Sürücüsüz araçlar, robotlar, drone’lar, sanal gerçeklik gözlükleri ve daha fazlası… Dijital çağın bize sunduğu akıllı cihazlara her gün bir yenisi ekleniyor. Ve tüketici olarak bu yeniliklere o kadar hızlı adapte oluyoruz ki, sürekli daha fazlasını talep ediyoruz. Bu süreçte donanımdan yazılıma teknoloji üreticileri son kullanıcının ihtiyaçlarına cevap verebilmek adına hep daha iyisini yapma gayretiyle çalışıyorken, bir şey genelde hep gözden kaçıyor. Dijitalleşmenin ve yeni teknolojilerin toplumsal yaşama, sosyal hayatımıza etkisi ve bu hesaba katılmadığı için de teknolojik gelişmelerin gerisinde kalmaya mahkûm hukuk sisteminden bahsediyorum.
Evet, sürücüsüz araba fikri güzel, peki sürücüsüz araba bir kazaya karıştığında sorumluluk kimin olacak? Ya da kullanıcısının sözünden çıkan bir robot suç işlerse, suç kim üstlenecek? Robotun sahibi mi robot mu yoksa robotu üreten mi? Bu örneklerin sayısını çoğaltabiliriz.
Anlayacağınız dijital çağda her şey güllük gülistanlık değil. Yeni teknolojiler hayatımızda daha fazla oldukça onlarla yaşamayı öğrenmek zorundayız ve bu da özellikle hukuk tarafında bir dönüşümü gerekli kılıyor. Bu dönüşümü gerçekleştirmek sadece bilişim hukukçularının işi değil, sektör hep birlikte kafa kafaya verip dijital çağın hukukunu baştan yazmalı. 2020’lerin başı itibariyle hayatımıza 5G’nin dâhil olmasıyla bağlı cihaz sayısının 50 milyara ulaşacağını hesaba kattığımızda bilişim hukuku bugün tıkandığı yasal problemleri belki de mumla arayacak.
Biz de bu bağlamda şimdiden harekete geçmek ve hali hazırda hukuk sisteminin dijital çağda ihtiyaç duyduğu dönüşümü konuşmak için sektörü yakından bilen bilişim hukukçuları ile nesnelerin internetinden drone’lara farklı alanlardaki teknoloji yöneticilerini bir araya getirdik…
Savaş Önemli: Yeni nesil teknolojileri hukuk dünyası nasıl görüyor ve yorumluyor? Dijital çağda kendini geliştirme adına hukuk insanları neler yapıyor?
Volkan Dülger: Hukuk dünyasının dijitale bakışı çok iç açıcı değil. Bildiğim kadarıyla birkaç üniversite dışında lisans seviyesinde bilişim hukuku dersi açan üniversite yok. Özellikle eski kuşak buna tamamen yabancı. Bilgisayarı yalnızca bir daktilo gibi görüyorlar. Word kullanıyorlar karşılarına Excel’i dahi çıkarsanız şaşırıyorlar. Bahsettiğimiz kişiler, siz bir sorunla karşılaştığınızda sizi yönlendirmesini size tavsiyede bulunmasını beklediğiniz hukukçular. Biz bir kere her şeyden biz orta öğretimden gelirken çocukları dijital dünya barıştırmıyoruz. Dünyada da bu böyle. Öte yandan hukukta köşeler kapılmış durumda. İcra işinden danışmanlığa kadar birçok alanda kimse size iş kaptırmaz. Halbuki bilişim hukuku son derece bakir bir alan. O kadar çok talep, o kadar az arz var ki biz de bu yüzden gençleri bu alana yönlendirmeye çalışıyoruz. Buna ek olarak bir de hukukun doğasından kaynaklı bir bariyer var. Hukuk hep arkadan ve yavaş gider. Normal bir sosyal ilişkide bile, o ilişki patlar; hukuk ondan sonra müdahale eder. Bilişim ise ışık hızıyla gidiyor, biz hukuk olarak kağnı arabasıyla onu yakalamaya çalışıyoruz.
Devamı için sayfa numaralarını kullanabilirsiniz…
Yorumlar