Endüstri devriminden bugüne kentler, ekonomik büyümenin lokomotifleri konumunda yer aldılar. Endüstrinin ilk hamlesi, pek çok ülke için toplumsal refahı geliştirmede önemli bir adım olsa da verimliliği artırmak adına verilen tavizler, eğitim, sağlık, altyapı ve ulaşım gibi toplumsal önceliklerin göz ardı edilmesine neden oldu ve çok da “akıllı” hamleler değildi. Enerji tüketimi, israf ve yoğunluk ise bugün daha fazla verimlilik ve teknolojik gelişme talep eden vatandaşların kaygılarını artırdı. Küresel iklim değişikliği ve kısıtlı kaynakların kullanımına yönelik farkındalığının artması ise değişimi kaçınılmaz kıldı.
Kentlerin nüfusu artıyor
Bugün yaklaşık 7 milyar olan dünya nüfusunun 2020’de 7,8 milyara, 2050’de 9,7 milyara ulaşacağı, söz konusu artışın ise büyük oranda gelişmekte olan ülkelerden kaynaklanacağı öngörülüyor. 2010’da dünya nüfusunun yüzde 52’si kentlerde yaşarken 2020’de bu oranın yüzde 56’ya ve 2050’de yüzde 67’ye ulaşacağı tahmin ediliyor.
Kentlerdeki nüfus artışı; altyapı, konut, ulaşım, eğitim, sağlık, güvenlik, çevre, enerji ve elbette trafik alanlarında sorunları da beraberinde getiriyor. Vizyoner yerel yönetimler ise daha yaşanabilir kentler sunmak, toplumun yaşamsal gereksinimlerini karşılayan kaynakların daha verimli kullanılabilmesini sağlayabilmek adına akılcı stratejiler geliştirmek zorunda kalıyorlar.
İçinde bulunduğumuz yüzyılda, bilgi ve iletişim teknolojilerinin (Information and Communication Technology (ICT) ve nesnelerin interneti (Internet of Things (IoT) kavramlarının gelişmesiyle, birbiri ile iletişim kurabilen ve söz konusu iletişimin çıktılarını derleyerek veriye dönüştürebilen bir nesneler ekosistemi oluştu. Geçen 10 yılda, geleneksel yerel yönetim anlayışı da yerini bilgi ve birey odaklı katılımcı yönetime bıraktı. Toplumsal refahın ölçütlerinden biri olarak kent yaşamı ve kentlerin marka değerleri de yerel yönetimleri akıllı kent uygulamalarına yatırım yapmaya yöneltti.
Kentsel gelişme vizyonunun dijital teknolojilerle birleştirilerek tüm kentsel hizmet ve ürünlere entegre edildiği, toplumun dijital bileşenlerin kullanım süreçlerine olduğu kadar karar alma süreçlerine de katılımının sağlandığı yeni kentsel gelişim yaklaşımı akıllı kentleri oluşturdu.
Akıllı kentler, -en basit tanımla- IoT ekosisteminin tüm bileşenlerinin sensörlerle merkeze ilettiği verilerin anlık kullanıma uygun bilgi paketlerine dönüştürülmesi ile yönetiliyor. Dijitalleşme, akıllı kentlerin önceliği. Kentin her noktasındaki sensörlerden merkezi veya yerel otomasyona iletilen veriler ayrıştırılarak, güvenlik, sağlık, çevre, enerji, trafik, ulaşım vb. alanlarında ortaya çıkan gereksinimlere göre işlenebiliyorlar. Şüphesiz, mobilitenin tüm olanaklarını kullanan bireyler de, söz konusu dijital ekosistemin bir parçası. Bu ekosistemde toplanan veriler, yerel yöneticilere izlenebilir ve ölçülebilir bir yönetim olanağı sunuyor. Elde edilen büyük veri, şeffaf olduğu sürece bireyler adına da değer taşıyor.
Akıllı kentler, merkezine insanı alan, insanın kent yaşamındaki işlevini artıran bir anlayışla biçimlendiriliyor. Dünyada ilk akıllı kent yatırımlarını başlatan ülkeler olarak Almanya, Çin, İngiltere, Singapur ve ABD öne çıkıyor. Bugün ise akıllı kentler, ülkelerin kalkınma stratejilerinde öncelikli madde olarak yer alıyor ve farklı ölçeklerde çok sayıda akıllı kent uygulaması üzerinde çalışılıyor.
Dijitalleşme ve toplumsal dönüşümün bir yansıması olarak 2013’te 21 olan akıllı kent sayısı 2025’e kadar 88’e ulaşacak. Asya-Pasifik bölgesi, 2025’te 32 kentle lider konumda yer almayı hedeflerken, Avrupa 31, ABD ise 25 akıllı kente sahip olmayı planlıyor.
Akıllı kentin bileşeni olarak otomobil
Otomotiv teknolojilerinde ilk olarak yön bulma (navigasyon) ile başlayan girişim, sürücü destek sistemlerinin geliştirilmesi ile otomobili akıllı kentlerin temel bileşenlerinden biri olarak konumladı. Ağa bağlı cihazların birbiri ile haberleşmesini sağlayan M2M (Machine to Machine – Makineden Makineye) sistemleri, kentlerde ulaşımı yöneten, akıllı trafik ve park sistemleri ile bireyin yaşam alanına saygılı çözümler üretmeyi vaadediyor.
