Skip to main content

Kıssadan hisse, bu sorunun yanıtı bence “Evet, göreceğiz.” Her ne kadar bu yanıtın gerçekleşme ihtimali, “Corona-19 aşılarının Faz 3 sonuçlarına güvenilir mi?” sorusuna verilen “Evet” kadar geçerli olsa da biz insanız, inanmaya meyilliyiz.

2021’de kullanıcı deneyiminde bir trend görecek miyiz?
Yıl geçmiyor ki bir sonraki yıla dair global ve yerel tüketici / sistem kullanıcısı eğilimlerinin ne olacağına dair merakın gücü ve etki alanı artmasın. İlgili eğilimlerden, etki alanına ve çekim gücüne sahip olmak istediklerimizin ‘trend olmasına niyet ediyor’ ya da tüm bu beyan edilen anlamlı trend tahminlerinin kesişim kümesinde ‘olmak istediğimiz trendi’ arıyoruz. Aramaktan bıkmadık. Bıkamıyoruz. Ama iş, o eğilimin bize uygunluğunu sorgulamaya ve sonrasında gereğini yapmaya geldiğinde, mutlaka daha öncelikli bir işimiz olduğunu hatırlayıveriyoruz. Malum, ‘backlog şişkin’. İşte o an eğilimleri bir rafa bırakıyor, arada sırada o raftan bir bölümünü alıp, konuşmayı seviyoruz. Ama sadece konuşmayı…

Elimde hiçbir destekleyici araştırma bulunmaksızın, (İster inanın ister inanmayın) tamamen geçtiğimiz yılın bende bıraktığı profesyonel birikime bakarak, 2021 yılında kullanıcının dijital sistemlerle etkileşime geçtiğinde;

  • Sisteme güvenmek için daha az şüphe ederek hareket edeceği,
  • Sistemin ona ne vaad ettiğine dair daha net önermeler sunacağı,
  • Yaşayacağı bir sorunu ona en çok destek vererek, adeta kendini parçalayarak çözümleyen sistem için fiyat odaklılıktan kolaylıkla vazgeçebileceği
    deneyimler arayacağını iddia edebilirim.

Ne yazık ki yukarıdakilerin aynılarını geçtiğimiz yıl da iddia edebilirdim. Çünkü geçtiğimiz yılı da ‘kullanıcıya kulak vermeden’ geçirmeye itinayla özen gösterdik. Akıllanmıyor, onu (yeni bir kullanıcıyı) edinebilmek için daha fazla reklam bütçesi harcıyor, mevcutta kullanıcımız / müşterimiz olanları da elimizde tutmamak için satış sonrasında ona çile üzerine çile yaşatmakta adeta birbirimizle yarışıyoruz. Sanki altı delik kovamıza yukarıdan su boşaltıyor, öte yandan da komşumuzun daha havalı kovasını nereden edinebileceğimizi düşünüyoruz. Akıllanmamakta direniyoruz.

“Ama kullanıcı deneyimindeki yeni eğilimleri bilmeden kendimizi nasıl pozisyonlayabiliriz? Bunca yıldır pazar araştırmalarını boşuna mı yaptırıyoruz? Senin o yazdıklarını zaten biliyoruz. Bize ‘yeni’yi tasvir et.” diye içinden geçirenler, sizi duyabiliyorum. “Mobil uygulamalarımızı bir Super App altında pozisyonlayabiliriz. Yetenekleri fazlasıyla artan mobil işletim sistemleri üzerindeki sesli komut uygulamalarıyla daha grift etkileşimler için mobil uygulamamızda bir dizi güncellemeye gidebiliriz. Agile artık öldü. Remote çalışma prosedürüyle boşa çıkan ‘yolda geçen zamanı’ verimliliğimizi ve sürüm sayımızı artırmak adına ‘sabah kahvesi ve happy hour’lara denk getireceğimiz 30’ar dakikalık Ideation seanslarında kullanabiliriz. MVP (Minimum Viable Product) çıkartmak yerine tasarımcı ve yazılımcıların birlikte çalışabildiği Collaborative Design & Development SaaS’ları ya da no-code (yani kod bilgisine sahip olmaksızın canlıya çıkartılabilir dijital uygulamalar yapabileceğimiz) yazılımlar üzerinde senkronize çalışmayı ve bizlerin de (yöneticilerin) onların çalışmalarına anlık geri bildirimlerde bulunmamızı mümkün kılarak, her hafta yeni bir özelliği yayına alacak daha atılgan planlamalar yapabiliriz” gibi önerilerle sizleri umutlandırmamı istiyorsunuz. İzninizle umut tacirliği yapmamayı tercih edeceğim. Biliyorum, doğru söyleyeni dkouz köyden kovarlar lakin iş ve özel dünyalarımız bize bas bas “10. bir köy de var” diyor. Bu sese, çok geç kalmadan, kulak kesilebilmenizi mümkün kılmaya çalışıyorum.

Yöneticiler biraz yavaşlamak istiyor

2021’de dijital sistemleri kullanıcıları da yaratıcıları da yöneticileri de ‘biraz yavaşlamak’ istiyorlar. Yavaşlatmaktan kast ettiğim ‘daha az iş’ değil, ‘daha çok doğru iş’ yapmak desem, acaba dikkatinize az da olsa sahip olabilir miyim? Herhangi bir konuya, bir haftadan fazla odaklanabilme ve yine aynı konuda bir haftadan fazla huzurlu kalabilme açılarından oldukça dezavantajlı bir toplumun üyeleri olarak, bizi içinde bulunduğumuz ortamdakinden daha da kötü bir buhrana sürükleyebilecek sosyo-ekonomik felaketleri tükettiğimizi varsayarsak, derin bir nefes alarak kendimize aşağıdaki soruları sormamız, yeni eğilimlere mesai sarf etmekten daha iyi olmaz mı?

  • Kullanıcımızın deneyimlediği ile bizim sunduğumuzu düşündüğümüz deneyim arasında fark var mı?
  • Daha fazla kullanıcımızın güvenin kazanmak için ne yapabiliriz?
  • Kullanıcımız için daha iyi bir deneyimi mümkün kılabildiğimizi nasıl ölçümleyebiliriz?

Bu sorular, etki alanıyla size dünyaları vaad eden o trendlerden alacağınız hazzı sunmuyor, farkındayım. Bu sorulara yanıt vermek birçok diğer işinize ara vermenizi de zorunlu kılıyor. Onun da farkındayım. Peki ya size “Öykündüğünüz tüm başarılı şirketler kendilerine bu soruları sorup, yanıtlarını bulana kadar başka hiçbir şeyle ilgilenmiyorlar” desem, o zaman aradığınız trendi bulmuş hisseder miydiniz?

Yavaşlayın, hatta az da olsa biraz durun. Sonra da düşünün.
Lütfen.