Akıllı telefon ve tablet bilgisayar kullanan kişi sayısının artmasıyla birlikte mobil uygulamaların çeşitliliği de her geçen gün artıyor.
Söyleyenlerin yalancısıyım; Türkiye’nin mobil uygulama tüketimindeki payının yüzde iki olduğu tahmin ediliyor. Pek çok ürün gamında dünya ekonomisindeki ağırlığı yüzde birlerde olan bir ülke için hayli yüksek bir oran. Ne var ki, cengaverliğimiz tüketimle sınırlı kalıyor. Uygulama üretimindeki payımız binde birler seviyesinde, varla yok arasında!
Türkiye’den milyon satan uygulamalar çıkar mı sorusunun cevabını okuyucuya bırakalım, çıkarsa vergisel açıdan nelere dikkat etmeli, ona değinelim.
Uygulamanın niteliği, içerik satışının gayrimaddî hak transferini içerip içermemesi, uygulamanın satışa sunulduğu ortam, “eser” niteliğinde olup olmaması, satışa sunan kişinin eser sahibi (müellif) olup olmaması, içerik satışının ücretli olup olmaması, sosyal paylaşım amaçlı olmakla birlikte uygulama içi satışlar yapılması, indiren kişiye ilave menfaat sağlanıp sağlanmaması, uygulamayı satan şirketin ya da uygulamayı satın alan kişinin yurt içinde veya yurt dışında olması, satıcı ile alıcı arasında aracının olup olmaması, aracının fonksiyonunun sadece para transferinden ibaret olmayıp gayrimaddî hak devri varsa bu devrin aracı üzerinden gerçekleştirilmesi ve daha birçok faktör, her bir örnek olay için yapılan işlemin vergi mevzuatı karşısındaki durumunu da değiştirmektedir.
Uygulama mağazaları
Google Play veya App Store gibi sanal mağazalar, uygulama sahipleri ile aralarındaki standart satış sözleşmeleri uyarınca, sanal satış mağazalarında bu uygulamaları nihai tüketicilere uygulama sahipleri adına satışa sunmaktadır. Uygulama fiyatı, uygulama sahipleri tarafından belirlenmektedir. Sanal mağaza şirketleri, uygulamanın mülkiyetini üzerine almamaktadır. Uygulama üzerindeki fikri mülkiyet hakları devredilmemekte, herhangi bir gayrimaddi hak transferi yapılmamaktadır. Sanal mağazayı işleten firma, yaptığı tahsilatlardan belli oranda kesinti yaparak kalan tutarı uygulama sahiplerine aktarmaktadır.
Kurulan hukukî ilişkide, belirtilen sanal mağazalarda nihaî tüketici tarafından bir uygulama indirildiğinde, doğrudan doğruya uygulama sahibi ile nihaî tüketici arasında o ürünün kullanılmasını düzenleyen bağlayıcı bir sözleşme yapılmaktadır. Sanal mağaza, ilgili üçüncü şahıs ürünü bağlamında nihaî tüketici ve uygulama sahibi arasındaki lisansa taraf değildir.
İkili sözleşmelerde, Türkiye’deki her türlü vergi yükümlülüğünden uygulama sahibinin sorumlu olduğunun yazılı olduğunu da belirtelim. “Uygulamamı sanal mağazaya sattım, paramı aldım, gerisi beni ilgilendirmez” anlayışının hiçbir elle tutulur yanı bulunmamaktadır.
Sıklıkla karşılaşılan durumda; geliştirilen ürün sanal mağazaya gönderilmekte, uygulama satıcının belirlediği bedel üzerinden sanal mağazada satışa sunulmakta, platformu işleten firma elde edilen gelirin söz gelimi yüzde 30’unu kendine aldıktan sonra kalan yüzde 70’ini uygulama sahibinin banka hesabına yatırmaktadır. Çoğu zaman, arada satıştan pay alan entegratör/distribütör firmalar da bulunmaktadır.
Uygulanan belge düzeni Türk vergi mevzuatının bekletilerini karşılamaktan bir hayli uzaktır. Çoğu durumda fatura dahi düzenlenmemekte, para aktarımlarının karşı tarafa bildirimi dekont ile yapılmaktadır. Uygulamanın hangi dönemde, kimlere satıldığı çoğu kez bilinememektedir.
