Digital Age Summit’teki sunumunda çağımızın en büyük dijital dolandırıcılık hikâyesi olan HyphBot’u anlatacak olan AdForm Türkiye&MENA Genel Müdürü Cem Eroğlu’na göre, markaların önceliği, çalıştığı teknoloji sağlayıcıların veri gizliliğine dair yaptığı yatırımları ve lisansları sorgulamak olmalı.
Programatik reklamcılığın şu an Türkiye pazarındaki harcamalar açısından büyüklüğü ne durumda?
Programatik reklamcılık, Türkiye pazarında harcamaların yüzde 50’sini geçmiş durumda. Bunun başlıca nedeni ise, yapılan harcamalardan daha fazla geri dönüş beklentisi ve raporlama. Reklamverenler eş zamanlı teknolojiler ve otomasyon sayesinde hedefli ve hedefsiz gösterimi ayırmaya, bununla birlikte ajanslar daha fazla zaman kazanarak müşterilerine daha yararlı araştırmalar ve projelere odaklanmaya başladı. Teknoloji, sadece yararlarıyla ilgi çekmiyor, aynı anda bir davranış haline geliyor. Dolayısıyla programatik gün geçtikçe büyüyor.
Her “programatik reklamcılık yapıyoruz” diyen marka, bunu gerçekten gerçekleştirebiliyor mu?
Ne yazık ki hayır, daha üzücü durum ise programatik reklamcılığın bir kanal olarak algılandığı durumlar. Programatik bir kanal değil, satın alma metodolojisidir. Bu satın alma, çoklu kanalların içinde bulunduğu ve bütçe alokasyonlarının kanallar arası hedefe yönelik belirlenebilmesi üzerine kuruludur. “Programatik reklamcılık yapıyoruz” cevabının içinde, ne tarz bir raporlama ve analiz yapıldığı sorgulanmalıdır. Hangi platformlar kıyaslanıyor ve platformların kendini farklı kıldığı özellikler agnostik bir bakış açısıyla yönetiliyor mu, bilmemiz gerekiyor.
Reklam sektöründe ilerleyen yıllarda programatik dışında başka hangi teknolojilerin yükseleceğini öngörüyorsunuz?
Otomasyon, satın almanın dışına çıkıyor ve hedef kitle ve finansal optimizasyonlara yönleniyor. Yapay zekânın hayatımıza girmesi öğrenmenin limitini ortadan kaldırdı. Teknolojik araçlar kararlarımızı sorguluyor ve yönlendiriyor. Dolayısıyla, kendi ekosistemine ve müşteri kitlesine hâkim olan markaların gelişmiş teknolojilere hızlı adaptasyonunu öngörüyorum. Geleneksel reklamcılığın ise, adım adım bu teknolojilere uyum sağlamasıyla birlikte, otomasyon sistemlerine yaratıcılık ve proje fikirleriyle farklı bir bakış açısı getireceğini düşünüyorum. Markalar, veri ve yaratıcılığı kendi ekosistemlerine hâkim bakış açısıyla şekillendirip, müşterilere daha verimli önerilerle gelmek zorundalar.
Günümüzde markalar işlemek için topladığı verilerin güvenliğini nasıl sağlamalı?
Markaların önceliği, çalıştığı teknoloji sağlayıcıların veri gizliliğine dair yaptığı yatırımları ve lisansları sorgulamak olmalı. Bu da, pazarlama departmanlarının dışında teknoloji departmanlarının da müdahil olması gereken bir konu. GDPR gibi, endüstri standartların üzerindeki regülasyonları daha yakından tanıyor olmamız gerekli. Teknoloji şirketlerinin, medya agnostik olup olmadığını da sorgulamaları gerekiyor. Keza, ‘wall garden’ olarak adlandırdığımız oyunculara açtığımız verilerimizin rakipler için kullanılıp kullanılmadığını dahi bilmiyoruz. Gelişmiş pazarlarda, markalar artık ücretsiz ya da ucuz alternatiflerden uzaklaşıp, sayfalarına ekledikleri herhangi bir kodun ya da analitik hizmet veren ürünün gizliliğini sorguluyor.
Digital Age Summit’teki sunumunuzun ana başlıkları neler olacak?
Çağımızın en büyük dijital dolandırıcılık hikâyesi olan HyphBot’u anlatacağım. Teknolojileri yenebilecek düzeyde bir alt yapı hazırlayıp sahte reklamları gerçekmiş gibi gösteren bir şebekeyi, teknolojimiz sayesinde nasıl yakaladığımızın hikâyesi. ABD ve İngiltere pazarını hedef alan bu dolandırıcılık şebekesinin, ülkemizde yaşanmaması adına ajansların ve reklamverenlerin nasıl önlem almasına dair bir sunum olacak.
Yorumlar