Bunlara rağmen Mayıs ayında gözaltında iken ölen bir erkeğin yakınlarının, polisin kalp krizi açıklamasını ve suç şüphelerini kabul etmeyerek çok sağlıklı olan gencin aslında ailesini almaya havalimanına gittiğini ve polisin paylaştığı diğer bilgilerin de doğru olmadığını sosyal medyada paylaşması toplumda neredeyse infial yarattı. Hatta devlet kontrolündeki medya organları bile olayı görmezden gelemedi.
Her ne kadar yetkililer ve Çin’in sansürleme becerisi olayla ilgili olumsuz yorumları silmeye, engellemeye, erişime kapatmaya kalkıştılarsa da, sosyal medyada konu önüne geçilmez hızda yayılmaya devam ettiğinden çabalar karşılıksız kaldı.
Sansürleme çabaları internet kullanıcıları, STK’lar, vb. kurumlar tarafından nispeten kolayca fark edilebiliyor. Fakat asıl fark edilmesi zor olan, bir kullanıcının fikirleriymiş havası verilmiş olan ama amacı baskın siyasi ideolojiyi yansıtmak olan yorumlar, yazılar. Harvard Üniversitesi’nin yeni bir araştırması, sızıntı e-postalara dayanarak, yılda yaklaşık 490 milyon propaganda amaçlı yorum ve yazı yazıldığının tahmin edildiğini aktarıyor. Günde 1 milyonun üstündeki bu yorumların çoğuysa, siyasî eleştirilere cevap vermektense konuyu değiştirmeye veya Çin’in güçlü yönlerini, tek partinin başarılarını anlatmaya odaklanarak gidişatı farklı yöne çekmeye çalışıyor.
Trollük ve itirafçılık ile iftiracılık karışırken…
Çin’i anlatıyoruz ama sanki bir nebze Türkiye’yi tarif ediyor gibiyiz, değil mi? Çin’deki ‘troll’ hesap kültürü ülkemizde de oldukça yayıldı, Çin’de paylaşım başına aldıkları ödemeden hareketle ’50 kuruş partisi’ ya da ’50 kuruşçular’ deniyor bu yorumları yazanlara.
Ülkemizde darbe girişimi sonrası demokratik parlamenter sistem arkasında toplanırken adeta farklı siyasî düşüncelerini bir süreliğine unutan ve birleşen bir toplum ve de sosyal medya kullanımı gözlemledik.
Fakat ardından da farklı bir psikoloji ve mağduriyet algısı oluşturma baş gösterdi: Mesela geçmişte ve bugün ters giden her şeyin ardında terörist darbecilerin olduğu iddiasıyla ciddiyetsiz önermelerde bulunulmak artık normalleşti! Yine toplumun farklı kesimleri hakkında, ister öğretim görevlisi olsun, ister iş adamı, eksik bilgiyle suçlamalar, aforoz etmeler, karalamalar, suçlamalar ve boykot listeleri yayılır oldu.
Bir yandan da devam eden üzücü, yıpratıcı terör saldırıları, hükümetin / devletin algısına zarar veren olaylarda hemen internet yavaşlatmaları, engellemeleri tekrarlanır oldu. Geleneksel medyaya yayın yasağı gelen bu gibi anlarda sosyal medyaya dönülmesi normal. Sosyal medyada paylaşım yapanlar arasında ise yine yavaşça kamplaşmaya gidilme riskini görür gibiyiz.
Çin’de dünyanın en sistematik sansür ve içerik kontrolleri, filtreleme uygulamaları geniş çaplı uygulansa bile sosyal medyada infial durumlarında paylaşımların engellenemediği bu sene birkaç kez görmüş olduk. Türkiye’de bu gibi durumlarda tümüyle sosyal medyayı engellemeye gidiyoruz, fakat bu başka haberleşme ihtiyaçlarına balta vurmakla kalmıyor, sosyal medya tabanlı başka ticari uygulamaları, eğlence sektörünü, hatta turizmi, telekomünikasyon sektörünü etkiliyor. Üstelik geleneksel medya tetiklese bile asıl sosyal medya sayesinde darbeye karşı birleşilip sokağa çıkıldığını biliyoruz.
Çıkaracağımız dersler sonsuz ama belki de en başlıcaları şunlar: Çin bile sosyal medyayı engellemekte zorlanıyorken artık iletişim kanallarını kapatmayı kurtarıcı olarak görmemeliyiz. İletişim kanalları açık diye de, toplu yaftalamalar, karalamalar, boykot listeleri paylaşılmasına ortam sunmamalı, tolerans göstermemeliyiz. Zira şu anda teröre karşı mücadele veriliyor olsa bile, araştırmadan yapılan paylaşımlar tekrar bizi kutuplaşmaya itiyor, güvensizlik ortamını iyice büyütüyor…
Yorumlar