Karar vericinin istekleri, cümle kalıpları ayrışsa da dönüp dolaşıp “Ben bir kullanıcı olarak, önerdiğim interaksiyonun kullanışlı olduğunu düşünüyorum. Böyle yapılmalı.” rasyoneli ile desteklenirken -ne yazık ki- sabrı hızlıca tükenen deneyim tasarımcısı kendisini, “Üzgünüm, sen sistemin bir kullanıcısı değilsin” çıkışını yaparken buluverir. Bu çıkış hem egolara, hem de önyargılara yıkıcı bir etki yapar. Derin sessizlikler oluşturur. Karar verici zihninde ansızın peydahlanan “Biz bu adama/kadına bizim istediğimizi yapması için para vermiyor muyuz? Ne bu havalar?” iç sesinin dış sese dönüşmesiyle de tartışma, meslekten zevk alma ve liyakata saygı duyma ile son bulur. Peki hikayemiz hep böyle son bulmak zorunda mı? Deneyimi tasarlanan sistemin kullanıcısının, o sistemin karar vericisi ile aynı ihtiyaçlara sahip olduğunu varsaymak bir zorunluluk mu? Bu, varsayıma dayalı ilerleme yönteminin sağlıksız olduğunu dile getirmek, bu şerhi koymanın tüm sorumluluğunu almak kullanıcı deneyimi tasarımcısının görevinin bir parçası mı? Başka bir yol yok mu?
Var tabii ki. Ancak çözüme geçmeden önce, problemin tanımı konusunda uzlaşmak şart. “Kullanıcı senin gibi düşünmüyor” genellemesini yaparak karşı çıkılan “Bence sistem şöyle çalışmalı çünkü ben de bir kullanıcıyım ve diğer kullanıcıların bu önerimi faydalı bulacaklarını düşünüyorum” varsayımının, problemin temelini oluşturduğunu kabul etmeliyiz. Bu durumun psikolojide bir karşılığı dahi mevcut: Hatalı fikir birliği etkisi (The False-Consensus Effect). Kendi düşüncelerinin (inanç, değer ve davranışları da kapsayacak şekilde) başkaları tarafından paylaşılma oranının abartması olarak tanımlanan hatalı fikir birliği etkisi, bireyin çoğu insanın kendisi gibi düşüneceği ve davranacağı gibi bir ön kabule sahip olması anlamına geliyor.
İnsanlar başkalarının düşüncelerinin kendilerininkine benzeme oranını abartma eğiliminde
Lee Ross tarafından 1977 yılında gerçekleştirilen bir deney hatalı fikir birliği etkisi ile ilgili en çok referans verilen araştırma sonucunu ortaya çıkartmıştır. Stanford Üniversitesi’nde gerçekleştirilen bu deneyde, önce katılımcılara “Üzerinizde bir restoranın reklam panosu ile kampüste 30 dakika dolaşır mısınız?” diye, sonra da bu sorunun hemen ardından “Peki sizce diğer öğrenciler bu soruya ne yanıt vermiştir?” diye sorulur. Reklam panosunu giymeyi kabul edenlerin oranı yüzde 53 olmuştur. Kabul edenlerin yüzde 65’i ise diğer öğrencilerin de reklam panosunu giymeyi kabul edeceklerini tahmin ettiklerini bildirmişlerdir. Reklam panosunu giymeyi reddedenlerin oranı yüzde 47 olmuştur. Bunların yüzde 69’u ise diğer öğrencilerin de reddedeceğini tahmin ettiklerini bildirmişlerdir. Her iki durumda da insanların başkalarının düşüncelerinin kendilerininkiyle benzer olma ihtimalini abarttıkları görülmektedir. Konu ile ilgili çalışmalar pek çok senaryo ile tekrarlanmış ve “hatalı fikir birliği” ön yargısının çok daha ciddi vakalarda bile benzer oranda ortaya çıktığı görülmüştür. Sonuç olarak; hatalı fikir birliği etkisinin pek çok farklı durumda ortaya çıktığını ve temel olarak insanların başkalarının düşüncelerinin kendilerininkine benzeme oranını abartma eğiliminde olmalarından kaynaklandığını sonucuna varılmıştır.
Araştırma sonuçları bu etkiyi ortaya çıkaran süreçlerin, insanların;
Genellikle düşüncelerinin ve eylemlerinin normal ve yaygın olduğuna inanmak istemelerinden kaynaklanan motivasyonel,
Kendileri gibi düşünen, değer yargıları kendilerininkine benzeyen insanlarla daha fazla vakit geçirmek istemelerinden kaynaklanan seçilmiş çevre,
Kendi bakış açılarına yakın görüşler ve düşünceler hakkında düşünmek ve konuşmanın kolaylığından kaynaklanan bilişsel kolaylık,
Genellikle başkalarının ne düşündüğünden ziyade kendilerinin ne düşündüklerine odaklanmalarından kaynaklanan dikkat odağı,
Zamanlarının çoğunu kendi bakış açılarıyla düşünerek geçirmelerinden kaynaklanan egosantrik ön yargı,
Ve dışsal etkenlerden kendileri nasıl etkileniyorlarsa başkalarının da aynı şekilde etkileneceğine dair temel atıf hatası etkisinde yaşandığını göstermektedir.
Problemin çözümüne giden yolda, hatalı fikir birliği etkisinden kaçınırken, toplumun genelinden farklı düşünen bireyin davranışlarını kendi düşüncelerine göre değil de toplumun sahip olduğuna inandığı düşüncelere uygun olarak icra etmesi olarak tanımlanan çoğulcu cehalete kapılmamalı, deneyimini tasarladığımız insan sistem etkileşiminin hedef kullanıcısıyla empati kurmalı, onun olduğunu varsaydığımız problemin varlığını onunla doğrulamalı, tasarım çözümlerimizi de yine onunla test ederek ilerlemeliyiz. Tabii ki amacımız “kullanıcı odaklı” bir deneyim tasarım süreci ise…
Yorumlar