Skip to main content

Son iki yılda, neredeyse her iki toplantının birinde, yukarıdaki sorunun muhatabı oluyoruz: “UX’e ne zaman yatırım yapmalıyız?” Mutluyum, çünkü soruyu soran grubun deneyimi tasarımının yatırıma geri dönüşü konusunda bir endişesi kalmamış durumda.

UX’e ne zaman yatırım yapmalıyız?

Altı yıldır, sadece UX Design (kullanıcı deneyimi tasarımı) alanında faaliyet gösteren bir tasarım stüdyosunu yönetmekteyim. Özellikle son iki yılda, neredeyse her iki toplantının birinde, yukarıdaki sorunun muhatabı oluyoruz: “UX’e ne zaman yatırım yapmalıyız?” Mutluyum, çünkü soruyu soran grubun (yani yatırım kararı almış olan yüzde 50) kullanıcı deneyimi tasarımının yatırıma geri dönüşü konusunda bir endişesi kalmamış durumda. Yine mutluyum çünkü görülüyor ki bu soruyu sormayan grup bile, en azından bizim gibi bir deneyim tasarım stüdyosunu masasına davet etmiş ve “Yatırım yapsak mı, yoksa şimdilik ötelesek mi?” sorusunu yanıtlayabilmek için fizibilite çalışması yürütmekte. “Peki ya sizi hiç toplantıya çağırmayan grup? Demek ki onların farkındalığı henüz çok düşük seviyede, öyle değil mi?” diye düşünenler için öncelikle Türkiye’deki kullanıcı deneyimi tasarımı harcamalarının her yeni sene bir öncekine oranla en az yüzde 50 artığını gururla söyleyebilirim. (O vakit, ya bu firmalar henüz bizimle tanışmadılar, ya kendi içlerinde bir UX takımı kurdular, ya da hali hazırda diğer meslektaşlarımızla görüşmekteler. Tüm kapılar UX’e yatırım yapmaya çıkıyorsa, benim için sorun da yok demektir.)

Zamanlama en az bütçe kadar önemli

 

Kullanıcı deneyimine yapılacak yatırımın zamanlaması, en az yatırımın bütçesi kadar önem taşıyor. Zira yatırımın zamanlamasının, yatırımın bütçesi üzerindeki reddedilemeyecek bir etkisi mevcut. Bu etkinin gözle görülür hale gelmesi için dijital dönüşümün ana akım yönetim felsefeleri içerisinde kendisine yer bulmasını beklemek durumunda kalmış olsak da neyse ki 1980’lerden bugüne başlıktaki sorunun yanıtını vermek için araştırmalar yürüten, araştırma bulgularını endüstriyel üretim döngüleri içerisindeki örneklerle pekiştirmeye gönül vermiş Randolph G. Bias ve Deborah J. Mayhew gibi meslektaşlarımız mevcut. Bias & Mayhew, “Cost-Justifying Usability”[1] isimli kitaplarında yer alan çizimlerinde,gereksinimlerin elde edilmesiyle başlayan, yazılım geliştirme ile süre gelen, ürünü yayına alma ile son bulan iteratif ürün geliştirme yaşam döngüsünde, sürecin gereksinim analizi adımında karşılaşılan kullanıcı problemlerine tasarım maharetiyle verilebilecek yanıtların alternatif sayısının yüksek, yayına alma sürecinde ise düşük olduğunu gösterdiler. Yine aynı çizimde, ‘değişiklik yapma maliyetinin’ tasarımla çözüm yaratma alternatifleri yaratma eğrisinin aksine azalan değil, ürün geliştirme yaşam döngüsünün ilk aşamalarında düşük, süreç ilerlerdikçe artmakta olduğunu ispatladılar. Gereksinimlerin analizi esnasında yürütülen kullanıcı araştırmaları, sistem kullanıcısıyla empati kurma yoluyla tasarım odaklı düşünceyi çözüm ekseninde zenginleştirirken, alternatif çözümlerin kolaylıkla ortaya çıkmasını sağlamış oluyordu. Bu alternatifler arasındaki geçişlerin, geliştirme aşamasının erken aşamalarındaki ‘değişim maliyeti’ düşük olurken, ürünün gelişimi tamamlandıkça ortaya çıkan ‘kısıtlar’ sebebiyle, tasarlanabilecek alternatif çözümlerin sayısının düşeceğini, değişim maliyetlerinin ise yükseleceğini vurguladılar. Teoriden pratiğe inersek Bias & Mayhew, kullanıcı deneyimine ilk günden odaklanan her ürün geliştirme sürecinin, hedef müşteri kitlesinin ihtiyaçlarını doyuracak yanıtların bulunmasında maliyet açısından daha esnek davranabileceğini ifade ettiler.

Kullanıcının sesine kulak verin

 

Kullanıcısının sesine kulak vermeksizin, salt ürün sahibinin öngörüleriyle ortaya çıkmış ürünlerin, yayına alınma evresinde (ya da daha da kötüsü yayından sonra) kullanıcı deneyimi yatırımlarıyla zenginleştirilmeye çalışılması, o andan sonra kullanıcı deneyimine ne kadar yüksek bütçe atanırsa atansın, otomatik tüfekle sinek avlamaktan öte bir sonuç vermeyecektir. Tonla kurşun harcanacak (kullanıcı deneyimine gerektiğinde çok bütçe ayrılacak), çok az sinek (kullanıcı deneyimi problemi) avlanabilecektir.

UX’e yatırım, kullanıcıyı dinlemeye ve ondan duyduklarını dikkate almaya karar vererek başlar. Bu basit karar dahi, öngörülerinizle çelişen duyumlar almanız durumunda, inat ederek kendi bildiğinizi okumaya devam etmemek gibi, yazması basit, ancak uygulaması zor bir kuralla ürün geliştirme yaşam döngüsünü bambaşka bir rotada seyrettirecektir. “Ben kullanıcıdan daha iyi bilirim. Şimdi bizi anlamasalar da elbette zamanla öğreneceklerdir.” diye düşünen nice batık ‘iddialı girişim’den, ‘oldukça zengin özellik setlerine sahip olsalar da hiç kullanılmayan yazılımlar’dan kendimize ders çıkarmalı, hacmi ne olursa olsun kullanıcı deneyimine yapılacak yatırımın, yaratım sürecimizin en başına çapalamalıyız.