Dijital yayıncılık konusunu malumunuz yakından takip eden, içerik üreten, ürettiren, yazılar yazan, hatta içinde yaşayan biriyim. Her ne kadar söylediğimde büyük tepkiler çeksem de bildiğiniz gibi mevcut anlamda televizyonculuğun yakın gelecekte biteceğine inanıyorum. Bu geçiş döneminde her zaman söylediğim, inandığım bir konuda ürettiklerimizden sorumlu olduğumuz. “Çeker videoyu atarım, gerisi beni ilgilendirmez” diyemeyiz.
TRT ilk kurulduğu dönemde biz bu yayın işini BBC’den öğrendik. Sebebi bizim bu konuda çok geç kalmış olmamız ve onların bizden ileride olmasıydı. Bu konuda kendimizi eleştirmek için söylemiyorum. Dünya o zaman daha yavaştı ve bilgi şimdiki kadar hızlı yayılmıyordu. Kısacası, bilen bilmeyene anlattı, öğretti çünkü standartları belirlenmiş bir yapıydı.
Dijital yayıncılık konusunda ise bize gelip bir şey öğretmek durumunda değil. Nedeni çok basit aslında. Dünya artık çok hızlı ve bizim bu hıza yetişme gibi bir sorunumuz yok. Onlarla birlikte YouTube kullanmaya başladık, onlarla birlikte Facebook, Twitter, Instagram’ı kullanıyoruz. Hal böyle olunca da dünya aynı anda aynı konu üzerinde kafa patlatabiliyor.
Burada sorumluluk bu platformlara içerik üretenlerde. Üretenler kitlelerin bu içeriği nasıl tüketeceğini ve eğilimleri belirliyor. Dünya ile farkı ya burada yiyeceğiz ya burada fark atacağız ya da en azından onlarla aynı hızda gideceğiz. İçeriğin sürekliliği ve kalitesi için gelir modeli çok önemli. İçerik üreticileri para kazanmak zorunda. Ekosistem oluşur ve sağlıklı çalışırsa olayın en büyük ayaklarından biri çözülmüş olacak. Bir diğer ayağı ise en kritik olanı aslında. Bu sistemin tutup tutmayacağı, geri kalıp kalmayacağımız buna bağlı diyebilirim.
Kaliteli içerik
Kaliteli içerik olmazsa bu sistemin para kaynakları kuruyacak, yerli içerik üretiminden ithal içerik tüketimine geçeceğiz. Gençler, özellikle çocuklarımız aşırı kalitesiz, yüzeysel, sabun köpüğü içerikler tüketmeye eğilimli. Bu durum kısa-orta vadede dijital yayıncılığın köklerine kibrit suyu sıkmakta. Buna engel olmak çok kolay. Burada da iş ajanslarımıza düşmekte. Ne olursa olsun sayısal değer önemli, çok izlensin, paylaşılsın bizim için yeterli kafasından çok ama çok acil çıkmak zorundalar. Günü kurtarmayı bir kenara bırakmalı, temel atma töreninde onlar da eline bir kürek almalı. “Ortada bir para var bunu nasıl kazandığımızın hiç bir önemi yok, günü kurtaralım yeter” demek belki farkında değiller ama onların ve kendi besledikleri kalitesiz içeriklerinde sonunu getirecek. Bu, kesin. Benim bunları yazma sebebim hem parası harcananları uyarmak istemem, hem de içerik üreticisi konumunda olanların daha dikkatli olmalarını istemem. Neticede içerik üreticisi tarafında olanlar gerçekten ayakta kalmak isteyen ve sistemin bir numaraları oyuncusu konumunda olmalarından dolayı önemli. Aynı zamanda da en kolay yok olup gidecek olan da onlar aslında. Tüketici değirmeninin yok edemeyeceği ünlü, marka, platform vs. yok. Bir gecede yok olup gitmek mümkün.
Son günlerde TV reklamlarında eşim Şenay Akkurt’un dikkatini çeken bir detay oldu. Beni de uyardı, hepsi değil ama büyük bir çoğunluğundan bahsediyorum, reklamlarda kullanılan oyuncular ünlü değil, kullanılan dil evde, sokakta konuştuğumuz gibi doğal ve sempatik. “Reklam sektörü güzel manevra yapmış” dedik. YouTube bildiğin TV dünyasının içine girmiş durumda. Dili, görselliği ve anlatım şeklini tamamen değiştirmeye başladı.
Sanılmasın ki, TV’de YouTube gibi içerik üreterek başarılı olmak mümkün. Hele ki, TV ünlüleri zaman zaman YouTuber gibi içerik üretmeyi denedi ve gördüler ki, olmuyor. TV yıldızları hatta bu konuda rahatsız edici eleştirilerin hedefi oldu. Hepsi için söylemiyorum elbette ama büyük çoğunluğu sıkıntı yaşadı diyebilirim.
