Peki, hukuk ile dijital arasındaki mesafeyi kapatma adına neler yapılabilir?
Volkan Dülger: Bunu kamu ve özel hukuk olarak iki başlıkta değerlendirmek lazım. Kamu hukukunda ise özellikle ceza hukukundan bahsetmemiz gerek. Özel hukuk biraz daha esnek. Siz sözleşmelerinizle, o konuda Borçlar Kanun’unda özel bir yüküm olmasa da, yeni kanunlarla bir çok değişim oldu: Elektronik imza, dijital alanda yapılan sözleşmelerin geçerliliği, delil niteliği kabul edildi. Sözleşme serbestisi ilkesi ile birçok sorusuna çözüm getirebiliyorsunuz. Ceza hukuku tarafında; suçta ve cezada kanun ilkesi vardır. Yani kişilerin güvenliğini sağlamak için hâkim kafasına göre hukuk yaratamaz. Kanunda ne varsa ona uymak zorundadır. Kanun çok çabuk değişen bir şey değil. Örneğin siz bugün bir kural koyuyorsunuz, ondan 1 sene sonra bilişim alanında yeni suç işleme modelleri ortaya çıkıyor. “Bu suç kalıba uymuyor” diyorsunuz ama yapılan işin suç olduğunu bildiğiniz halde o kişiyi cezalandıramıyorsunuz. Kanun koyucunun sürekli bu işin taraflarıyla sektörle avukat, hâkim, savcı ve kolluk kuvvetleri ile sürekli iletişim halinde olması ve bu ihtiyaçlar doğrultusunda ceza kanunlarını güncellemesi gerekiyor. Bunun tek çözümü bu. Bütün Avrupa bu böyle. Örneğin dijital delil alanında örnek aldığımız Almanya’nın ceza muhakemesi kanununda özel bir hüküm yok. Eski gözetim, dinleme kuralları ile bu işi yapıyorlar. Bu konuda daha şanslı olanlar ise ABD ve İngiltere. Onlarda hâkimlerin hukuk yaratma şansı daha fazla ve öncesinde parlamentolarında hep alt komiteler var. Bu konularda çalışıyorlar, sürekli kanunlarda güncellemeler yapıyorlar. Ama Türkiye’nin bu ülkelerden çok da geride olduğunu söyleyemeyiz. Bizim yasalarımızda problem yok. Özellikle bilişim hukuku alanında sorun uygulamada. Öncelikle kişilerin bakış açılarının evirilmesi gerekiyor.
Savaş Önemli: Nesnelerin interneti ekosisteminin pek çok oyuncusu var. Robotlar, drone’lar, sürücüsüz araçlar, sensörler vs. Son yıllarda bu teknolojilerin hangisinde bilişim hukuku özelinde daha somut gelişmeler görebildik? Ya da en azında bize yol gösterecek emsal hikayeler ortaya çıktı?
Gökhan Ahi: Bizim yargımıza intikal eden davalar henüz çok başlangıç seviyesinde. E-posta hesabım ele geçirildi, ATM’de kartım kopyalandı gibi. Ama özellikle drone tarafında yakın zamanda gelişmeler bekliyoruz. Bu konuda Sivil Havacılık son derece aktif. Geçtiğimiz aylarda ABD’deki düzenlemelerin neredeyse aynısını hayata geçirdi. Öte yandan henüz sürücüsüz araçlar ya da robotlar konusunda bir çalışma yok ama bence bizim esas meselemiz şu. Üzerinde tartıştığımız hangi teknoloji ile alakalı olursa olsun hepsinin içerisinde bir veri konusu var. Veri dediğimiz şey, hukukçuların henüz tam olarak anlayamadığı, anlayanın da nasıl çözeceğini bilmediği bir alan. Unutulma hakkından kişisel verilerin korunmasına kadar veri ile ilgili içinde soru işaretleri olan çok fazla başlık var. Sanki önümüzdeki birkaç yılın ana konusu veri olacak. Bunun birçok sebebi var. Öncelikle teknoloji o kadar gelişti ki veri artık sınırsızca dolaşabiliyor. 5G sonrası verinin dolaşım hızı daha da artacak ve bununla birlikte çoğalan veriyi daha iyi korumamız gerekecek. Bunu tek başına hukukun koruması yetmez. Yazılım, donanım ve zihniyet olarak korunması gerekiyor. Şu anki mevcut düzenlemelere baktığımızda amacın veriyi korumak yerine yeni iş alanları yaratmak olduğunu gözlemliyorum. Veri ile ilgili akademik düzeyde bir bilinçlendirme şart.
Savaş Önemli: Kişisel veriler kadar kamusal veriler de çok önemli başlık, öyle değil mi?
Gökhan Ahi: Kesinlikle, bugün akıllı şehirlerden bahsediyoruz, hangi bölgede ne kadar çöp toplandı ve nereye döküldü, gibi birçok veriyi artık elde etmek mümkün. Ancak sorun şu ki devletler, belediyeler gittikçe şeffaflaşmaktan uzaklaşıyor. Çünkü veri paylaşımı demek yönetimsel olarak eleştiri demek. Yönetimsel olarak eleştirilmemek için birçok ülkede veriler arka plana itiliyor. Bu da dünyada yeni çatışma alanları yaratıyor. Tam tersini yapanlar da var elbette. Örneğin Barselona Belediyesi elindeki tüm verileri açmış durumda. Bu verileri alıp uygulama geliştirebiliyorsunuz. Diğer yandan akıllı duraklar inşa eden bizim İETT’miz bütün verileri elinde tutuyor. Bu verileri açsa müthiş bir verimlilik sağlanabilir.
Serhan Ünalan: Bence de akıllı şehir konusunun olmazsa olmazı açık veri. Türkiye’de açık veri konusunda sorunlar var, dediğiniz gibi. Her şeyden önce açık veri konusunda bazı kriterler ortaya konmalı. Biz bu kriterleri şöyle sıralıyoruz: Standartlaşma, güvenlik, sistem, akıllı olma ve sürdürülebilir olma. Bunlar sağlandıktan sonra ancak işin hukukî tarafına bakmak mümkün.
Yorumlar