Çok uluslu karşılaştırmalarda Türk insanının oldukça ‘girişimci’ olma meraklısı, isteklisi olduğunu ama gerçekleşme oranın bunun oldukça altında kaldığını görüyoruz. Bir yandan da ‘Ben yaparsam niye tutmasın’ inancıyla bir sürü İnternet kafe, lokanta açılıp kapandığını görüyoruz.
Yenilikçi taklitçilik
Sayısız teklifi 10 kişinin bile satın almadığı ‘fırsat’ alışveriş sitelerinin mantar gibi çoğaldığını gördük, ama ben bu girişimcilerinin çoğunun İnternet girişimcisi olmadığını biliyorum. Keşke İnternet alanında iş yapmak isteyen daha çok girişimci de ‘grup alışveriş’ işine cesaret edenler gibi kopyalamaya, taklide yatkın olsalar.
Çin’i yakından incelemiş olan, yaratıcı ve inovatif imitasyon (taklit) anlamındaki ‘imovasyon’ kavramını Sabancı Üniversitesi etkinliğinde anlatan Prof. Oded Shenkar’ın sunduğu yol haritasını blog’umda detaylandırdım, ama özellikle dijital girişimciler için önemli, çarpıcı olanlar şöyle: İnovasyonu yapan, ortalamada ortaya çıkan katma değerin yüzde 2’sini alabiliyor. İmitasyon süresi çok kısaldığı için ilk icat eden değil, ilk patent başvurusunu yapan kazanabiliyor! Hatta, artık ne patentler ne de marka gücü eskisi kadar koruyabiliyor.
Aslında Silikon Vadisi de inovasyondan çok bir imovasyon kümelenmesi. Benzer ürünler geliştirenlerden ‘karmaşık’ pazar yapısını çözebilen ve sunduğu değerin farkına inandırabilen öne çıkıyor.
Özetle, başta genç İnternet girişimcisi ve girişimci adaylarının tekerleği yeniden keşfetme eğilimini taşımaması, yerel pazarın ihtiyacını anlamaya odaklanması mevcut işleri daha da başarılı taklit etmenin önünü açabilir. Sektörümüzün hızlı gelişmesi için mükemmeliyetçilik ya da hiç yapılmamışı yapmak takıntısıyla geç kalıp hatta pazara çıkamama riski alınmamalı. Fikriniz gerçekten çok özgün bile olsa, yetkin ve becerili, kaynakları olan bir grup tarafından tahmininizden çok daha hızlı taklit edilebilir. Önemli olan uygulama, maliyet yönetimi ve sürekli iyileştirme.
Avucundaki kitle iletişim gücünü kullanmayan…
İnternet’in kişisel yayıncılığı kolaylaştırması, maliyetsiz şekilde tüm dünyaya erişimi mümkün kılması, blog’ların yaygınlaşması adeta vatandaş gazeteciliği ya da muhabirliğinin yükselişini müjdeliyordu. 2006’da temelleri atılan OnPunto projesinde, Yurtsan Atakan ve Ümit Aslanbay önderliğinde dünyada bir ilki denemiş, hiç medya geçmişi olmayan kişilerin haber veya yorumlarını basılı gazeteye, Hürriyet’in ilk sayfasına bile taşımıştık. OnPunto gibi platformlar aslında sadece medya dünyasını değil, sivil toplum bilincini de yenilemeye bir yol açacaktı.
Fakat hesaba katılmayan şey toplumun ‘muhabir’ olmaya ilgisizliği olabilir mi diye düşünüyorum. Çeşit çeşit paylaşım platformları uzun süredir hazır, ama bugün daha da önemlisi Türkiye’de milyonların elinde 1 hatta 2-3 asgari maaş ederinde çok yetenekli telefonlar var. Yani platformlara erişim sağlayan araçlar da geldi ve yaygınlaştı. Peki, elimizdeki bu cihazları, yeni imkânlara ulaşmak için kullanıyor muyuz?
Örnekler bol, ama bilincin yaygınlığı adına en hoşuma gideni İskoçya’da 9 yaşındaki kızın okul yemeklerinin fotoğraflarını telefonuyla çekip sayfasında yayınlaması. Yemeklerin yetersizliği ülkede tartışma konusu oldu, eğitim bakanı konuya el attı, ayrıca bağışlar toplandı.
Kısacası, telefonla sadece siyasi gerilimlere gönderme yapan karikatür tartışmanın ötesine geçmek Türkiye’de niye daha iyi bir hayat sürmemizi sağlamasın? Hem artık blog açmak zor geliyorsa çok daha kolay kullanılır mikro blog siteleri var; hatta Facebook’ta yeni bir albümü ‘herkese açık’ olarak da oluşturabilir, mesela her gün istasyondaki kırık taşlar ve düşenlerin fotoğraflarını yükleyebilirsiniz!
Dijital oyunların hukukî geleceği
Dijital oyunların bu kadar çe?itli olmas› ve geni? kitlelerde popülerle?mesi birçok hukukî sorunu da beraberinde getirdi.
Yorumlar