Skip to main content

Ahmet çok üzülüyordu. Bitcoin yükselmiş, yükselmiş ve yükselmişti. Keşke zamanında paraları Bitcoin’e basmış olsaydı. Bitcoin almış başını gitmişti, Ahmet şimdi ne yapacaktı?

Bitcoin almayan adamın üzüntüsü!

“Yaaaa Bitcoin de ney? Öyle sanal para şeysi mi olur? Elin gavuru bir gecede paraları cukkalarsa ne olacak hem? Ha kumar, ha Bitcoin! Arada fark yok, bunlar hep dış mihrakların oyunu…”

“Dilimi eşek arıları soksaydı dedi” arkadaşına üzüntülü ve iç geçiren bir sesle, “Keşke saçmalamak yerine biraz Bitcoin alsaymışım. Bak Leyla teyzenin oğluna, 300 dolarken annesinin altınlarını bozdurup almış, şimdi paraya para demiyor.”

İçindeki pişmanlığı atamıyor, suyu fazla kaçan pilav tenceresinin kapağını itip arada buharını salması gibi pofluyordu. Bitcoin 50 bin doları görmüştü. Leyla teyzenin oğlunun ettiği kârı hesaplamaktan kendini alıkoyamıyor, kafasında rakamları çarpıyor ama sonra hata yaptım diyerek yeni baştan hesaplamaya başlıyordu. Kolay değildi, 50 bin doları, güncel kur ile çarpmak sonra da Leyla teyzenin oğlunun aldığını tahmin ettiği adedi bununla çarpmak… Akıldan matematik de zordu be! Oysa ilkokulda havuz problemlerini hep ilk o çözer, tahtadaki tebrik listesine adını ilk o yazdırır, yanına yıldızları dizmeyi de hiç ihmal etmezdi. Dayanamadı, açtı cep telefonunun hesap makinesi uygulamasını, rakamlara ardı ardına basıp hesapladı. Sıfırlar yan yana asker gibi dizilmiş, hücum emrini beklercesine hazır bekliyordu. Bitcoin 50 bin dolar olmuş, Leyla teyzenin oğlu…

“Amaaan beeee” dedi. Cep telefonunu hınçla cebine geri koydu. “50 bin olduysa 60 bin de olur, 100 bin de olur” diye düşündü, gülümsedi. Üzüntüsü sihirli bir fikirle bir anda geçmişti. Belki Leyla teyzenin oğlu gibi çok zengin olamazdı ama şimdi kredi çekip biraz Bitcoin alsa, üç aya kalmaz kredisini öder, sonra kazancına kazanç katardı. “Hem arada düşer dedi, her defasında yüksekten satar, ucuzdan toplarım…Ohh bee.” Keyfi yerine gelmişti. Pilavın suyu buharlaşmış, altı da hafif tereyağında kavrulmuştu. Yanına da biraz cacık…

Cep telefonunu açtı, eli titriyordu “Aklıma tüküreyim” diye geçirdi içinden. Ne bekliyordu ki? Bile bile lades demişti, zamanında neden almadıysa, ne dediyse aynen çıkmıştı işte… Bitcoin 30 bin dolara düşmüştü. Bankadan çektiği krediyi geri ödemek ne kelime, cebinde ekmek alacak parası kalmamıştı. Şimdi satsa, yüzde 25 zarar edeceğini hesapladı aklından. İlkokulda matematiği de çok iyiydi zaten. “Tükürük az kalır, aklıma sı…” Ahmet bitcoin almasa da üzülüyordu, alsa da üzülüyordu. Değişen bir şey olmuyordu. Bu ne olduğu belirsiz şey onu mahvediyordu. Leyla teyzenin oğlu nasıl becermişti de zengin olmuştu? İçine düştüğü açmazdan çıkmanın bir yolunu, yüksek bir dolabın üstüne sıçramak için bekleyen kedi gibi kendini içten içe gererek arıyor, ama bir türlü üstüne sıçrayacak bir dolap bulamıyordu. Ahmet’in dramı fenaydı…

E biz bunları size anlattık zaten!

