Skip to main content

Covid ile ilgili onlarca komplo teorisinin konuşulduğu bugünlerde gerçekten birileri bir bahaneyle bize teknolojik çipler takmak, beynimizi ele geçirmek istiyor olabilir mi?

Çip
Covid’in
hayatımı­za kalıcı biçimde soktuğu kavramlardan birisi belir­sizlik. Tüm dünya olarak merak içinde yarın ne ola­cağını öngörmeye çalışıyo­ruz. Virüsün yayılım hızı, istatistikler, tedbirlerin başarısı, geliştirilen aşıla­rın durumu, sağlık sistem­lerinin adaptasyonu gibi doğrudan Covid’i ilgilendi­ren belirsizliklerle uğraşı­yoruz. Bir de salgının ya­rattığı sosyal, ekonomik, politik, kültürel ikincil etkilerin getirdiği belir­sizlik var. Eğitim sistem­leri online olarak devam mı etmeli, iş ve ekonomi bu duruma dayanabilecek mi, ya da kendini yenile­yerek mi çıkacak? Kültürel ve sanatsal üretim fiziksel etkileşimin olmadığı dün­yanın sıkışmışlığından na­sıl kurtulacak? Bu soruları sormaya devam edeceğiz belli ki.

Belirsizlik beraberinde şüpheleri, komplo teorile­rini de getiriyor. Hastalı­ğın ortaya çıkış sürecinde olduğu gibi geliştirilen aşı­larla ilgili de çeşitli komplo teorileri her yerde. Çin’de geliştirilen aşı güvenli mi, virüs insan eliyle ge­liştirildiği için mi bu ka­dar çabuk aşı geliştirildi, aşıyla birlikte bize çipler mi enjekte edilecek, bu iş büyük biraderlerin oyunu mu gibisinden ayakları yere basan ya da basma­yan onlarca komplo teorisi havalarda uçuşuyor. Ger­çekten birileri Covid ya da benzeri bir bahaneyle bize teknolojik çipler takmak, beynimizi ele geçirmek istiyor olabilir mi?

Tıpta teknolojinin kul­lanımının 100 yılı aşkın bir geçmişi var. X ışın­ları, ultrason dalgaları, elektromanyetik görün­tüleme sistemleri, ölçme yöntemleri, yaşam destek üniteleri, büyük veri üze­rine kurgulanan teşhis ve analiz yöntemleri gibi tıbbı destekleyen birçok disip­linin yanı sıra, insan vü­cudundaki işlevini kaybet­miş bir organı yapay bir organ kullanarak değiş­tirmek de uzun yıllardır tıpta var olan bir gerçek. Koltuk değneği, peruk, kol ve bacak protezleri, diş dolguları, diyaliz makine­lerini yapay organların ilk nesilleri diye düşünmekte bir sakınca görmüyorum. Tabii tıp, teknoloji ve ta­sarım bilimleri ilerledikçe bu organların kabiliyetle­ri arttı, yaygınlaştılar ve insan ergonomisine uy­gunlukları da arttı. Şimdi artık böbrek, kalp, akciğer gibi en hayati organlar bile yapay olarak üretilebiliyor. Tıp dünyası da bu organla­rın yapı ve işlevini büyük ölçüde çözdüğü için yapay bir el ya da ayak protezi, diş dolgusu üzerinden vücudumuza çip yerleştiri­yorlar feveranı kopmuyor. Çünkü anatomisi, işlevi ve sırrı büyük ölçüde çözül­müş organlar üzerinden komplo teorisi çıkarmak akla uygun gelmiyor. Pro­tez bir kolla elimizin ira­desini ele geçiren büyük biraderler teorisi pek akla yatkın değil.

Belirsizlik azaldıkça insanlık güçleniyor

Vücutta bilinmezliğini ha­len büyük ölçüde koruyan iki büyük soru var, bilinç ve düşüncenin nasıl or­taya çıktığı, yani beynin işlevi; diğeri de bizi diğer canlılardan ayırıp biricik yapan genetiğimiz yani DNA yapımız. Bu iki alan­da da ciddi ilerlemeler ol­makla birlikte bilim kurgu filmlerinden, komplo teo­rilerine dek canlıları dene­tim altına almak isteyen bütün kurgular beyin ya da DNA yapısı üzerine ku­ruyor hikayelerini. Çünkü beyin ve DNA zinciri ha­len görece mistik alanlar ve bilimin henüz açıklaya­madığı kimi detaylar üze­rinden gerçekliği şüpheli kurgular yapmak oldukça kolay. İnsanlığın Covid’e karşı hızla geliştirdiği aşı­lar da RNA yapısının daha iyi tanınmasının güzel bir sonucu. Belirsizlik azaldık­ça insanlık güçleniyor.

Evet tıp ve teknoloji ilerledikçe vücudumuza entegre birçok organ, öl­çüm cihazı ve çip var ol­maya başladı. Elektronik bilimindeki ilerlemelerle hücre boyutundan küçük çipler üretilebiliyor; bunla­rı ölçüm, teşhis ve tedavi gibi çeşitli amaçlarla vücut içinde kullanabiliyoruz. Transhuman kavramı ar­tık bir gerçek, yani çeşitli teknolojik donanımların doğal insan vücuduna en­tegrasyonu ile kimi hasta­lıkların veya yaşlanmanın etkilerinin azaltılacağı, in­sanın daha güçlü kılınabi­leceğini düşünen bir akım. Peki ya bu transhuma­nizm akımı, vücudumuza enjekte edilen çiplerle bizi köleleştirecek mi sorusu, birileri neden dünya gene­linde bir hastalık yaratıp onu tedavi ederken bizle­ri çiplerle kontrol altına almasın sorusu da bunu takip ediyor haliyle.

Kitleleri teknolojik olarak yönlendirmek için çipten çok daha etkin araçlar var

Yazıya belirsizlikle başla­dım. İnsan vücuduna ve doğaya ait belirsizlikleri azaltıp bilimin ışığında ilerledikçe komplo teorile­rinin inşa edileceği alanlar azalacak. Tıp ve nöro bilim güçlendikçe, beyne-dü­şünceye-iradeye dair be­lirsizlikler azaldıkça yeni teknolojilerin faydalarına olası yan etkilerden, saklı karanlık amaçlardan daha fazla odaklanabilir hale ge­leceğiz.

Kitleleri teknolojik ola­rak yönlendirmek için, vücuda entegre edilecek olası bir çipten çok daha etkin araçlar var. Ekono­mi, politika, medya, sosyal medya, toplumsal kültür gibi. Ve on yıllardır bü­yük biraderler bu alanları oldukça etkin kullanıyor. Aşı, tıp teknolojisi ve ben­zeri bilimsel gelişmeleri olası komplo ve yan et­kileriyle değerlendirmek inovasyona karşı insanlı­ğın doğal refleksi. Evimi­ze giren televizyonlardan, cebimize giren telefonlara kadar birçok teknolojik değişim ilk yıllarında gö­zetim toplumuyla bağ­daştırıldı. Ancak gözetim toplumunu inşa eden ve bunun üzerinden kendine güç elde eden, bu tekno­lojilerden ziyade kültürel ve siyasi hegemonya oldu. Kısacası, Covid’e karşı ko­runmamızı sağlayacak aşı­nın içinde çip var mı yok mu gibi kıymeti kendinden menkul tartışmalar yeri­ne, Covid sonrası oluşacak yeni dünya kurgusunda insanlık olarak nasıl daha mutlu ve insani bir konu­mu yaygınlaştırabiliriz ve teknolojiden bu alanda na­sıl faydalanabiliriz sorusu çok daha önem arz ediyor.