90’lı yılların ortasında mutlu ve umutlu bir azınlık vardı. İnternetin hızı düşüktü, bağlantı pahalıydı, kullanıcı sayısı sınırlıydı ama geleceğe yönelik umutları çok fazlaydı. Neden olmasın ki? Nasıl olsa internet teknolojisi, günün birinde ucuzlayacak, hızlanacak ve dünya nüfusunun en az dörtte üçüne ulaşacaktı. Nitekim öyle de oldu, 2017’ye henüz yeni girmişken istatistiklere baktığımızda, bundan 25 yıl önce hayal edilenler neredeyse gerçek oldu. Ama bir tek farkla!
İnternetin sağladığı bilgiye ulaşma ve bilgiyi yayma hızı da artacaktı ve insanlık daha özgür, daha üretken, daha verimli, daha bilinçli, daha barışçıl olacaktı. Bilgiye kolay erişim; cahilliği, bağnazlığı, aşırılığı ortadan kaldıracaktı, fakirliği, ekonomik, siyasal ve sosyal ayrımları tarihe gömecekti. Düşünsenize, bilgi sadece parmaklarınızın ucunda ve istediğiniz an o bilgiye ulaşabiliyorsunuz. Uzaktan eğitimle okulsuz yerlere okul gidecek, eğitimi olmayan bir tek dünya vatandaşı kalmayacaktı. Dünyanın var olduğu günden bu yana, daha güzel bir dönem olabilir miydi?
Gelinen nokta ise sadece hayal kırıklığı oldu. Dünya genelinde yaşanan terör olayları, savaşlar, ekonomik krizler, siyasal çalkantılar daha da artı. Global bir köye dönüşecek denilen dünya, güvenlik veya özgürlük denklemi arasına sıkışıp kaldı. Fakirlik arttı, ekonomik gelir dengesizliği daha da büyüdü. Daha güvenli yaşamak isteyen insanlığa devletler, terörü ve savaşları bitirebilmek için daha fazla gözetim, daha fazla denetim, daha fazla sansür sunmaktan ileri gidemedi ve bilgiyi tekelleştirdi.
Peki insanlık, elinde internet gibi muhteşem bir bilgiye erişim amacı varken neden her gün daha fazla aşırılaşıyor, cahillik, bağnazlık, ırkçılık, ayrımcılık, inanç sömürüsü ve nefret söylemi neden artıyor? Demokratik ve çoğulcu yapısı ile ünlü ülkelerde bile ırkçılık, sertlik, aşırılık prim yaparken ve insanlar bu söylemdeki liderlere neden yöneliyorlar? Bu soruların cevabını vermek hiç kolay değil.
25 yıllık çok yeni bir geçmişi olan ve radyo, TV, basın gibi diğer kitle iletişim araçlarının aksine interaktif ve kolay bir iletişim sağlayan internet, düzenleme adı altında devletler tarafından kolaylıkla sansürlenebilir, denetlenebilir, izlenebilir ve manipüle edilebilir hale getirildi. İnternet şirketleri, var olmanın ve ayakta kalabilmenin tek yolunun devletlerin politikalarına sıkı sıkıya uymak olduğuna ikna edildi. Arama motorları, daha fazla gelir elde edebilmek adına bilgi çöplüğüne döndürüldü.
Aynen diğer kitle iletişim araçları gibi, internet ortamındaki bilim, kültür, sanat gibi değerli içerikler reklam gelirleri ve diğer gelirlerden pay alamadı, aksine boş, değersiz ve çabuk tüketilebilen içerikler daha fazla gelir elde etti, dolayısıyla daha çok yayıldı. Şiddet videoları, pornografi, trollük, alt kültür edebiyatı daha fazla tüketilir oldu. Yalan haberler, uydurma hikayeler, iftiralar, yanlış bilgiler gerçek bilginin yerini aldı.
Dünyanın her tarafından anında haber alabilmek ve yurttaş gazetecilik olanaklarına rağmen, haberler ve yorumlar devlet politikalarına uygun ideoloji ve fikirleri yaymak için, propaganda yapmak için kullanıldı. Sosyal medya, fikirleri ve olayları özgürce paylaşma, haber alma, haber verme fikriyle ortaya çıktığı halde, fikirlerin uçlaştığı, keskinleştiği ve sosyal ayrımların netleştiği platformlar haline geldi. Nefret söyleminin neredeyse büyük kısmı, artık sosyal medya kaynaklı olmaya başladı.
Troller veya otomatik botlar sayesinde, bir kişinin, bir şirketin veya bir grubun itibarı anında sıfırlanabilir veya hedef gösterilebilir hale geldi. Birçok insan, internette fikirlerini ifade etmekten çekinir hale geldi. Daha fazla özgürlük, daha fazla mutluluk derken gelinen nokta aslında daha fazla para, daha fazla güç! Otonom araçlara, robotlara ve yapay zekaya tam olarak henüz ulaşmamışken, bu noktaya nasıl gelindiğinin sebepleri mutlaka tartışılmalı. Belki de yumurta – tavuk tipi tartışmanın sonucu aslında çok basit: İnsanlar mutlu olmak ister ve cehalet mutluluktur.
Yorumlar