Algoritmik zaman çizelgeleri, kullanıcılara yalnızca algoritmaların göstermeye karar verdiği içerikleri gösterir ve geri kalanı için bir arkadaşı, yakın aile bireylerini veya sık ziyaret edilen profilleri veya benzerlerini değerlendirebilir. Bu verilerin analiziyle ilgili problemler görürseniz, yalnız değilsiniz. Sosyal medyadaki içeriğe erişirken kullanıcı davranışının yanı sıra, bu duruma katkıda bulunabilecek sayısız faktör bulunur. Algoritmik zaman çizelgeleri göz atmayı önemsemez, tıpkı bir kitapçıya girdiğinizde olduğu gibi en çok okunan kitapları önünüze sıralar.
Algoritmalar hayatımızı nasıl etkiliyor?
Sosyal medya algoritmaları kronolojik sıraya göre yayınlar göstermez, bunun yerine, bir makine öğrenme algoritması üzerinden her şeyi filtreler. Bilinen temel amaç katılımı ölçmek. Bu ölçüme göre önce ilgi alanınıza bağlı olarak, daha sonra ise ilginizi çekeceğine inanılan daha fazla içerik ekranınızda sıralanıyor. Bir içerik parçasına katılım oranı arttıkça, algoritmanın içeriğin parçasını alıp başka haber kaynaklarına aktarma olasılığı artıyor. Neredeyse mükemmel görünen bu fikir, oldukça mantıklı. Popüler yazılar teorik olarak daha iyi içeriklerden oluşmalı, yoksa neden bu kadar iyi performans göstersinler! Öyle değil mi?
Algoritmalar popüler çoğunluğu temsil ediyor
Ne yazık ki insanlar, bu algoritmanın çalışmasına ortam sağlayacak kadar akıllı veya dikkatli değil. Tutarlı bir şekilde en iyisini yaptığı düşünülen bu içerikler; sahte haberlerden ünlülerle ilgili dedikodulara, sosyal linç veya iftiralardan diğer birçok asılsız şeye dek uzanabiliyor. Fakat bu algoritmalar bunu anlayamadıkları için, ekranımıza genel ilgili gören – alakasız içerikler doluşmaya devam ediyor.
Algoritmalar toplum genelini yansıtıyor
Algoritmalar, kendisini besleyen bilgilere ve bu bilgiden çıkardığı kalıplara dayanarak öngörülerde bulunmayı öğrenir. İnsanların sosyal medyada her tür önyargıyı sergilediği göz önüne alındığında, çevrenin bir veri kümesi temsilcisi bu önyargıları da öğrenebilir. Bu anlamda, algoritmalar aynalar gibidir. Oturmuş algoritmik bir sistemin, insanların hangi bilgilere eriştiklerini etkilemeye başladığı an, birileri bu bilgilerin hedeflerine ulaşmak için sistemi manipüle etmeye çalışacaktır. Tıpkı günümüzde olduğu gibi.
Önce Facebook gibi bir şirketi düşünün
Zuckerberg’in mühendislik yeteneğini sürdürme kabiliyeti hisse senedi fiyatını artırmaya da bağlı. Bunu yapmak için, Facebook’un üç seçeneği var: Daha fazla kullanıcı bulmak, kullanıcı başına daha fazla para kazanmak ve para kazanma hizmetleri portföylerini çeşitlendirmek. Bunların çoğu, veri veya kullanıcı sömürüsünü es geçerek sıfır hata payı ile hayata geçebilir mi?
Sonra Google gibi bir şirketi düşünün
İnternette aradığınız tüm bilgiyi indeksleyen, Facebook’tan daha fazla seçeneği bulunan, adaletli bir sıralama yaptığını – aradığımız bilgiye ulaştırdığını düşündüğümüz olmazsa olmaz bir sistem. Google’ın internette aradığımız bilgiyi en doğru sıralamayla ekranımıza taşıdığına inanabilir miyiz? Otomatik tamamlanan arama ekranında sorgumuza karşılık ilk gelen seçeneğin “otorite” sayıldığı, otorite tıklanma oranının yüzde 80’e ulaştığı günümüzde bu popülerliği para ile satın alabiliyor, bulduğumuz bilginin doğru olup olmadığını hiç sorgulamıyoruz.
