Skip to main content

İçerik bolluğu, zaman kısıtı gibi gerekçeler ile son dönemde içerik üretiminin ötesindeki bir kavram gündemi belirlemeye başladı. O da içerik derlenmesi.

Derleme

Türetici (Prosumer) kavramı Alvin Toffler tarafından ortaya atılalı 30 seneyi geçti. Toplumun birçok bireyinin hatta neredeyse tamamının aynı anda hem tüketici hem üretici (Producer ve Consumer) hale dönüştüğünü anlatan bir tanım.

Bu yaklaşım, birçok üretim ve ticaret ilişkisini açıklayabilmekle beraber, günümüzün dijital içerik dünyasını tamı tamına tarif ediyor. Aynı anda hem üretici hem de kimliğini ortaya koymazsak, içerikleri üretip, izleyip, değerlendirip, yaymaz, üzerine konuşmaz, etkileşim vermez, mecradan mecraya sıçratmazsak sosyal ağlar ne sosyal olabiliyor ne de ağa dönüşebiliyor. Güç bizde, bunu biliyoruz. Güç güzel içerikte, kesintisiz etkileşimde. Platform üretici ve tüketicinin gücünü doğru biçimde sentezlediği ölçüde güçlü.

Kullandığımız cihazların içerik üretme kabiliyetleri çok artı. Bağlantı hızı ve uygulama çeşitliliği de göz önüne alındığında artık cebimizde profesyonel bir film stüdyosuyla geziyoruz adeta. Her saniye video-fotoğraf-metin-ses ya da bunların harmanlarından özgün içerikler üretebiliyor ve paylaşabiliyoruz. Güzel ve kaliteli de oluyor üstüne üstlük. Yani Toffler’in Türetici Teorisi radikal biçimde üretim lehine ivmeleniyor. Üreticiler daha çok üretiyor. Sosyal ağlar asla tüketemeyeceğimiz kadar ilgimizi çeken içerikle dolu. Bu güzel bir zenginlik gibi görünse de, kapitalizmin 1929’daki büyük buhranının üretim araçlarının gelişmesi sebebiyle arzın talebi geçtiği için patladığını hatırlamakta fayda var.

Kapitalizm bu krizi aşarken modern pazarlama biliminden faydalandı. Sadece arz yaratmanın ekonomiyi istikrarlı bir büyümeye götürmeyeceği, talep de yaratmak gerektiğini fark etti. Şimdi aynı kriz belki de dijital dünya için tam önümüzde.

İçerik üretiminin ötesi

 

İçerik bolluğu, zaman kısıtı gibi gerekçeler ile son dönemde içerik üretiminin ötesindeki bir kavram gündemi belirlemeye başladı. O da içerik derlenmesi. İngilizce’de ‘content creation’ (içerik üretimi) ve ‘content curation’ (içerik derlenmesi) ikileminde ele alınan bu gerçeğin bize söylediği şu. İçerikleri sosyal ağa olduğu gibi atıp tüketiciye ulaşmasını beklemenin ötesine geçmek algoritma, insan gücü, oylama gibi bir çok kriterle bir içerik derlemesi haline getirmek onları tüketiciye daha kolay ulaştıracaktır.

Geleneksel medyanın genlerinde zaten vardı bu, bir gazeteyi aldığınızda onun ne tür içeriklerden oluştuğunu, çizgisini, bir konudaki tarafını tahmin edebilirdiniz. Bir TV kanalı, özellikle de tematik kanallar size içeriğin üslubu hakkında, içeriği hiç görmeden bir fikir verirdi. Bir kitabın hangi yayınevinden yayımlandığının satır arasında güçlü bir mesajı vardı. Lakin sosyal medyada bu ‘bağlam’ ortadan yok oldu. Özellikle bireysel içerik üreticilerini bağlayan hiçbir zorunluluk yoktu. Peş peşe üç paylaşımınız üç farklı temada, hatta üç farklı görüşte olabilirdi. Tutarlılık, bağlantılılık, akıcılık zorunluluğu ortadan kalktı. Bu bir özgürlük getirdi ama içerik tüketen beyinleri de fazlasıyla zorlamaya başladı.

Her bir tweet’in, videonun, gönderinin ne içereceğini öngöremeden ona atlamak yorucu bir deneyime dönüştü. Ve şaşırtıcı olmayan biçimde sosyal medya bir anda ara katmanlar, içerik derleyiciler oluştu. Tıpkı geleneksel pazarlama dünyasındaki aracılar, distribütörler gibi. Instagram’da giderek güç kazanan tematik ve anonim mizah-spor-kişisel bakım-sanat hesapları… Bireysel kanaat önderi ya da fenomenler değil, isimsiz kanalcıklar. Twitter’da giderek yaygınlaşan ‘no context …….’ , ‘…… terörü’ hesapları. İronik biçimde “bağlamsız” anlamına gelen ‘no context’ hesapları kullanıcıya aslında sadece bir bağlam vaat ediyor, özgün içerik değil. Facebook uzun süredir bireysel kullanıcıların bağlamsız paylaşımlarından, tematik grupların odakta olduğu bir yolculukta. YouTube ise kullanıcıların dağınık paylaşımlarının sıralandığı bir dizinden, kanallar aracılığıyla düzenlenip bağlamlandırdığı bir platforma dönüşme amacında. Son yılların popüler platformlarından Onedio (her ne kadar içerik de üretse de) içerik derleme üzerine var etti kendisini. En eski sosyal ağlardan Ekşi Sözlük zaten oldukça kategorik ve bağlamlı olan formatına, son yıllarda elle derlenen içeriklerin oluşturduğu ekşi şeyler’i ekledi. İlave bir editoryal kalite ve bağlamsal boyut yaratmaya çalıştı. Tiktok’un başarısında toplumun her kesimine ulaşabilmesi kadar, (birçok eleştiriyi beraberinde getirmekle beraber) arkada çalışan güçlü derleme ekiplerinin payı var.

Derleme içerik, objektiflik tartışmalarını beraberinde getiriyor

 

Daha da ötesi, bu derleyici hesapların ekran görüntüsü alarak paylaştığı tweet’ler orijinalden daha çok etkileşim alıyor. “Cover” olarak yeniden uyarlanan şarkılar doğru gündemde sıkı bir bağlamla piyasaya sunulunca orijinalden daha güçlü izler bırakıyor. Müzik platformlarında artık tek bir iyi şarkı değil, damak tadımıza göre tasarlanmış iyi liste arıyoruz. Bağlamı yakalayan dizi, senaryosunun dayandığı romandan daha büyük kitleleri etkiliyor. Perde arkasındaki küratörün insanlar, oylama sistemleri ya da yapay zeka olması önemli değil, tüketici olarak kendi bağlamımızla uyumlu içerikler istiyoruz.

İçeriğin editörlerce paketlenmesi ve süzülmesi, medyanın doğuşundan beri var olan objektiflik ve manipülasyon tartışmalarını getirecek elbette. Öte yandan da her kullanıcının serbest nizam içini döktüğü forumlar ya da sohbet kanalları da kaliteli ve özgün bir içerik sağlayamadı. Anlam ve bağlam, özgürlük ve özgünlük tartışmalarının kusursuz bir dengesini bulamadık, bunun değişmez kusursuz bir formülü olduğunu beklemek de çok akılcı değil. Döneme, içeriğe, formata göre değişen güncel tanımlar yapmamız gerek. Geri beslemeli elektronik devreler gibi ayak izlerimizden öğrenip; daha iyisini, daha dengelisini aramaya ve yaratmaya devam edeceğiz.