Koronavirüs akıllı telefon çağının ilk ciddi pandemisi. Kısaca pandeminin ne olduğunu hatırlartmak gerekirse, bir kıta, hatta tüm dünya yüzeyi gibi çok geniş bir alanda yayılan ve etkisini gösteren salgın hastalıklara verilen genel isim olarak ifade edebiliriz.
Bir anlamda dijital çağın ilk pandemisi olması koronavirüs salgınının yayılımını izleme konusunda yetkililerin elinde yeni teknolojik araçların olabileceği anlamına geliyor. Özellikle insan davranışlarını takip eden bazı mobil uygulamalar ile elde edilecek veriler salgını kontrol etme açısından büyük önem arz ediyor. Koranavirüs ile mücadelede başarılı olan bazı ülkelerin mobil teknolojileri bu süreçte başarı ile kullandıklarını net bir şekilde görüyoruz. Salgın ile mücadele de şu ana dek en başarılı görünen ülkelere baktığımızda ilk sırada Güney Kore, Hong Kong ve Çin karşımıza çıkıyor. Özellikle Güney Kore’deki tablo çok dikkat çekici.
Dünya çapında koronavirüs vakalarının en fazla görüldüğü sekizinci ülke olan Güney Kore’de vaka sayısı 8 bin 500 olmasına rağmen, sadece 91 kişi yaşamını yitirdi. Daha önce MERS hastalığından edindiği deneyimle koronvirüse şu ana kadar başarılı bir mücadele veren Güney Kore bu süreçte veri teknolojilerini başarıyla kullandı ve bu sayede daha fazla test yaparak hasta olanları toplumdan başarıyla izole etti. Ayrıca ülkenin günde ortalama 10 bin test kiti üretebilmesi de salgınla mücadele önemli bir rol oynadı.
Korona ile savaşta bir diğer başarılı ülke Çin’de hükümetin ve eticaret devi Alibaba’nın beraber geliştirdiği Sağlık Kodu isimli uygulama, kullanıcıların evden çıkmalarına ve toplu taşıma araçlarını kullanmalarına izin verilip verilmediğini bilmelerini sağlıyor. Ancak şunun da altını çizmek gerekir ki bu tarz uygulamalara kaydolmak konumumuz ve diğer kişisel verilerinizi uygulama geliştirici firmaya vermek anlamına gelecektir.
Avustralya’daki Monash Üniversitesi araştırmacıları ülkelerin salgını yönetmek için teknolojiyi nasıl kullandıklarını analiz ettiler. Üniversite’nin profesörlerinden Andre Andreeviç, koronavirüs için; “İnsanların akıllı telefonları üzerinden hareketlerinin ve konumlarının takip edildiği ilk salgın”diyor. Tabii bu tespit yeni bir durumun habercisi değil. Zaten uzun yıllardır elimizdeki akıllı telefonlar ve üzerinde yüklü olan servisler üzerinden her adımımız izleniyor. Örneğin Google Haritalar’da oturum açıyorsanız, yaşadığınız ya da çalıştığınız adresler Google tarafından biliniyor. Ya da bir iPhone kullanıcısı iseniz ve fotoğraflarınızı bulutta saklıyorsanız, Apple etkileşimde bulunduğunuz kişilerle ilgili iyi bir kayda sahip.
Mobil uygulama üzerinden Koronavirüs ile mücadelede en başarılı ülke: Güney Kore
Bazı ülkelerin uzun süredir detaylı bir şekilde kullandığı bu kişisel veriler şu an içinde bulunduğunuz koronavirüs salgını ile mücadele onlar için çok ciddi bir şans oldu. Yazının girişinde de belirttiğim gibi Güney Kore bu verileri çok iyi kullandı. Öyle ki insanların günlük hayattaki hareketleri ve etkileşimleri konusunda bilgi edinme de Çin’den bile daha ileri seviyedeler şu an.
Güney Kore’de sunulan 100m isimli uygulama, adından da anlaşılacağı gibi kullanıcıları koronavirüs hastasının bulunduğu en son izlenen 100 metrelik bir yarıçapı ihlal ederse uyarıyor. Ayrıca bu uygulama sayesinde enfekte olmuş kişilerin karantina kurallarına uyup uymadıkları da takip edilebiliyor. Uygulama şu ana dek 1 milyonun üzerinde indirilmiş durumda. Güney Kore’de oluşturulan izleme programı kapsamında insanlar akşam evlerine döndüklerine evlerinin kapısının dışında test yaptırmaları gerektiği ile ilgili notlar buldular. Sebep olarak ise gün içinde gün içinde temas ettiği kişi ya da kişilerde korona pozitif olduğu belirtiliyordu. Malum ne kadar çok test yapılırsa hastalığın o kadar kolay kontrol altına alınabildiği bugünlerde tüm resmi makamlardan duyduğumuz bir tespit. Aslında böyle sistem birçok toplumsal tehdidin önceden tespit edilip önlenmesinde bu salgın sonrasında da kullanılabilir. Profesör Andrejeviç; “Örneğin neden grip salgınında bu sistemi kullanmayalım ki?” diye bu konuda bir yorum yapmış. Kişisel verilerimizin satıldığı ve ticari hayatta kullandığı hepimizin bildiği bir gerçek. Ancak böylesine toplum sağlığını ya da güvenliği tehdit eden durumlarda kullanılmasına eminim kimse ses çıkarmayacaktır.
Salgınla mücadelede zor günler geçiren İngiltere’de ise Google, Amazon, Facebook gibi teknoloji şirketleri virüsle savaşta ne gibi katkılar verebilecekleri konusunda istişare edilmek üzere hükümet tarafından görüşmeye çağırıldı. Yapılan toplantılarda, bu şirketlerin Ulusal Sağlık Hizmeti’ne Korona ile mücadelede veri yönetimi konusunda ne gibi destekler verebilecekleri üzerine odaklanıldı. İngiltere hükümetinin enfekte olmuş kişileri bir uygulama üzerinden izlemeyi düşündüğüne dair henüz bir gelişme yok. Fakat kriz derinleştikçe tüm ülkeler aynı ikilemle karşı karşıya kalacaklar. Soru şu olacak; Mahremiyetinizin ne kadarını virüsle mücadelede feda etmeye hazırsınız?
Yorumlar