Skip to main content

Son zamanlarda, cümle içerisinde ‘tasarım’ sözcüğünün oldukça fazla kullanılmaya başladığı gerçeğini cebime alıp kendimi küçük bir düşünce yürüyüşüne çıkardım. Bana eşlik etmek ister misiniz?    

İyi tasarım, bir dildir

Geçtiğimiz aylarda bir proje sahibimizin kullanıcı deneyimi stratejisine üzerine çalışırken, tanımladığımız kullanıcı deneyimi problemlerinin, tek bir cümleyle, yalın ve anlaşılır bir şekilde betimlenmesinde sancılar çekerken, İtalyan mimar ve tasarımcı Massimo Vignelli’nin (1931-2014) “Stiller gelip geçicidir. İyi tasarım bir dildir, stil değil.” özlü sözüne denk gelmiştim. Son zamanlarda, cümle içerisinde ‘tasarım’ sözcüğünün oldukça fazla kullanılmaya başladığı gerçeğini cebime alıp kendimi küçük bir düşünce yürüyüşüne çıkardım. Bana eşlik etmek ister misiniz?

Vignelli iyi tasarımı tanımlarken “Doğru şekil, nesnenin anlamının şeklidir” diyordu. Vignelli’nin bir tasarımın doğruluğuna olan bağlılığı, çalışmalarını, belirli bir işleve en uygun formu tasarlama mekanik uygulamasının ötesine taşımıştı. Soyut olarak tasarımın, işlevin ayrılmaz bir parçası olabileceğini ve olması gerektiğine inanmış, tasarımlarında bu inancına tutkuyla bağlı kalmıştı. Bu yaklaşımı kendi tasarım felsefesinin dili olarak kullanmış ve dönemsellikle bezenmiş stillerin çekiciliğine, bu dilin uslanmaz savunuculuğunu yaparak karşı çıkmıştı.

Deneyim tasarımı üzerinde çalışırken, henüz problemin tanımlama aşamasından başlayarak, çizimler, metinler, görseller ve tabii ki sözel iletişimde kullandığımız kelimelerle kullanıcı ve işin sahibiyle kurduğumuz iletişimin, farkında olarak ya da olmaksızın sahiplendiğimiz tasarım felsefesinin dili olduğunu düşünüyorum. ‘Tek kişilik gösteri’ olmaktan çok uzak, komplike bir takım üretimi gerektiren kullanıcı deneyimi tasarımı faaliyetlerinde, takımın her bir üyesinin, gerek üzerinde çalışılan ürün / servis deneyiminin kullanıcıları gerek ürün / servis deneyiminin sahibiyle, gerekse de kendi aralarında iletişim halindeyken kullandıkları bu dil, ne kadar anlaşılabilir, kullanılabilir ve kullanımından keyif alınabilir ise tasarımın damakta bıraktığı nihai tat da bir o kadar güzel ve kalıcı oluyor. Kanımca, tasarımın bir dil olarak kabul görmesinin, gelip geçici stillerin uygulanmasıyla başarılı atfedilen çözümlere kıyasla avantajı işte tam da burada…



Bir diğer yol da Vignelli’nin yolu

Tarayıcı, mobil uygulama ya da gömülü sistem, hangi ara birimde deneyim tasarlıyor olursanız olun, baskın stillerden etkilenmeksizin “Tasarlamak’, onların neden uygulanmadığı sorgulandığında ‘sinirlenmemek” zor. “Biz çevrim içi çim biçme makinesi e-ticaret uygulamamızın tasarımının Airbnb mobil uygulamasının stilinde olmasını bekliyorduk” cümlesi sizi delirtir, kabul. Çok sabırlı olsanız dahi önce sinirlenip, evrenin nasıl oluştuğundan başlayarak empatiyi, kullanıcının ihtiyaçlarını ve tasarımı, aktarmak bir yol. Bir diğer yol da Vignelli’nin yolu…

Eğer ki siz de tasarımın evrensel bir dil olduğuna inanıyorsanız, onun gücünü kullanmak için önce o dile hakim olmayı; onu sözlü, yazılı ve görsel anlatımda kendinizi çok net fade edebilecek şekilde kullanabildiğinizden emin olmalısınız. Bu sayede tasarımınız, kendinizi ifade etme şekliniz olacaktır.

Şimdi köklü, güçlü ve etkili ya da sizi tam da anlam veremediğiniz bir şekilde derinden etkileyen markaların tasarımlarına dönüp bir kez daha bakın. Fark edeceksiniz, o tasarımları ortaya çıkartanların kullandıkları dili anlıyor, seviyor ve konuşmayı tercih ediyorsunuz.

Umarım birlikte çıktığımız bu düşünce yürüyüşünden siz de benim kadar keyif almışsınızdır.