İnsanları manipüle etmek sosyal medya devleri için zor değil
İlk olarak 2017 yılı başında konuşmaya başladığımız Trump ve Brexit kampanyalarında aktif olarak görev yapan Cambridge Analytica şirketinin bir istihbarat örgütü gibi çalıştığı ortaya çıktı. Ağustos ayının başlarında büyük teknoloji platformları, nihayet hizmet koşullarını açıkça ihlal eden kullanıcıları yasaklamaları gerektiğini kabul ettiler. Twitter, sahte olduğunu düşündüğü hesapları kapattı. Facebook platformu gözden geçirdiğini, giriş ve veri ihlallerini kısıtlayacağını açıkladı. Apple, Facebook, Spotify ve YouTube, işlettiği çok sayıda podcast ve video kanalını kaldırdı.
Otomasyonun bir parçası mıyız?
Bir sabah uyandınız, telefonunuzu elinize aldınız. Algoritma tarafından oluşturulan bir içerik beslemesi ve öne çıkan gündem eşliğinde sosyal mecralarda üretilen size uygun içeriği tükettiniz. Sonra e-postalarınıza geçtiniz. Spotify’da size önerilen yeni bir çalma listesini dinlediniz. Daha sonra aracınıza girdiniz ve belki Google Haritalar’ı açarak size önerilen güzergahta ilerlemeye devam ettiniz. Makine öğrenimi burada, yapay zekâ burada. Bilgi devriminin tam ortasındayız. Bununla birlikte ortaya çıkacak sonuçlara karşı dikkatli olmamız gerekmez mi?
Günümüzde makine öğrenme destekli algoritmalar umut verici bir çözüm gibi sunuluyor ve görülüyor. Buradaki fikir, yapay zekâ destekli algoritmaların, insanların olabileceğinden daha adil ve verimli olma yeteneğini güçlendireceği ile ilgili. Dünya çapındaki şirketler, hükümetler, organizasyonlar ve bireyler birçok nedenden dolayı karar vermeyi bırakıyor. Daha güvenilir, daha kolay, daha az maliyetli ve zaman yönetimi açısından daha verimli olduğunu düşündükleri yapay zekâ destekli algortimalara güveniyor. Ancak, hala bilinmesi gereken bazı endişeler var. Algoritmik sistemler temelde ağlar oluşturarak ve başkalarının da bunu yapmasını sağlayarak işlev görüyor. Öte yandan birçoğumuz teknoloji endüstrisinin yarattığı dezenformasyonu eleştiriyoruz, platformların bilgi alanındaki tarafsız oyuncular olduğunu da iddia ediyoruz. Oysa “If, then, else” ile şekillenen algoritmik bir sistemde tarafsız kalmak gibi bir seçenek yok.
Biz insanlar robot veya algoritma değiliz. Seçme hakkımız var, taraf tutarız, duygularımızı gösteririz, bir gruba dâhil olmayı severiz. Dayatılan algortimalar sebebiyle odaklanamıyor, kafa karışıklığı yaşıyoruz. Doğru bilgiye ulaşmak için daha fazla zaman harcıyoruz. Mesajları büyütme gücüne sahibiz ve manipüle ediliyoruz. Ancak tüm bu gidişatı değiştirebiliriz, yeter ki gücümüzün ve olan bitenin farkında olalım. Çarkı hızlı döndüren bir parça olmak yerine, bir birey olduğumuzu, hep birlikte güçlü olduğumuzu, ağımızı büyütebileceğimizi ve sorgulamamız gerektiğini hep hatırlayalım.
Yorumlar