İnternet oldukça uzun süredir insanlara kendi içeriklerini üretme imkânı sunuyor. 90’larda azımızın internet sitesi vardı ama tartışma grupları, forumların çoğalması, Ekşisözlük gibiler, herkese kolayca sayfa oluşturma fırsat veren Blogger gibi blog ve Twitter gibi mikro blog platformlarının çoğalması, sonra dar kapsamlı ama yine deneyim paylaştıran Instagram, Tumblr ya da Flickr gibiler 2000 sonrasında web 2.0 kavramının sürükleyici öğeleriydi.
Fakat herkesin içerik üretebildiği bir dünyada ansiklopediler, kütüphaneler ya da geleneksel büyük medya derlemesi ve kontrolünden uzakta, aradığımızı bulmak da kolaylaşmadı. İşte bu yüzden Facebook, Graph Search özelliğini duyurduğunda, çevremizdekilerin çevresindekilerin özelliklerini ve yaptıklarını aratma olasılığı heyecan yaratmıştı. Google, Google+ ya da adres defterimizdeki insanların veya coğrafi olarak yakın olduğumuzu hesapladığı kullanıcıların hareketlerini yorumlayarak bize gösterdiği sonuçları iyileştirmeye çalıştı. Restoran, mekan, market seçerken, hatta haber okurken, o alana odaklı web sitesi veya sosyal paylaşım uygulamasındaki arkadaşlarımızın hareketlerinden öneriler önümüze çıkarılmaya başlandı, “Duygu bu haberi okudu”, “Özlem bu markete 4sq’da ‘uygun fiyatlı’ dedi”, ve biz de çoğunlukla bunlardan hoşlandık.
Ama en son 3 yıl önce gördüğümüz bir Facebook arkadaşımızın tavsiye ettiği bir filmi ya da Van kahvaltı salonunu diğer alternatiflere göre tercih etmek, bir nevi güvenli seçim olsa da, rastgele keşfetmeyi, tesadüf öğesini hayatımızdan uzaklaştırır oldu. Tabii ki yüzlerce kilometre uzaktaki kullanıcıların farklı yaşam tarzları, tercihlerini bizimkilerden farklılaştırabilir, ama yakın çevremizdekilerin okuduğu haberleri okumakla yetinerek Arap Baharı’nın, ya da Bitcoin diye bir paranın yükselişinden iki hafta geç haberdar olmak bizim için ne kadar iyi? Belki de bundan sonraki internet derleyici girişimler bize beklenmedik olanları keşfetmemizde yardımcı olmak üzerine odaklanmalı.
Aslında paylaşım ekonomisinin yükselişi böyle bir dönüşüme kuvvetli bir taban oluşturuyor. Tanımadığımız insanlara –hepsinin Türkiye’de birkaç benzeri olan- Airbnb ve Couchsurfing üstünden evimizin anahtarını veriyor, Lyft gibi girişimlerde şoförlük yapıyor veya RelayRides ile arabamızı kiraya veriyoruz; hatta matkaplar, ev aletleri, eşyalar kiralanıyor. Hiç olmadığı kadar tereddütsüzce bir el hareketiyle Tinder gibi uygulamalarla yeni insanlarla buluşmalara gidiliyor ve köpek gezdirme grupları kuruluyor.
20 yılı aşkın süredir internet insanları birbirine bağladı, ama şu anda dönüşümlerden birini de bu alanda yaşıyoruz. Gittigidiyor, sahibinden.com gibi sitelerde Cepçi34 takma isimli kişiden telefon satın alma cesareti gösterirken veya şirketlerin ‘online’ kimliklerini taşıyan e-ticaret pazaryerleri ya da resmî temsilcilerinden hizmet alırken artık yine hiç tanımıyor olsak da bu sefer arada tam anlamıyla bir düzenleyici kurum veya arkasında bir marka olmayan gerçek kişilerle yüz yüze ya da uzaktan takaslar, dostluklar, yemeklerin temelini atıyor ya da özenli davranacağından emin olmasak da evimizi kiraya veriyoruz. Özellikle dijitale doğan genç nesil büyüdükçe ve karar almaya başladıkça, bu yeni ekonomik ve davranışsal modeli okuyabilmek hem taze girişimler hem koca şirketler için elzem bir beceriye dönüşecek!
Yorumlar