Sosyal medya ikilemlerinden birini oluşturan bu soru günümüzde de bir sorun olarak varlığını sürdürüyor. Sosyal medya ile birçok şeyin yapılıyor olmasından kaynaklı, Facebook’un gelişi bu durumu merkezine almış oldu. Bu noktaya kadar, nasıl kullandığınıza ilişkin daha belirli olan bu araçlar daha ulaşılabilir konumdaydı. Örneğin bir blog, iki kullanım alanını ayrı tutarak kişisel veya iş amaçlı olarak kolaylıkla kullanılabilir. LinkedIn’in gelmesiyle de bu durum profesyonel bağlantı araçlarının yalnızca iş amaçlı kullanılmasıyla sonuçlandı.
Ancak Facebook ile birlikte kişisel kullanıma yönelik tasarlanmış yeni bir modelle karşılaştık. Sonradan oldukça büyük bir şeye dönüşmesinin sonucunda bu alanı profesyonel amaçlı veya reklam odaklı mesajlar için bir platform olarak kullanma isteği oluştu. Bir çok açıdan var olmaya ihtiyaç duymayan bir problem yaratmış olduk. Yavaş yavaş farkına vardığımız düşünülürse, Facebook aslında size çevrenizdeki 20 – 30 kişiyle iletişimde kalmanızda yardımcı olan bir araç konumunda. Diğer sosyal medya araçlarında olduğu gibi bu aracın tasarlanan kullanımına bir kısıtlık getirirseniz, problemi ortadan kaldırırsınız. Örneğin benim Facebook’ta tüm markalar ve yüz yüze tanışmadığım insanları temizlediğim zamanın üzerinden iki yıl geçti. Bu temizlik sonrasında hayatım daha iyi bir hâl almaya başladı.
Diğer her şey gibi sosyal medya için de bir stratejiniz olmalı
Aslında sorduğum soruya en iyi yanıtı ‘sosyal medya’ terimini ortadan kaldırdığımızda elde ederiz. Böylece soru, ‘iş ve kişisel hayatları ayırmanız gerekir mi?’ ye dönüşür. Bu soruya verilecek yanıt da tahmin edebileceğiniz gibi kişiden kişiye farklılık gösterir. Ancak bir kez kararınızı verdiğinizde sosyal medya araçlarının kullanımında değişiklik yapmanız kolaylaşır. Sosyal medyada gerçekleşen olan biten her şeyde olduğu gibi, araçların kullanımına bağlı olarak bir strateji geliştirmemenizi söyleyebilirim. Bunun yerine hedeflerinizi tanımlayın ve bunu seçiminizi belirlemede ve araçların kullanımında kullanın.
Bunu yapmanın ana yolu ise uygun davranış ve beklentilere yönelik bir anlayış geliştirmek olup, belirli araçlar için belirli davranış modellerini uygulama arayışında içinde olunmaması gerekiyor. Bu durumun bireyler ve kurumların oluşturduğu toplumun yani bizim bir bakıma yetersiz olduğumuzu gösterdiğini söyleyebilirim. Sonuç olarak iş hayatı ve sosyal medya içindeki hayatın arasındaki farkın bir karışıklık oluşturduğu düşünülürse bu durum bir sorun olarak varlığını sürdürüyor. Aslında bu durum, sosyal medyayı medya olarak değil de, sosyal olarak anlamayla ilgili.
Facebook’u ya da Twitter’ı yanlış anlıyoruz
Örneğin, medyanın bir formu olarak Facebook’u ya da Twitter’ı yanlış anlıyoruz. Bu mecraların kullanımını geleneksel medyaya yaklaşımımıza benzer olduğu varsayımını yapıyoruz. Sonuç olarak, benim yayımcılığın kutsallığı olarak adlandırdığım bu durumda bizim bir şey verme eğilimimiz olduğu ortada. Bu yüzden kişisel bir tweet veya Facebook’ta bir görsel paylaşımının çok sayıda kişiye ulaşma amacını taşıdığını düşünüyorum. Facebook’ta yapılan kişisel bir paylaşımın geniş bir kitleye ulaşma potansiyelinin olması, Facebook paylaşımının bu amacı taşıyıp taşımadığını anlamayı daha kolay bir hale getirdi. Bu durumu belirlemede önemli rol oynayan ise niyetin yorumlanma biçimi. Bir toplum olarak; bunun nasıl yapıldığını gerçek anlamda öğrenmiş durumda değiliz.
Daha doğrusu henüz farklı bir açıdan bakmayı veya bunun farkındalığını yaşamayı öğrenmiş durumda değiliz. Örneğin bir şey kamuya açık alan adı içerisinde var olabilirken, buna karşın gizli bilgi olarak kalabiliyor. Aynı şekilde içinde bulunduğu medya kanalına bağlı olarak sağlanan bilgiye bağlı olduğumuz söylenebilir. Böylelikle Facebook ve Twitter gibi kanallarla aynı şeyi yapmaya çalışıyoruz. Buna bağlı olarak; verilen mesaj aynı olsun olmasın her şeyi onlar aracılığıyla görüyoruz. Bu süreçte ise içeriğin daha geniş formunu düşünmeye ihtiyaç duymuyoruz.
Markalar sosyal medyada birer birey gibi davranmalı
Ayrıca sosyal medya kullanımına ilişkin markalar ve kurumların oluşturduğu inancına ilişkin bir karışıklık bulunuyor. Onların birer birey gibi davranmaya çalışması gerekiyor. Böylece markaların sahip olduğu kötü görünümleri Facebook sayfaları oluştururken sonrasında kendileri için bir kendi kullanıcılarının kişilikleriyle örtüşen bir kişilik oluşturmaya çalışıyor. Bunu da sözüm ona arkadaşlarına ‘haftasonu ne yapıyorsun’ gibi sorular sorarak sağlamaya çalışıyor. Bu da açıkça bir markanın kendi haklarının olmadığı bir alana burnunu sokma isteğine bir bahane olarak görülebilir.
Bir kere sosyal sorunlar, davranış sorunları gibi bu sorunları anlamaya başladığımızda, bu sorunlara bağlı olarak problemin kişisel ve profesyonel alanların ayrılmasından kaynakladığını düşünüyoruz. Bunun sonucunda bizim aynı soruyu sormaya devam ettiğimizi söyleyebilirsiniz. Bu da bizim sosyal medyayı anladığımız noktaya ulaşamadığımızın bir göstergesi niteliğinde.
Bu yüzden açık olmak gerekirse, başta sorduğumuz bu soruyu yanıtlamak için, sosyal medyayı oluşturduğumuz bu denklemden alalım. Eğer tabi iş hayatınızı ve kişisel hayatınızı birbirine karıştırmak istiyorsanız, sosyal medya bunu yapmanızı kolaylaştıracaktır. Onları ayrı tutmak istiyorsanız da sosyal mecraları ayırmanıza benzer şekilde oldukça kolay. Bu bir probleme neden olduğu halde, ki bu sizin probleminiz değil, bu gizliliğinize müdahale eden bireyin veya markanın bir problemi oluyor.
Yorumlar