Akıllı otomobillerin çalışma prensibi, kesintisiz ve doğru bir ağ ile aracı buluşturmak, sensörleri ile çevresini izleyerek söz konusu bilgi alışverişini doğrulamak ve güvenli sürüş elde etmek üzerine kurgulanıyor. Üreticiler, kesintisiz bağlantı, doğru haritalama, algılama ve güvenlik riskleri için iletişim ve teknoloji geliştiricileriyle de yakın işbirlikleri kuruyorlar. Silikon Vadisi’nde Ar-Ge laboratuvarları bulunan markalar ve girişimler de ‘akıllı ulaşım’ üzerine çalışmalarını sürdürüyorlar.
Günümüzde otonom (sürücüsüz) altyapıya sahip otomobillerde çarpışmayı önlemek ve güvenli sürüş için kamera, sensör, radar ve lidarlar (hassas ışık temelli sensörler) kullanılıyor. Yılın ilk ayında Las Vegas’ta gerçekleştirilen Tüketici Elektroniği Fuarı’nda ise bu teknolojilere ek olarak kablosuz bir teknoloji örneği sergilendi. Sensörün görüş alanında olmasa da nesneleri algılayabilen, trafikte çarpışmalardan kaçınmanın yanı sıra trafik akışına da yarar sağlayan ve yakıt/enerji verimliliği odaklı bu teknoloji, akıllı kent ve ‘kentsel mobilite’ girişimlerine yeni bir bakış açısı getiriyor.
Veri alışverişi tabanlı söz konusu V2X aracı, radyo teknolojisi ile otomobilin sokak lambaları, yol işaretleri gibi akıllı kentte işlev gören trafik araçları ile kesintisiz iletişim kurabilmesine olanak sağlıyor. ABD’nin Ulaştırma Bakanlığı da tüm yeni araçların çarpışmaları önlemek için araç içi veya bu kablosuz vericileri yeni bir standart güvenlik özelliği olarak donatılmasını zorunlu kılacak bir kural yayınladı. Çin’in en büyük otomobil üreticisi SAIC Motors ile ortaklık kuran üretici şirket, kalabalık kentleri ile bilinen Asya’da da bu teknolojiyi yaygınlaştırmak için girişimlerini sürdürüyor.
Endüstri 4.0 ve akıllı kentler
Endüstrileşmenin dördüncü evresi olan Endüstri 4.0 da akıllı kentler ve sürdürülebilir üretim yöntemleri için sınırsız fırsatlar sunacak. Akıllı ulaşım çözümlerinin yaygınlaşması ve rota verimliliğinin geliştirilmesi ile sürücüler zaman ve yakıt verimliliği sağlarken, daha güvenli ve daha az emisyon üreten yolculuklar planlayabilecekler. Değişime uyum sağlayan, yenilikçi ve çevre duyarlılıkları olan markaların yeni kuşağın ilgisini çekip rekabet avantajı sağladığı güncel örnekler üzerinde görülüyor. Anlaşılıyor ki, yeni yaşam tasarımı, yeni üretim modelleri; yaşamı kolaylaştıran, bireye saygılı kent uygulamaları üzerinde gelişecek.
Ulaşımda akıllı uygulamalar
Toronto
Kuzey Amerika’nın en akıllı kenti olan Kanada’nın Toronto kentinde çöp kamyonları doğalgazla çalıştırılıyor. Doğalgaz üretimi için kentin atık toplama sahasından ayrıştırılan çöpler kullanılıyor.
Amsterdam
Kanal ulaşımının yoğun olduğu kentte, tekne ulaşımından kaynaklanan karbondioksit salınımını azaltmak için için elektrikli tekneler ve kıyıdan güç bağlantıları projesi hayata geçiriliyor. Park yeri sahiplerinin park yerlerini belirli bir ücret karşılığında kiraya verdiği Mobypark uygulaması da bulunuyor.
Barselona
Barselona’da 250’den fazla elektrikli araç şarj istasyonu bulunuyor. Kentte, Avrupa’daki en büyük elektrikli taksi filolarından biri de bulunuyor.
Kopenhag
Kentte yaşayan insanların yüzde 50’sinden fazlasının, iş yerlerine ve okullarına bisiklet ile gidebilmesi için uygun altyapı çalışmaları yapılıyor.
Masdar
Abu-Dhabi’ye 17 km uzaklıkta yer alan Masdar’da kullanılmak üzere bireysel taşıma araçları (PRT) tasarlanıyor. Batarya ile çalışan bu araçlar istasyonlara ulaştıklarında otomatik olarak şarj oluyorlar. Bu araçlarla hedeflenen ise düşük karbon salınımı ile şehir içi ulaşımı sağlamak.
Tokyo
2020 Yaz Olimpiyatları’na ev sahipliği yapacak Tokyo, hidrojen kullanımını artırarak karbondioksit emisyonunun azaltılmasına yönelik yatırımlar yapıyor. Kentte, 2020’ye kadar trafikte 6 bin yakıt hücreli araç ve 35 hidrojen dolum istasyonunun aktif olması hedefleniyor.
Ersoy Yaşar
twitter.com/ersysr
Yorumlar