Teknolojiyi geliştirirken amacımız daha yüksek çözünürlükler, hızlı işlemciler, güçlü bellekler, hassas sensörlere ulaşmak olmadı. Olsaydı laboratuvar koşullarında kalırdık, dünyayı değiştiremezdik. Teknolojiyi insanlar daha gerçekçi görüntüler izleyebilsin, bilgisayarlar insan beyni gibi düşünebilsin, sensörler doğadaki hücreler kadar hassas algılara sahip olsun niyetiyle geliştirdik. Amacımız teknoloji sayesinde, doğadan ve doğallıktan kopmak değil aksine doğaya yaklaşabilmekti. Teknoloji kendimizi keşfetme yolculuğunun bir parçası. Yapay zekâ, öğrenen makineler gibi kavramlara bakın. İsimleri dahi makineleri insana benzetiyor. Teknoloji insanı makineleştirme değil, makineleri insanileştirme yolculuğunun bir parçası. Hali hazırdaki teknolojiyi de uzaylılar ya da insan doğasını algılamaktan uzak robotlar bulmadı. Biz geliştirdik. Teknoloji insanlığın kolektif aklının bir ürünü En büyük ve en hızlı gelişen sosyal ağlar, kullanıcıyı en çok dinleyenler oldu. Facebook’u Mark Zuckerberg kodlamadı. Daha doğrusu onun kodladığı kısım çok temel bir üniversite topluluğu oluşturmayı içeriyordu. Ondan sonrasını biz talep ettik. Daha çok fotoğraf paylaşmayı, arkadaşlarımızın paylaştıklarını beğenmeyi, yorumlamayı, mesajlaşmayı, canlı yayın paylaşmayı milyarlarca kullanıcı istedi ve teknolojiyi üretenler bu sese kulak verdi. İstediğimiz ise gerçek hayatta yapabildiğimiz her şeyi sosyal ağlar üzerinde de yapmaktı. Mutlu olmak istiyorduk o kadar.
Bugün Facebook dünyanın sanal gerçeklik ve gömülü gerçekliğe doğru gideceğini söylüyor. Çünkü biz daha çok gerçekliğe ihtiyaç duyuyoruz. Yapay bir dünyaya gitmiyoruz, aksine yarı iletkenleri, çipleri, bitleri ve yazılım kodlarını insanileştiriyoruz. İnsanlık, bitkileri ve hayvanları evcilleştirmekten sonra üçüncü büyük devrimi de yapıyor. Bilgisayarları ve robotları evcilleştiriyor. Onlara önce dört işlemi öğrettik hesap makinesi döneminde. Sonra; çevrimdışı bilgisayarlara okumayı, yazmayı ve resim çizmeyi öğrettik. İnternetle birlikte konuşmayı diyalog kurmayı, dinlemeyi; yapay zekâ ve sensör çağında ise duyguları öğretiyoruz. Âşık olmayı, mutluluğu, sevinci, öfkeyi…
Teknolojiyi düşmanlaştırma yerine öğretmeye devam etmeliyiz
Teknoloji bizi özümüzden falan koparamaz. Olsa olsa biz, teknolojiye özümüzü öğretmeyi başaramamışızdır. İnsanların büyük çoğunluğunun sevmediği pazarlama teknikleri, reklamlar; ne zamanki doğallığa kavuştu organik/viral/gömülü isimleri taktık ve hoşlanır olduk. Suçu, kendi ürettiğimiz cihazlara atmak; kolay ve kaçamak bir yol. Nasıl ki, çocuklardan ebeveynler sorumluysa teknolojinin yan etkilerinden da biz; insanlar sorumluyuz.
Teknoloji, bizi ne yalnız kılar, ne mutsuz, ne de çaresiz. Teknolojiyi düşmanlaştırmaktansa, ona öğretmeye devam etmeli. Dijital dünya, biz insanlara hizmet vermek, yardım etmek için hazır. Biz onunla dost olursak, birlikte hızlanacağız. İnsanlık atı evcilleştirdi, tekerleği ise kendisi buldu. Ama ne zaman atın arkasına, tekerlekli bir araba ekledi bugünkü otomobile giden ulaşımın önü açıldı. Bize bunu öğreten atlara saygımızı hep koruduk, otomobillerin kuvvetini beygir gücü ile ölçmeye devam ettik. Ne atlar insanlığı çıkmaz bir sokağa sıkıştırdı, ne otomobiller. Teknolojiyi evcilleştirme yolculuğumuz da böyle gidecek. Daha başındayız, öğrenecek ve öğreteceğiz.
Teknoloji, gerçek dünyaya ne kadar yakın olursa, bizim özgün halimize ne kadar yaklaşırsa; yaşadığımız sürtüşme o kadar azalacak. Teknoloji sayesinde vücudumuzu, beynimizi, düşüncelerimizi daha iyi tanır olduk. İnsanlığın kendi özgünlüğünü bulma yolculuğunun belki de en büyük kilometre taşı, dijital devrim olacak.
Yorumlar