2. Dünya Savaşı’yla alakalı sayısız oyundan sonra Call of Duty, Battlefield gibi ana akım seriler yavaş yavaş geleceği konu almaya başlamışlardı. Özellikle de Call of Duty bu sene çıkacak olan yeni oyununun fragmanıyla ‘dislike’ rekoru kırmayı başardı. Çünkü, oyuncular artık bundan sıkılmıştı. Yeni bir şeyler bekliyorlardı. Battlfield de bu yeni ‘şey’i eskiye dönerek, ‘Tüm savaşları bitirecek olan yegane savaş’a bizi götürerek gerçekleştirdi. Evet, Battlefield 4’ten sonra gelecek oyunun 1. Dünya Savaşı’nı konu alacak olan Battlefield 1 olacağını kimse beklemiyordu. Ders niyetine okutulması gereken muhteşemlikte bir fragmanla bunu duyurdular. Üstelik bizim için de büyük bir sürprizle geliyordu: Oyun tamamen Türkçe’ydi ve Osmanlı da var olacaktı.
Öncelikle şunu söylemek istiyorum, Battlefield beni çok etkiledi. Evet, muhteşem grafikleri var, Multiplayer özellikleri ağzımızın suyunu akıtıyor, oyunun sunumu olağanüstü. Daha övecek bir çok şey sayabilirim size. Ama bu incelemede biraz daha farklı bir yanını ön plana çıkartmak istiyorum. Battlefield 1’in aynı iyi bir film gibi derdi var ve o derdini oyuncusuna her karesinde hissettiriyor. Bu o kadar az rastlanır bir şey ki. Hele ki bir oyunda. İşte ben tam olarak bu yanıyla ilgileneceğim bu yazıda.
Oyuna başladığımızda Afro-Amerikan bir asker olarak gözümüzü bir hastanede açıyoruz. Bir cut ve savaş meydanındayız. Daha 18-19 yaşlarında ‘burada ne işim var benim’ diyen bir askeriz. Yani bir gözü dönmüş bir savaş makinesi değil. Bir çatışmanın ortasındayız. Ne yapacağımız belli değil. Sadece hayatta kalmak zorundayız. Elimden geldiğince hayatta kalmaya çalışıyorum ben de, ama beceremiyorum. Ölüyorum savaş meydanında. Ekranda bir isim ve doğum-ölüm tarihi çıkıyor. Henüz 19 yaşında bir çocuğuz. Birden oyuna başka biri olarak devam ediyoruz. Savaş meydanı aynı savaş meydanı, ama biz farklı bir asker oluyoruz. Savaşıyoruz. Yine ölüyorum. Bu sefer başka bir isim, bir doğum tarihi, aynı ölüm yılı. Yaşımız belki 1 fazla belki 1 az. Çocuğuz yani. Sonra başka biri olarak açıyoruz yine gözümüzü. Savaş devam ediyor. Arada sırada savaştığımız insanların yerinde oluyoruz. Yani ‘düşmanlarımız’ oluyoruz. Bu sefer beraber savaştığımız insanları düşmanımız olarak görüp onları öldürmemizi istiyorlar bizden. Öldürüyoruz. Ve yine ölüyoruz. Bu böyle sürüyor. Battlefield 1, daha giriş kısmında bir derdinin olduğunu bize belli ediyor. Bu bir savaş oyunu değil. Bu oyunun konusu savaş.
Sinema için Full Metal Jacket, Platoon ne ifade ediyorsa, Battlefield 1 de artık onu ifade edecek. Çıkış noktaları aynı, farklı disiplinlerin ürettikleri sanat eserleri bu saydıklarım. Konusunun merceğine savaşı almış, o savaşın ortasında ne yapacağını tam olarak bilmeyen sıradan insanların hayatı. Normal hayatlarında bir şöför, bir şarkıcı, bir öğrenci, bir sevgili, bir baba, bir oğul olan bu insanlar savaşın ortasına bırakılıyor, ellerine birer silah veriliyor. Karşındaki düşman, öldür onu, deniyor. Bize belki bunu bir tarafın bakış açısıyla veriyor olsaydı Battlefield, samimiyetine inanmakta zorluk çekebilirdik. Ama öyle yapmıyor. 5 ayrı hikaye sunuyor bize. 5 ayrı yer, 5 ayrı cephe, 5 ayrı insan. Hepsinin birer görevi var, hayatta kalarak o görevleri gerçekleştirmek zorundayız. Ama o kadar acemi askerleriz ki, her adımımızda bizim burada ne işimiz var diye soruyoruz kendimize. ‘Tüm savaşları bitirecek’ diye düşünülen savaş, asla son savaş olmuyor.
Hikaye anlatımı gerçekten iyi bir sinema filmi kıvamında. Ara sahnelerden tutun, oynanıştaki özgürlüğe, diyaloglardan karakterler arası tansiyona her şey kusursuz düzeyde. Battlefield serisinin açık ara en iyi senaryoya sahip oyunu olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Gerçi diğer oyunlarında senaryo diye bir şey olmadığını da göz önünde bulundurmak lazım. Senaryo moduyla alakalı söyleyebileceğim tek eksi yön, çok kısa sürmesi. Senaryo modu gerçekten çok kısa sürüyor. Ağzımızda buruk bir tad kalıyor, daha fazlasını bekliyorsunuz. Belki DLC’lerle bize yeni deneyimler yaşatabilirler.
Biraz da Multiplayer kısmına bakalım. Battlefield serisi her zaman online modlarında zirvede olmuştur. Her oyununda senaryo modundan çok multiplayer modları ön plana çıkar. Battlefield 1’de de Multiplayer modları yine büyük bir zamanımızı alacak. Önceki Battlefield’lerden alışkın olduğumuz modlara artı olarak ‘Operasyonlar’ adında yepyeni bir mod konmuş. Ben bayağı bir zamanımı bu modda harcadım diyebilirim. Birbirine bağlı birkaç haritadan oluşan büyük bir haritada, cephe cephe savaşıyorsunuz. O cepheleri ya savunuyor ya da fethetmeye çalışıyorsunuz. Bu da ortaya çok ilginç anlar çıkartıyor ortaya. Fetih (Conquest), Team Deathmatch, Akın (Rush) ve Üstünlük(Dominitaion) modları zaten yerli yerinde duruyor. Ama Operasyonlar modu gerçek anlamda bu eski emektar modlarımızın papucunu dama attıracak gibi duruyor. Bu arada yeni multiplayer sisteminde ödül ve puan dağıtımı daha adil bir şekilde yapılıyor. Oyun içerisinde sağladığımız her fayda bize artı değer olarak geri dönüyor.
Özetle toparlarsak, Battlefield 1 özellikle senaryo moduyla bir oyundan çok daha fazlası olmuş. Kendi açımdan bakarsam savaş üzerine yapılmış belki de en iyi oyun diyebilirim. Oynanışı, grafikleri, sunumu, tasarımları, online modları, senaryosuyla neredeyse kusursuz bir iş var karşımızda. Dediğim gibi, tek eksik yönü senaryo modunun çok kısa sürmesi. Onun dışında, bir derdi olan ve o derdini bize çok güzel anlatan bir oyun olmuş Battlefield 1.
Puan: 95
Yorumlar