Bu durumda, uygulama sahibinin kazancının nasıl hesaplanacağı, uygulama satışına ilişkin faturanın nihai tüketiciye kimin tarafından düzenleneceği, sanal mağaza ile uygulama sahibi arası para alışverişinde belge düzeni, hangi tutarlar üzerinden KDV hesaplanması gerektiği ve hesaplanan KDV’nin kimin tarafından beyan edileceği çözüm beklenen alanlardır.
Bu soruların henüz yüksek sesle seslendirilmiyor olması, hali hazırda uygulama sahiplerinin bireysel girişimlerin ötesine geçmemesinden ve sektör özel vergi incelemelerinin henüz yoğunluk kazanmamasından kaynaklanmaktadır. Kurumsal yapılar uygulama üretimi ve satışından daha yüksek pay almaya başladıkça, hele ki bu uygulamalar üzerinden e-ticaret döndükçe, elde edilen gelirin vergilemesi de acilen açıklığa kavuşturulması gereken bir alan olarak belirecektir.
İdarenin görüşü
Özellikle belirtmek isteriz ki, sanal mağazalardan gerçekleştirilen uygulama satışlarının vergilemesine ilişkin olarak, gerek uygulama sahibi, gerek sanal mağaza işleticisi, gerek nihai tüketici açısından, vergi mevzuatımızda doğrudan bir düzenleme bulunmamaktadır. İnternetten yapılan satışlara ilişkin özelge bazında yapılmış açıklamalar bulunmakla birlikte, bu özelgeler uygulama satışlarına doğrudan uygulanabilir gözükmemektedir.
Uygulama satışında vergi riskleri
Birçok farklı satış metodu olan uygulama satışlarına ilişkin jenerik açıklamalarda bulunmak bu köşenin haddi değil. Ancak karşılaşılması muhtemel vergi risklerini sıralayalım:
Yukarıda belirtilen örnek olayda; satışı gerçekleştirilen uygulama için, yapılan işlem yeniden satış olarak değerlendirilerek, uygulama sahibine kalan yüzde 70 bedel üzerinden fatura düzenlenmesi gerektiği ileri sürülebileceği gibi, satış sözleşmesi uyarınca satış fiyatının münhasıran uygulama sahibi tarafından belirlenmesinden hareketle, sadece kalan yüzde 70 bedel üzerinden değil, nihaî tüketiciye satış fiyatının tamamı üzerinden, tüketici adına veya ilgili sanal satış mağazasını işleten firma adına fatura düzenlenmesi gerektiği de iddia edilebilir.
Söz konusu satış işleminin alıcının Türkiye’deki faaliyetleri ile ilgisi olmadığı ortaya konulamadığı sürece, ilgi hizmet satışının KDV Kanunu açısından hizmet ihracatı istisnası kapsamında değerlendirilmemesi, uygulama sahibi tarafından ayrıca KDV hesaplanması riski de bulunmaktadır. Nihaî satış fiyatı üzerinden KDV hesaplanmasının yanı sıra sanal mağazayı işleten firma tarafından uygulama sahibi adına düzenlenen komisyon faturasına/dekontuna ilişkin olarak, komisyon hizmetinden Türkiye’de faydalanıldığı ve/veya Türkiye’de faydalanılmadığı ispat edilemediği için, komisyon bedeli üzerinden sorumlu sıfatıyla KDV hesaplanması gerektiği de iddia edilebilir.
Uygulama sahibinin elde ettiği gelirin tamamının ticarî kazanç olarak beyan edilmesi gerekebileceği gibi, kimi durumlarda telif kazançları istisnasının uygulama olanağı da vardır. Uygulama sahibinin defter tutma ve belge düzenleme yükümlülüğü ise kazancın niteliğine bağlı olduğu kadar, satış yapılan mağazanın dar mükellef bir kuruma ait olup olmamasına göre değişir.
Mevzuatın ve örnek yargı kararlarının yetersizliği göz önüne alındığında, her bir örnek olay için özelge bazında idari açıklama almadan herkesin takip ettiği yoldan gitmek, olası bir vergi incelemesinde herkesle birlikte aynı cezaya muhatap olma sonucunu doğurabilir.
EY Türkiye Yeminli Mali Müşavir Onur Elele’nin kaleme aldığı “Uygulama satışlarında vergi riskleri” yazısı, Digital Age Eylül 2015 sayısında yer alıyor.
Yorumlar