Güldür Güldür şovdaki eşofmanlı Şevket hocayı seviyorum. O bilgili ve bilmiş duruşu, her soruya cevap vermeye hazır naif beklentisi, nihayetinde karşılaştığı saçma sapan sorular ile delirip önündeki masayı dolduran ıvır zıvırı teker teker eline alarak, “e biz bunu size vak vak ördekle anlattık, biz bunları size tam tam davulla anlattık, biz bunları size sinek kapanı ile anlattık…” demesi. Evet, hal ve durum ile ifadeler de komik ama aslında içinde saklı gerçek güldürüyor bizleri. Bir tiyatro maskesi arkasına saklanan o oyun, arkasındaki gerçekler ile sevdiriyor bize kendisini.

Bitcoin çok önemli! Neden? Çünkü parasal değerinden çok ifade ettiği düşünce yapısı insanlık tarihindeki en büyük devrimlerden bir tanesi. Merkezi yapılara ihtiyaç duymadan güvenli ve değiştirilemez, silinemez veri kaydı yapmak insanlığın gidişatını etkileyecek kadar güçlü. Diğer yandan çıkış fikri anarşist bir düşünce ile gelenekseli değiştirmeyi hedeflese de gelişimi ve gidişatı artık onu gelenekselin bir parçası haline getiriyor. Elbette değişim kaçınılmaz, bütünleşen her farklı yapının birbirini değiştirmesi gibi iç içe geçen geleneksel ve devrimci düşünce tarzı bir noktada var olanı dönüştürecek.

Ne yani? Bitcoin almayalım mı?

Olur mu hiç öyle şey? Blockchain teknolojisini anlattığım her eğitimde, her sunumda şiddetle insanlara mutlaka Bitcoin almaları gerektiğini söylüyorum. Ama bunu yaparken hayali karakterimiz Ahmet gibi kredi çekerek, Leyla teyzenin oğlu gibi annesinin tüm altınlarını bozdurarak değil. Ringde ve spor salonlarında ‘acı yoksa kazanç yoktur’ mottosu finansal piyasalar için ‘risk yoksa kazanç yoktur’ şeklinde ifade edilebilir. Risk beraberinde acıyı getirecektir. Ne kadar acıya katlanabilirsiniz? Bunu sadece siz bilebilirsiniz. Geçmişte almadığınız bitcoin için bugün üzülmenin bir anlamı olmadığı gibi gelecekteki muhtemel potansiyel için alacağınız riski büyütmek aynı derecede anlamsız.

Bulmaca gibi konuşma yahu! Ne diyecekse desene açıkça!

Kaybettiğiniz zaman üzüleceğiniz parayı kripto para dünyasına yatırmayın! İşte bu kadar basit. Kısa yoldan zengin olma hayali her fani ademoğlunun zihnini mutlaka kurcalar ama bu sadece az sayıdaki insanın yakalayacağı bir şanstır. O şansın beraberinde ne getirdiğini tartışmayı başkalarına bırakalım.

Şüphesiz ki Bitcoin ve ona bağlı teknolojiler gelecekte çok daha önemli bir yere konumlanacaklar. Ama bunun riskini ne ölçüde alacağımız, kendimize ve çevremize karşı sorumluluklarımız ile sınırlı. 50 sene önce İstanbul’da bir arsa almadığı için dedelerimize belki babalarımıza hayıflanmış olabiliriz.

Muhtemelen çocuklarımız ve torunlarımız da aynısını kripto paralar için yapacaklar. Her dönem içinde bulunulan şartları ile çerçevesini tanımlar. Henüz hayatta iseler dede ve babalarımıza neden risk almadıklarını sorabilirsiniz. Cevap pek de şaşırtıcı olmayacaktır, sizin geleceğiniz için öncelikleri bir arsa almaktan çok daha önemli olmuştur elbette.

Sonuç

Pek çok yazımda her yönüyle anlatmaya çalışıyorum bu dünyayı ve çevresini. Artık kendimi tekrar etmeye başladığımı düşündüğüm her anda da görüyorum ki aslında en temel noktaları bile anlatmaya devam etmek gerekiyor. Yenilikçi teknolojileri takip etmek ve anlamak zorundayız. Ancak cezbeye gelip cazibeye kapılırsak kendimizi bir düşünce kapanında sıkışmış ve kurtulamaz halde bulmamız an meselesi. Haliyle aklıselim ile hareket etmek, bolca okumak, tecrübeleri dinlemek, bildiklerimizi defalarca da olsa tekrarlamak kaçınılmaz.