi verdiği paranın karşılığını alamayabilir. Hatta, proje sahibi kötü niyetli olarak destekçileri dolandırabilir veya istismar edebilir. Tüm bu sonuçlara karşı hukukun genel hükümlerine başvurmak mümkün olabiliyor.
Kitlesel fonlama platformları ise genelde bu tür riskleri en aza indirecek tedbirleri uygulamaya çalışıyor. Hemen hatırlatmam gerekir ki, kitlesel fonlama yönteminde şirket hissesi vaadi verilemez. Çünkü şirketlerin “kitlesel ” olarak fonlanması ancak ve ancak Türk Ticaret Kanunu ve Sermaye Piyasası Kanunu çerçevesinde mümkün olabiliyor.
Bazen, kitlesel fonlamanın bağış veya yardım adı altında yapıldığı da görülüyor. . Bu sebeple, kitlesel fonlamanın karşılıksız olması yerine sponsorluk adı altında ve karşılığında destekçinin ismine yer verilmesi daha uygun olur.
Tabii, işin vergi boyutunu atlamamak gerekiyor. Adı ister sponsorluk, ister ürün / hizmet sözleşmesi olsun, toplanacak her paranın vergi sistemine kayıt edilmesi, faturalanması ve KDV’sinin tahsil edilmesi gerekiyor. Ayrıca, toplanan paralarla yapılacak projeden elde edilecek kârın gelir vergisinin mutlaka hesaba katılması zorunlu. Maliye Bakanlığı’nın bu konuda bir çalışma yapmaya başlaması, daha doğrusu kitlesel fonlamanın vergi yükünü azaltarak girişimcilerin önünü açması gerekiyor.
Yorumlar