YouTube ünlüsü TV’de tutmadı…
Televizyon ile YouTube arasında çok önemli bir fark var. TV, içerik üreticisi neyi nasıl göstermek isterse öyle gösterildiği bir platform. YouTube, gerçek. Çünkü içerik üreticileri gerçek. Ben de onlardan biri olduğum için çok fazla detay verebiliyorum. Uzun yıllar TV’de de çalışmış biri olarak sektörden çok arkadaşım var haliyle. Sokakta vatandaş televizyon ünlüsü gördüğünde mesafesini korur. YouTube’da tanıdığı birini görünce boynuna atlar. “Abicim, ablacım” diyerek doğrudan muhabbete girer. Sebebi bu gerçekliktir işte. Reklam dünyası çok akıllı ve üretimi bu yöne kaydırmış bile. Çok amaçlı düşünüldüğü de kesin. Tek prodüksiyonla reklamları hem TV’de hem de YouTube’da yayımlayabilecekler. Bir süre TV için klasik kafayla hazırladıkları reklamları YouTube üzerinde yayımlamayı denediler. “Gider bu gider” dediler. Gitmedi tabii! Sonra YouTube ünlüsünü TV’de denediler. O da yemedi. Nedeni çok basit. YouTube ünlüsü TV’de satmaz. Tanınmıyor çünkü. Üstelik TV’de çıkan YouTuber, YouTube izleyicisini de rahatsız etti. “Gitti artık, bu da onlardan oldu” kafasına bile gelindi. Şu an durum dengelenmiş görünüyor. Çok iyi yola girdiklerini söyleyebilirim. Güzel reklamlar izleyeceğiz gibi geliyor bana.
İçerik üreticiler tarafından baktığımızda da sıkıntılar çok. “Para veriyorsa sorun yok, tanıtırız abi” kafasından çıkmak zorundalar. Suni şişirilmiş hesaplarından yalandan etkileşimlerle çok büyük iş yapmış gibi yapanları kastediyorum. Kimse kimseyi kandırmasın lütfen. Ajansların, markaların burada sağlam durması, sapla samanı ayırması gerekiyor. Her milyonluk hesap amacınıza hizmet eder gibi bir matematik yok. Her iki taraf da seçici olmak zorunda. Özellikle Instagram bu konuda en çok kirlenmiş platform gibi görünüyor.
YouTube içerik üreticileri ile ilgili bir iki cümle daha yazıp toparlayacağım. YouTube çok önemli bir platform. Ajans Press yaptığı son araştırma sonuçlarını paylaştı. Sonuçlar bu platformun önemini bir kez daha görmemiz için çok somut örnekler sundu. Türkiye’de 48 milyon kişi günün 3 saatini sosyal medyada geçiriyor. We Are Social 2017 verilerine göre, Türkiye’de 48 milyon kişilik kitlenin yüzde 87’si düzenli olarak her gün internete girerken, online ortamda 3 saati sosyal medyada olmak üzere 6 saat 46 dakika geçiriyor. Kullanıcıların yarısından fazlasının YouTube’u kullanması bunun bir kanıtı. Buna paralel olarak internetten alışverişte de ciddi artış olmuş. Son bir yılda 2,5 milyon kişi artarak 15 milyon internetten alışveriş yapan bir kitle oluşmuş. Bu pazarın neden bu kadar önemli olduğunu sanırım daha net görmüş oldunuz.
YouTuber’lara öneriler
Çıtayı yukarı çıkarttıkça çıkartan, abarttıkça abartan YouTuber kardeşlerim; şimdi ne yapacaksınız? Dijital dünyayı tanımıyormuş gibi 100 m koştunuz, nefesiniz kesildi!
Şimdi ne içerik üretseniz yorumlar belli;
- Ee, bu da baydı artık.
- Ne oldu, paran mı bitti?
- Hep aynı şeyler
- …bitti artık, baksana sürekli aynı şeyleri yapıyor…
Uzar gider bu yorumlar… YouTube felsefesi ile YouTube büyüsü kafayı buldurunca böyle oldu. Yaş olarak çok genç ve tecrübesiz olan bu kardeşlerimiz kötü bir çıkmazın içinde şu an. Bu hem iyi hem kötü!
İyi, çünkü yeniler için fırsat doğacak. Takipçiler alternatif YouTube felsefesini ve büyüsünü kafayı bulmadan tüketen YouTuber’lar istiyor. Bu alttan gelenler için iyi bir fırsat gibi görünmekte. Eski YouTuber’ların hatalarını yapmadan yürümeyi başaranlar hayatları boyu ya da en azından uzunca bir süre bu mesleği yapabilirler.
Kötü tarafı; kendini hızla tüketen 100 metreci YouTuberlar yaşlarının etkisiyle, okullarını askıya aldılar, eğitimlerini tamamlamadılar, başka bir meslek konusunda ilerlemediler, akranları aldı başını gitti. Bu eski kahramanları zor günler bekliyor. Yazdıklarımın bu kısmı şimdi olmayacak. Yakın gelecekte olacak. O yüzden, “Hiç de öyle değil” demeyin. Kulak asın, durumu nasıl toparlarız, ona bakın bence. Hatta ilk günlerinize geri dönerek tekrar başlayın. Bunu bir vlog’la yapın ki, içerik olarak da kullanabilin. Evet, yakın gelecekte olacaklara küçük örneklerle bitirelim. Ne o kadar kolay kazanılan paralar var artık, ne de sokakta üzerine atlayan, fotoğraf çektiren takipçilerin. Seni takip edenler büyüdü, yolunu çizdi! Sen ne oldun? Sorman gereken soru bu kendine!
Timur Akkurt / Teknosafari
Yorumlar