Skip to main content

Dünya nüfusunun hızla kentlere taşınması ile baş gösteren gıda üretimi sorununa karşı, yeşil ve basit teknolojiler bize dikey tarım seçeneğini sunuyor. Üretim krizi ve plansız kentleşme sürerse, ciddi bir üretim seçeneği olması kaçınılmaz gibi görünüyor.

Dünya nüfusunun yüzde 55’i kentlerde yaşıyor. Birleşmiş Milletler’e göre 30 yıl sonra bu oran yüzde 68’e çıkacak. Kuzey Amerika’da nüfusun beşte dördünden fazlası kentli oldu bile. Kente taşınmak, binaların arasında yaşamak insanın kültürel yaşamını değiştirse de temel ihtiyaçlarını değiştirmiyor. Akla hemen şu soru geliyor. Herkes kentte yaşarsa, onları besleyecek gıdayı kim üretecek? Dikey tarım akla gelen yanıtlardan biri ama gerçekten de aranan çözüm mü?

Dikey tarım, toprağa, büyük arazilere, bol suya ulaşma olanağının sınırlı olduğu kentlerde yaşayanlara bir fırsat sunuyor. Kentteki binanızın çatısında, balkonlarınızda, dairenizin içindeki bir odada veya şehirdeki küçük bir alanda yatay değil dikey büyüyerek gıda üretmek mümkün. Dikey tarımla üretebileceğiniz sebze ve meyve sayısı az değil. İlk akla gelenler arasında domates, patates, marul, lahana, patlıcan, ıspanak, buğday, salatalık, çilek ve fasulyeyi sayabiliriz. Dar bir alanı kullanarak ciddi miktarda üretim yapmak mümkün. Dilerseniz ailenizi doyurabilir dilerseniz de kazanç elde edebilirsiniz. Tek yapmanız gereken bitkilerin büyümesi için gerekli ışığı, suyu, gübre ve mineralleri en uygun tasarımla bir araya getirmek. Toprağa bile gerek yok.

Farklı yöntemler olsa da temelde yapmanız gereken bitkilerin ihtiyaç duyduğu mineralleri bitkiye verdiğiniz suyun içine katarak köklere ulaştırmak ve yeterli ışığı sağlamak. Üst üste dizilmiş raflara konmuş kitaplar gibi bitkileri dizdiğinizi düşünün. Hepsine mineralli su ve ışığın gittiğinden emin olun. Bunu yaparken ekonomik bir değerlendirme yapmayı da ihmal etmeyin. Verim açısından bir sorun yok, teknoloji kuantumdan yüksek not gerektirmiyor ama maliyetler dikey tarım sevdanızın önünü kesebilir.

Yer az üretim çok

Dikey tarım konusunda hayata geçirilmiş çok sayıda örnek ve bilimsel araştırma var. Dikey tarımın ekonomisini inceleyen bir makaleden derlediğim rakamlar ilginizi çekebilir. Bir hektar alandan yaklaşık 45 ton domates alınırken, dikey tarımda bu 155 tona kadar çıkabiliyor. Patateste bu oran 28’e 150, lahanada 50’ye 67, biberde 30’a 133 oluyor. Elbette, bu rakamlar hem geleneksel tarım hem de dikey tarım için çeşitli koşullara bağlı olarak değişiyor.

Maliyet kısmı da işi nerede ve nasıl yaptığınızla çok ilgili. Ürettiğiniz ürünün pazardaki fiyatlarını dikkate almanız gerektiğini söylememe bile gerek yok sanırım. Dikey tarımın ciddi bir iklimlendirme maliyeti olduğunu unutmamalısınız. Eğer ışık alan bir alanınız varsa işiniz kolaylaşabilir ancak büyük üretimler ciddi bir enerji maliyetiyle karşı karşıya kalıyor. Su, enerji ve ilk yatırım maliyeti dikey tarım yapacak kişilerin önündeki en ciddi kalemler. Makalenin sonuç kısmına sadık kalıp, dikey tarımın özellikle gıda yetiştirme konusunda zorlanan Suudi Arabistan gibi ülkeler; New York, Tokyo ve Los Angeles gibi mega kentlerde ekonomik bir seçenek haline geldiğini belirtelim. Yaşanan son patates ve biber krizinden sonra İstanbul’un da bu kategoriye girip girmediği iyi bir araştırma konusu olabilir.

Enerji maliyetlerine dikkat

Ölçek büyüdükçe, bitkilerden çıkan karbondioksitin nasıl kontrol edileceği, suyun geri dönüştürülüp dönüştürülmeyeceği ve enerji ihtiyacının nereden karşılanacağı soruları ciddiyetle yanıtlanması gereken konulara dönüşüyor. Enerji maliyetlerinin çok yüksek olduğu bir kentte güneş enerjisi kullanmak, su kıtlığı yaşanan bir yerde kullanılmış suyu geri dönüştürmek maliyetleri azaltabilir.

Karar alma kıstasları sadece ekonomi ve teknolojiye bağlı değil. Güneş ve toprağın olmadığı bir tarımı çok sıcak karşılamayanlar olabilir. Öte yandan, topraksız ve böceklerden uzak bir ortamda, böcek öldürücülere, tarım ilaçlarına muhtaç kalmadan yapılan bir üretimi tercih edenler de çıkabilir. Maliyet sorununu hallettiyseniz işin bu kısmı daha çok pazarlamacıları ilgilendiriyor. İnsanın tükettiği yerde üretmesinin bir sebebi vardı. Akıl almaz bir hızla büyüyen kentler zihnimizi bulandırsa da üretimin yerelleşmesinin ve tüketenlere yakın olmasının bu bulanıklığı giderecek gerekçeleri var. Ürettiğiniz gıdanın nasıl yetiştiğini bilmek, nakliye için harcanan maliyet ve enerjiden tasarruf etmek gibi.

Özgür Gürbüz, Gazeteci