1997 yılının sonlarında üniversite okumak için İzmir’den kalkıp İstanbul’a gitmiştim. Şehir beni karşılama görevini -bana göre dünyanın halen en korkunç binası olan- ve insanı karadelik gibi yutan Esenler Otogarı’an vermişti. Otobüs firmasının şehir içi servisi beni Taksim Meydanı’na kadar taşımış; Gezi Parkı’nın hemen altındaki Türkiye’nin ilk Mc Donald’s şubesinin önünde indirmişti. İstanbul; modern tarihini şehre damgasını vuran yapılar aracılığıyla anlatan bir rehber gibi beni buyur etmişti.
Taksim’den belediye otobüsüne binmiş seyahat ederken bana çarpıcı gelen birkaç nokta daha oldu. Birisi, şehirdeki herkesin birbirine yol, adres sormasıydı. Anladım ki; İstanbul hiç kimsenin tamamına hakim olamadığı koca bir gezegendi. Bir diğeri insanların sosyal hayat içinde kimliklerini daha belirgin ölçüde vurgulamasıydı. Son olarak da Şişli’den geçerken ana caddedeki bir sinemada Brave Heart (Cesur Yürek) filminin halen vizyonda olmasına şaşırmıştım. 1995 tarihinde piyasaya sürülen film, merkezi bir sinemada iki yıl vizyonda kalabilmişti. Hatta sinema bu kalıcılıktan gurur duyan bir pankart asmıştı, yüzden fazla haftadır aynı filmi göstermek bir övünç sebebiydi.
İstanbul’a merhaba deyişimin üzerinden geçen zaman 20 seneyi aşmış. Olasılıkla İstanbul iki kat büyüdü, birkaç kat karmaşıklaştı. Tıkandı, kirlendi, hırpalandı. Ancak yaşadığı tüm zorluklara rağmen; her organizma gibi kendisini yaşama bağlayacak yeni bir yol buldu.
Teknoloji yolumuzu bulmamızı sağladı
O dönem beni etkileyen konulardan ikisi, adres bulma ve kimlikleri sergileme teknoloji sayesinde daha kolay ve zevkli hale geldi. Akıllı telefonlar ve navigasyon uygulamaları sayesinde insanlar diğer insanlara daha az adres sorar oldu. Teknoloji yolumuzu bulmamızı sağladı. Ve de sosyal ağlar sayesinde kimliklerimizi ifade etmek kolaylaştı.
Fakat kalıcılık sorunu; teknolojiyle birlikte daha da keskin bir hal aldı. Artık tüm dünyayı kasıp kavuracak bir Brave Heart çekmenin, kitleleri iki yıl boyunca etkilemenin mümkün olmadığı dönemlere geldik. İki yıl vizyonda kalan BraveHeart’ın sinema tarihinin en çok gişe geliri getiren ilk 50 filmine dahi girmediği bilgisi bize bir şey söylüyor. Sert ve vurucu bir dalga yaratmak; kalıcı olmak, nesillere hitap etmekten daha iyi gelir getiriyor sanırım. Sarsıcı bir şoku; devamlı bir etkiye tercih ettik modern insanlık olarak. Klasikleşen şarkılar, binlerce kez sahnelenen performanslar yerine bizi hızla güldüren, hüzünlendiren, düşündüren içeriklere yöneldik. Dikkat süremiz azaldı. Daha kısa etki süresi ama daha yüksek dozlar istiyoruz.
Dijital dünyanın en erken platformları (Altavista, Napster, mIRC, ICQ, MSN vb.) varlığını sürdürememiş; çoğu ticari sebeplerden ya da teknolojik başarısızlıklardan dolayı yok olmuştu. Şimdi ise dijital dünyadaki herkesi bekleyen daha korkunç bir hayalet var. Demode olma, kalıcılığı yitirme, yeni nesle anlam ifade edememe… Kalıcı izler bırakmak isteyen sosyal ağların, ticari platformların, içerik üreticilerinin, sanatçıların uykusunu kaçıracak kadar büyük bir hızla evrimleşiyor, daha yenisini arıyoruz sürekli. Bir “Cesur Yürek” bulana kadar da devam edecek arayışımız.
Yorumlar